Dil, geçmişten günümüze köprü vazifesi yapar

Dil hayatın her alanını kapsayan bir unsur olması sebebiyle daima milletlerin gündemini meşgul etmekte, dille ilgili farklı mülahazalar zaman zaman insanların gündemine gelmektedir. Türk dilinin tarihine baktığımızda dünyada çok az dile nasip olan evrelerden geçerek, günümüze kadar geldiğini görürüz. Türkçe’nin en eski dönemine ait bilgilere, dilimizin en eski yazılı belgeleri olan Orhun Abideleri sayesinde ulaşmaktayız.

PANORAMA - NEWS 19 Mart 2018 KÜLTÜR-SANAT

Dil hayatın her alanını kapsayan bir unsur olması sebebiyle daima milletlerin gündemini meşgul etmekte, dille ilgili farklı mülahazalar zaman zaman insanların gündemine gelmektedir. Türk dilinin tarihine baktığımızda dünyada çok az dile nasip olan evrelerden geçerek, günümüze kadar geldiğini görürüz.

Türkçe’nin en eski dönemine ait bilgilere, dilimizin en eski yazılı belgeleri olan Orhun Abideleri sayesinde ulaşmaktayız. Sekizinci yüzyıla ait eserlerin diline bakıldığında, Türkçe’nin, daha eski dönemlere kadar gittiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tarihi metinler, birçok araştırmacıların dikkatini çekmiş, bu eserlerin hangi millete ait olduğu ilim insanlarının merakını celp ederken, bilim insanları abidelerin kendi milletine ait olmasını istemişlerdir. Böylece bir anda birkaç yüzyıl tarihin gerisine giderek milletin o dönemle bağlantı kurabileceği, haklı olarak araştırmacıları heyecanlandırmıştır.

Dil, milletlerin geçirmiş olduğu değişimleri gösterir

Türkçe en eski yazılı kaynakları olan abideler araştırmacılar için önemli avantajlar sağlamıştır. Dilimizin sekizinci yüzyılda hangi özelliklere sahip olduğu, o günden bugüne kadar geçirmiş olduğu değişimini görme açısından metinler ayrı bir öneme haizdir. Bu dönemde yazılan eserlere bakıldığında, Türk dilinin işlenerek daha önceki devirlerden, Göktürkler dönemine kadar geldiğini söylemek mümkündür.

Bu derece tarihi geçmişe sahip olan dilimiz tarihin farklı dönemlerinde, farklı sayıda kelime hazinesiyle karşımıza çıkmaktadır. XII. yüzyılda, Kaşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınan, Araplara Türkçe öğretmek amacıyla hazırlanan ”Divanü Lügati’t-Türk’te” 8 bin 624 civarında Türkçe kelime varken, aynı dönemde hazırlanan İngilizce bir lügatte bu rakam 3 bin civarındadır.

1900’lü yıllara ulaştık

1900’lü yılların başlarına gelindiğinde Türkçe bir sözlükteki kelimelerin sayısı 100 binler civarında iken, aynı dönemde İngilizce lügatlerdeki kelimelerin sayısı 40 bin kadardır. 20. asrın başlarında 100 bin kelimelik sözlüğe sahip olan dilimiz, şimdilerde tekrar 1900’lü yılındaki seviye gelmiş bulunmaktadır.

Türk Dil Kurumu’nun (TDK) hazırlamış olduğu sözlükte, 100 bin civarında kelime bulunmaktadır. Oysa aynı zamanda hazırlanan İngilizce sözlüklerde bu rakamın 400 bin gibi büyük rakamlarla ifade edildiğini görmekteyiz.

Cemil Meriç’in, ”Kamusa uzanan el, namusa uzanır.” şeklindeki veciz ifadesi dil bakımından ne kadar manidardır. Bilerek ya da bilmeyerek dilin yapı taşları olan kelimelerle uğraşmanın vehametine dikkat çeken veciz söz, dilin ne derece hassas bir mesele olduğunu göstermektedir. Fikirlerin açık ve net bir şekilde anlatılması, ifadelerin yerini bulması açısından kelimeler çok önemlidir.

Erdal KARAMAN