Çok genç yaşta babamı kaybettim ödülü görmesini çok isterdim

NÜRNBERG- Bu yıl 22.’si düzenlenen Türk Alman Film Festivali, sade ama her anı anlamlı bir ödül töreniyle sona erdi. En İyi Erkek Oyuncu ödülünün kazananı Tolga Tekin, ilk ödülünün ilk röportajını verdi. İlk filmi “Çoğunluk” ile tanıdığımız Seren Yüce’nin yönettiği, üst orta-sınıf bir ailenin, tüketimden başı dönmüşlüğüne mukabil ruhsal açlığını resmeden “Rüzgarda Salınan Nilüfer” filminde

PANORAMA - NEWS 14 Mart 2017

NÜRNBERG- Bu yıl 22.’si düzenlenen Türk Alman Film Festivali, sade ama her anı anlamlı bir ödül töreniyle sona erdi. En İyi Erkek Oyuncu ödülünün kazananı Tolga Tekin, ilk ödülünün ilk röportajını verdi.

İlk filmi “Çoğunluk” ile tanıdığımız Seren Yüce’nin yönettiği, üst orta-sınıf bir ailenin, tüketimden başı dönmüşlüğüne mukabil ruhsal açlığını resmeden “Rüzgarda Salınan Nilüfer” filminde Tekin, ailenin babası Korhan karakterini canlandırıyor

Sinemadaki ilk ödülünüzü ilk kime haber verdiniz?

Anneme. Aslında gerçekten beklemiyordum. Evet, güzel eleştiriler vardı ama karşımda çok güçlü isimler vardı Menderes ağabey (Samancılar) gibi, Murat (Kılıç) gibi. Bir de Nürnberg festivalindeyiz, Alman oyuncular da var ve hepsinin performanslarını da göremedim açıkçası. O yüzden çok sürprizdi.

Tiyatroda pek çok ödülünüz var. Sinemadaki bu ilk ödülün sinema kariyerinize nasıl bir etkisi olur sizce?

Bir kere Nürnberg çok özel olacak! Şunu söyleyeyim, dizileri gerçekten sadece para için yapıyorum. Benim bütün hayatım ve gönlüm zaten tiyatro ve sinemadan yana. Dizilerde de çok ciddi hatta belki diğerlerinden daha fazla emek sarf ediliyor ama sanat başka bir şey. Dizi gibi bir gişe filminde oynamak içimden gelmez artık. Sanat filmi biraz matematik düşünmek biraz da ruhani yanı olan bir şey demek.

Benim hayatımda önemli üç şey vardır: Biri matematik. Matematiğe müthiş ilgiliyim, lisede matematiğim muhteşemdi, hatta Türkçe ve sosyal çok kötü olduğu için üniversiteyi kazanamadım! Mesela babam muhteşem zekalı bir adam; mühendis, müsteşarlık yapmış.

Bir cümleyi, elinde kalem, ellerini belli bir mesafede açarak cümleye göre belli bir matematikte nihayetinde ortada buluşturarak bitiren tam bir denge ve estetik insanı. İkinci önemli şey gözlem. Ki bence Seren’in (Yüce) sinemadaki başarısı da gözlem yeteneğinden kaynaklanıyor. Üçüncüsü de çalışmak. Yetenek olmadan olmaz, doğru ama çalışmak şart! Beni bir role yakınlaştıran şey, o role çalışmak.

Korhan için nasıl çalıştınız peki? Korhan size göre nasıl biri?

Milyon tane Korhan var etrafta! Burjuva hayatı yaşayan, çekirdek bir ailenin reisi. Küçük şirket sahibi. Kazandığı paradan dolayı aile üzerinde söz sahibi kendince. Bu arada yıllardır evli olduğu kadında arayıp bulamadığı heyecan, huzur ve mutluluğu dışarıda arayan biri. Maymun iştahlı bir karısı var ve karısına da kendine de saygısını yitirmiş.

