Berlin’de iki Yeniçeri

BERLİN – Hitler Almanya’sında 6 milyonu aşkın insan öldürülmüştü. En çok Yahudiler katledildiği için toplumun bazı kesimleri pek fazla konuşulmadı. Bunlardan bazıları, Alman doktorlar tarafından sistematik şekilde öldürülen 200 bin engelli insandı. Konuyu araştırırken, bu engelli insanların hikâyesini anlatan ‘Die Belasteten’ adlı Almanca kitap oldukça dikkatimi çekmişti. Fakat kitabın konusu kadar dikkatimi çeken bir diğer

SAİD GÜL 10 Ocak 2018 KÜLTÜR-SANAT

BERLİN – Hitler Almanya’sında 6 milyonu aşkın insan öldürülmüştü. En çok Yahudiler katledildiği için toplumun bazı kesimleri pek fazla konuşulmadı.

Bunlardan bazıları, Alman doktorlar tarafından sistematik şekilde öldürülen 200 bin engelli insandı. Konuyu araştırırken, bu engelli insanların hikâyesini anlatan ‘Die Belasteten’ adlı Almanca kitap oldukça dikkatimi çekmişti.

Fakat kitabın konusu kadar dikkatimi çeken bir diğer husus, kitabın yazarı oldu. Yazarının ismi, bir konu üzerinde araştırma yaparken bambaşka bir araştırma konusuna doğru yelken açtırdı bana.

Yazarın adı Götz Haydar Ali. Doğum yeri ve tarihi Heidelberg 1947. İlk bakışta, Almanya’ya 1930’lu veya 40’lı yıllarda okumak için gelmiş bir Türk öğrenciyle evlenen bir Alman kadından dünyaya gelmiş olabileceğini tahmin etmiştim. Zira o yıllarda Almanya’da binlerce gencimiz Alman üniversitelerinde okuyorlardı.

Fakat yazarın biyografisini okudukça soyunun çok daha eski dönemlerde bir Türk dedeye dayandığını tespit ettim. Dedesi, 17. yüzyılda yaşamış ve 1686 yılında Macaristan’ın başkenti Budapeşte’yi savunurken esir edilen Ali adlı bir yeniçeri idi.

Yeniçeri Ali, 3 bin askerimizin şehit edildiği savunma esnasında kaçmaya fırsat bulamayınca bir mahzende saklanır. Saklandığı yerde Hans Albrecht adlı Alman komutana yakalanır ve esir edilerek Hannover düşesi Sophie Charlotte’nin hizmetine uşak olarak verilir.

Braunschweig düküyle yaptığı izdivacın ardından Berlin’e yerleşen düşes Sophie Charlotte, yine kendisine daha önce uşak olarak verilen Hassan adlı esirle birlikte Ali’yi de Berlin’e götürür.

1692 senesinde Protestan mezhebine göre vaftizi yapılan Ali’nin adı Christian Friedrich Aly olarak değiştirilir. Arkadaşı Hassan ise Friedrich Wilhelm Hassan diye anılır artık.

Yine esir Türk kızlarından Berlin-Spandau’da yaşayan Maruşa ile nikahı kıyılır Ali’nin. Maruşa, Ali’den bir sene önce Hıristiyanlaştırılmış ve Sophie Henriette adını almıştır. Çiftin yedi çocuğu dünyaya gelir. Ali ve eşi, düşesin Berlin’de Spree ırmağı kenarında yaptırdığı ve kendi ismini taşıyan Charlottenburg şatosuna yerleşir.

Şato, bugün Berlin’in siluetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Şatoda genç çift, tıpkı Hassan gibi ilk zamanlar misafir ağırlamaktan, kahve ikramlarına kadar ayak işlerinde çalıştırılırlar.

Ali, düşesin kendisine bağladığı 366 Taler (gümüş para) yıllık maaş sayesinde şatonun karşısından uzanan şato caddesi (Schloßstraße) üzerinde güzel bir konut yaptırır.

Ali, düşesin ölümüne kadar onun adeta sağ kolu gibidir. Yerine geçen oğlu Wilhelm saray giderlerini kısarken Ali de bu tasarruf tedbirlerinden nasibi alır ve içine düştüğü mali sıkıntıdan dolayı evini satmak zorunda kalır.

Fakat toplumda saygın bir kişiliğe ulaşan Ali, o güne kadar sürdürdüğü milis komutanlığı görevini yürütür. Karargâhı Breite Straße adlı caddenin üzerindedir. 1716 yılında 56 yaşında ölen Ali, ‘Parochialkirche’ adını taşıyan Protestan kilisesinde düzenlenen törenin ardından bir Hıristiyan olarak toprağa verilir.

Ali’nin Schloßstraße üzerinde bulunan evi bugün bir anonim şirket tarafından kullanılırken, Hassan’ın Breite Straße’de kaldığı ev İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir edilir. Yerinde bugün ‘Adventistler’ diye bilen Protestan mezhebinin bir tapınağı bulunmaktadır.

Yaptığı tarihi araştırmalarla adından çok söz ettiren gazeteci yazar Götz Haydar Ali’yi bir de bu yönüyle tanımış olmak farklı bir heyecan veriyor insana. Oysa soyundan kimlerin geldiğini bilemediğimiz insanlarımız da var bu memlekette.

1726 yılında Münih’te bir Katolik olarak ölen Anton Ahmet’in veya mezar taşını hilal şeklinde yaptıran Türk asıllı papaz Carl Ali’nin soyundan günümüzde kimlerin yaşadığını ne yazık ki bilemiyoruz. Belki de o insanlarla aynı şehri hatta aynı caddeyi paylaşıyoruzdur. Kim bilir.