Anadolu topraklarından, Balkanlara ve Avrupa’ya yayılan çiçek ”Lale”

Az biraz bilgisi olan ne demek istediğimi anlamıştır. Evet, su ile boyaların buluştuğu sanat, ‘’Ebru’’ Ebru sanatı geleneksel türk el sanatlarımızdan suyun üzerine resim yapma becerisidir. Özbekistan’ın Buhara şehrinden ipek yolu üzerinden Anadolu’ya geldiği bilinir. Osmanlı döneminde Ebru sanatını çok fazla yapan kişi varmış, fakat Osmanlı’dan sonra bir duraklama dönemine geçilmiş, savaşlar, açlık, kıtlık baş

ASBURCE DEMİRCİ 10 Aralık 2017 KÜLTÜR-SANAT

Az biraz bilgisi olan ne demek istediğimi anlamıştır. Evet, su ile boyaların buluştuğu sanat, ‘’Ebru’’

Ebru sanatı geleneksel türk el sanatlarımızdan suyun üzerine resim yapma becerisidir.

Özbekistan’ın Buhara şehrinden ipek yolu üzerinden Anadolu’ya geldiği bilinir. Osmanlı döneminde Ebru sanatını çok fazla yapan kişi varmış, fakat Osmanlı’dan sonra bir duraklama dönemine geçilmiş, savaşlar, açlık, kıtlık baş gösterince insanlar aş ve iş peşine düşmüş.

O yüzden Ebru’ya ilgi biraz daha azalmış. Osmanlı dönemin de yine çek ve senetler ebru desenlerinin üzerinde yazılırmış. Şu andaki çek ve senetlerin üzerindeki karışık desenlerinde oradan geldiği bilinir. Tahribatı önlemek açısından Ebru kağıtlarının üzerine çek-senet işlemleri yapılırmış. Ebru tektir, tekrarlanamaz o açıdan kıymetli kağıtlarda da bu sanat işlenirmiş.

Daha sonra Türkiye’de Hat–Hattat atölyelerinin ve ustalarının çoğalmasıyla birlikte Ebru sanatında gelişmeler meydana gelmiş. Hattın altındaki kağıt zemin ebrulu kağıdın üzerine hat çalışmasını yaptıklarından dolayı gittikçe artmış, şuanda da ilgi büyük olduğu için altın dönemini yaşıyor.

Ebru için, nereye gidilirse gidilsin Türk Sanatı denilir. Ebru da bunu kaptırmamışız, sahip çıkmak isteyenler olmuş ama uygulayarak kendilerine namzettirmeye çalışanlar olmuş ama ödün vermemiş sahip çıkmışız. Dolayısıyla Türk ebrusu olarak da  bilinir.

Peki ya Lale hem de İstanbullu

Orta Asya’dan, Anadolu topraklarına, buradan da, Balkanlara ve Avrupa’ya yayılarak diyar diyar gezen, her gezdiği yörenin şeklini alan zarif bir çiçektir lale. Nisan ayı geldiğinde de insanların akin akın Hollanda’ya gittiği aslında Türk lalesidir.
Türkler gittiği her yere götürdüğü bu çiçeği, toplum, insan ve doğa gerçeği ile de geçmişten günümüze taşıyarak, soyut bir kültürel miras halinde şekillendirmiştir.

Lale Türklerle Anadolu’ya gelen bir çiçektir. Hakkari ve Van bölgesinde endemik bir türü var. Türkler göç ettikleri zaman soğanlarıyla göç ediyorlar. Erkekler hayvancılıkla ilgilenirken göçer kadınlar obada kaldıkları için soğanlardan kalan çiçeklerle laleler ekerlerdi. Büyük bir ihtimalle kök boyası olarakda kullanılıyor. Güçlü bir renk barındırıyor lale.

Türkler islamla birlikte Anadolu ve İran coğrafyasıyla beraber estetik ve kültürel bir öge olarak laleye bir takım atıflarda bulunuyor. Osmanlı döneminde ise biliyorsunuz, lale devrinde estetik bir obje olarak ortaya çıkar. Herkes bir lale ekme sevdasına kapılır.

O devir tamamen anlaşıldığı gibi sefahat sürecinin yanında aslında Osmanlının Rönesans’ı sayılan bir dönem. Sonra lalenin Avrupa yolculuğu başlıyor. Önce Viyana’ya  ardından Hollanda’ya geçiyor. Bir ticari meta olarak pazarlanmaya başlanıyor.”

İstanbul’un kendi lalesi var. Pek zarif, ince kıvrımlı, hassas, sivri dilli, kırılgan ama pek dilber. Sonunda kıymeti bilinmeyince bir şekilde ortadan kaybolmayı tercih etmiş. Soğanını kaybetmişiz. Minyatürlere konu olan laleler, aslında kayıp dilber İstanbul lalesiymiş.

Ebru sanatında da istanbul lalesinin ayrı bir yeri vardır, naif zarif kıvrımlı bir lale göründüğü kadar da kolay değildir. Yapımı birikim ister, özveri ister, sevgi ister.

Şimdilerde az da olsa ebru sanatıyla birlikte heryerde Hollanda lalesi diye tanıdığımız aslında bizim lalemizi belkide Ebru’yla birlikte tanıtmış yasatmış olması dileğiyle.

ÖNE ÇIKANLAR