Korhan aslında sevilesi özelliklere sahip değil, keza karısı Handan da. Ama bir yandan bu ‘şuursuz’ hallerinden dolayı tam kızamıyoruz da hatta neredeyse merhamet ediyoruz.

Kendilerini bilmiyorlar. Siz empati yaptığınız için böyle hissediyorsunuz. Ben de karakterlerimle empati yaparım. Çalıştığım her karakterde Tolga Tekin’le o karakter arasındaki ortak noktayı ararım ve her zaman vardır.

Korhan’la Tolga Tekin arasındaki ortak nokta ne?

Bazen kendimi, evde okuduğum kitabı bırakıp 45 dakika o telefona esir olmuş buluyorum.

Bu yıl 22.’si düzenlenen Türk Alman Film Festivali, sade ama her anı anlamlı bir ödül töreniyle sona erdi.

Film çok doğru o zaman?

Sistemin getirdiği tüketim kaynaklı boşluklar yaşıyoruz. Bence bütün insan ilişkilerinde bu var ve maalesef o boşluklar dolmuyor aksine derinleşiyor.

Sistem deyince sanki topu atıyormuş gibi olmuyor muyuz?

Aynaya bakıp kendinle hesaplaşabilmek lazım. Kendinizi bilmek, kendinizi tanımak temel olan. Bunu çoğu insan yapamıyor, bu yüzden de suçu devamlı başkalarına atıyor. Hepimizin karanlık ve zayıf tarafları var. Kötü demiyorum ama karanlık yanlar var ve bununla barışık olmak zorundayız. İllaki bunu değiştirmek için deliler gibi uğraşmak gerekmiyor çünkü uğraşırken de arazlara maruz kalabiliyorsunuz. İnsanın kendiyle hesaplaşması dünyanın en zor şeylerinden biri.

Sayısalcıydım dediniz, oyunculuğa karar verirken aile içinde bu durum nasıl karşılandı? Sizden farklı beklentiler vardı herhalde?

Müsteşar bir adam, çocuğunu kolejlerde okuturken bir anda tiyatrocu olmasını istemez. Ama benim babam hiç karşı gelmedi. Oğlum ne olmak istiyorsun, oyuncu, emin misin, evet. Hatta konservatuarı kazandığımı öğrenince öyle bir sarıldı ki bana… Çok genç yaşta kaybettim babamı. Mezuniyetimi göremedi, bugünü, bu ödülü görmesini çok isterdim.

Size “Oyuncu olmak istiyorum” cevabını verdiren neydi peki?

Aslında bazıları kabul etmez ama her zaman beğenilmek isteğidir bunun cevabı; alkışlanmak. Başka bir motivasyon olduğunu sanmıyorum. Hani “Şöyle bir karakterden böyle bir karaktere dönüşüyorum” evet, tamam da asıl olan şu ses! (Alkış)

Ne izliyordunuz o dönemlerde, ne vardı da kanınıza girdi?

İnanılmaz film izlerdim. Asıl taklit yeteneğimle belirdi bu durum. O dönemki diziler, Mavi Ay’lar, “Hadi bize Rocky’yi yap Tolga”, “Hadi bize Arnold’ı yap Tolga”. O beğenilme isteği işte orada ortaya çıktı. Fakat tabii şu çok önemli, yaptığınız işe saygı duymanız. Mesela bir filme başlıyorsunuz, iki ay mı sürecek, bence programınızı yapmak zorundasınız. Günlük hayatınızı ayarlamak durumundasınız ona göre, ben öyle yaptım.

Bir ‘Ankara ruhu’ diyebilir miyiz buna?

Tabii. Ben Devlet Konservaturarı’nın, Cüneyt Gökçer’lerin, Çetin Tekindor’ların oyuncusuyum. Biz böyle disiplinle öğrendik. Dizide bile böyle çalışırım ben; ezbersiz gitmem! Millet makyaj esnasında tekste bakar, ezber yapar. Benim için imkânsız bir şey bu.