İnsan nedir? 4

El-Kindî (801-873) "İnsan küçük âlemdir." Farabi (872-950) "İnsanın ulaşacağı en yüksek başarı ilahi olana varmaktır." İbn Sina (980-1037) "İnsan, varlıkların en üstünüdür, bunu sağlayansa aklıdır." İbn Rüşd (1126-1198) "İnsan aklını kullanma özelliğiyle iki âlem arasında biriciktir." İbn Arabî (1165-1240) "İnsan-ı kâmil suret-i Hakk'tır."

SEDAT İLHAN 03 Mayıs 2025 YAZARLAR

Sadrettin Konevî (1210-1274) „İnsan hem hareket noktası hem gayedir.“
Mevlâna (1207-1273) “İnsan sûreten küçük bir âdem, hakikatte ise en büyük âlemdir.”
İbn Tufeyl (1106-1186) “İnsan varoluşu her daim yenilenen bir tecelliyat yekûnudur.”
İmam Gazalî (1058-1111) “Âlemin anahtarı insandadır.”

Makale yukarıdaki filozofların ve mutasavvıfların insan hakkındaki görüşleri ile devam etmekte. Bir tanesini alıp inceledim. Sonra yaptığımdan utandım. Cahilane, vahşice, insafsızca…

Çünkü bir düşünürü anlamaya çalışmak öyle düz mantık ile mümkün olmayabilir. Tercüman filtresi var, mesela. Birkaç kez arkadaşlarıma yardımcı olmaya çalışmıştım. Memur anlatıyor dakikalarca, söylüyor onlarca cümle. Ben ise özetliyorum, iki kelime. „Birşey yok, tamam.“ deyip geçiyorum. Sanki muhatabı benim, söylenenleri yapacak olan. Denilebilir ki, herhangi bir düşünürün tercüme edilmiş kitabını alıp okuduğumuzda aslında okuduğumuz tercümandır. Onun fikirlerinin karışmamış olması mümkün değil. Özellikle olmasa da, anlama ve anlatma gayreti ile orantılı, kendisinden izler taşır.

Kavramlara yüklenen anlamlar yazara özel olabilir. Bunu gözönüne alarak tüm kritik kavramları yazara sormalı. Veya tüm eserlerini gözden geçirmeli ki, doğru anladığımızdan emin olabilelim.

Ve yaşadığı dönem. Çağının açmazları. Kültür dediğimiz genel kabul görmüş ilkelerimiz, yedi başlı ejderha misali. Her başında yedi gözü, yedi kulağı, yedi ağzı… Hakikati arayanları gözler. Mutlu mesut, hep birlikte yaşamak neden mümkün olmasın demeye görsün birisi… Tez elden hakkında ferman çıkarıla ve linç edile ki, bir daha başka birisi buna yeltenmesin, aklına getirmeye bile cesaret edemesin.

Her düşünür bunu yaşar mı? Bilmem. Çünkü kabul etmek düşünmenin bir sonucu da olabilir. İtirazlarımız daha iyinin arayışını dillendirmeli ve hareketlerimiz ile desteklenmeli. İtaat etmemiş olmak için sarf edilen sözlere, gayrete, zamana yazıklar olsun… Herhalukarda güzellikler hepimiz için, hep birlikte anlamlı.

Özün sözü, makaledeki alıntıları, filozofları anlamak için yeterli görmüyorum. Ancak bizim düşünce dünyamızda yeri var ki, seçiyoruz, alıyoruz, yayınlıyoruz. Bu nedenle filozofları kritik eder gibi tek tek ele almak yerine genel bir değerlendirme yapmayı tercih ediyorum. Lütfen, yazdıklarımı bir bilgi aktarımı olarak ele almayınız. Sizlerin katkıları ile dengelerimi kurmam çok daha kolay ve mümkün olacaktır, umarım, beklerim.

İnsan tanımlanırken Yaratıcı ile ilişkilendirilmekte. Eğer bir yaratıcı var ise sadece insanların değil, tüm yaratılmışların O’nunla ilişkisi vardır. Bu konuda insan ayrı bir konuma konulmakta. Ancak nedeni, hikmeti, maslahatı havada kalmakta. Bazı şeyleri yapan insanların üstünlüğünden bahsedilmekte ve o şeyler de tanımlanmaya çalışılmakta. Üstüne üstlük hayatın içinde değil. Ve akıl önemsenmekte.

Hz Geylani, Yaratıcı’nın bizi bizim için sevdiğini, bizden bizim için istediğini belirtir. Öğrenmek esastır, der. Yeterince öğrenmeden öğretmeye çalışmak fitne olabilir. Peki, yeterince öğrendiğimizi nasıl anlayabiliriz? Bunun bir kriteri, bazılarınca çözüm merkezi olarak görülmek olabilir. Belki de, çözümü bizimle arayanlarla birlikte öğrenme yolculuğumuza devam etmeli… Ve vazifelilerden bahseder. Kimsenin günahını sevabını hesaplamayan. En temel, kimsenin ret etmeyeceği kötü davranışlar neler ise onlar bile sadece benim için kötüdür, diyerek o hareketleri yapanları dışlamaz, farklı bir kategoriye koymaz. Hazret, vazifelilerin milyonda bir veya daha az geldiğini de ekler. Kriter olarak bu doğrudur. Ancak bu kriter, başta kendimizin olmak üzere muhataplarımızın önüne set çekmemize dayanak olmamalı. Kahraman beklemek yerine beklediğimiz kahraman olmak sorumluluğumuz…

Konumuz, insan nedir. Yeryüzüne göz attığımızda diğer canlıların ilkelerinin veya dürtülerinin, reflekslerinin olduğu görülmekte. Korunma, doyma vb. Savaş, gözyaşı, ayrılık, zulüm… Tüm problemlerin en temel nedeni ve çözebilecek olan en etkin varlık insandır.

Peki, insan bunu nasıl yapıyor, yapabilir? Tüm insanlar bunu yapıyor mu, yapabilecek kapasiteye sahip mi? Bence evet. Hatta insan tüm bunları yapan, yapabilecek olan varlıktır. Yaratılmış olmanın farkındalığı ile tüm yaratılanları eşit göremediğimizle orantılı, ne kadar iyi niyetli olursak olalım savaşların bir parçası olmaktan kurtulamayabiliriz. İnsanlığın yolculuğudur bu. Çözümlerimiz bu yol ile anlamlı. Çözümlerimiz derken, bilinmeyen şeylerden bahsetmiyorum. Yapılması gerekenleri zaten herkes biliyor. Ancak yoldaki ilerlemelerle orantılı olarak yapılanlar başka bir ruh kazanıyor olmalı. Çünkü kimse ile rekabet edilmiyor. Herkese saygı, sevgi sözkonusu. İyi ve kötü tanımlanmıyor, bizatihi iyi olan yaşatılıyor, kötü olan ise muhatapların basiretine, anlayışına havale. Duygular paylaşılıyor yürekten. İnsan akıllı bir varlıktır. Yolculuğunda akıl çok önemlidir. Ama gelinen bu aşamada akıl ile ilerlemek mümkün değil. Çünkü vericilik sözkonusu, şefkat, vazife anlayışı…

Yaratıcı’ya varmak veya benzemek? Bir insan olarak mümkün değil. Yaratıcı ise, her zaman için, küçük-büyük, dost- düşman tüm yaratılmışlarla birlikte, dualarını kabul eden, yardımda bulunan olmalı. Ancak kavram yanlış değil. Hayatın içindeki bir görüntüsü, iyiye iyi, kötüye kötü dememek enginliği olabilir. Sahip olduğuna sevinmemek, kaybettiğine üzülmemek. Bu kavramı insanın yolculuğu ile birlikte ele almalı. Tüm yaratılmışları eşit görmek bir Yaratıcı’ya dayanmadan mümkün olabilir mi? Veya böyle bir gayrete Yaratıcı nasıl bir mukabelede bulunur? Bilinmez. Bilen söylemez, söyleyen bilmez. Söylense anlaşılamaz…