Usta şair Sezai Karakoç hayatını kaybetti

Usta şair Sezai Karakoç hayatını kaybetti

Acı haber sevenlerini yasa boğdu. Karakoç, yarın ikindi namazına müteakip Şehzadebaşı Camisinde kılınacak cenaze namazı ile son yolculuğuna uğurlanacak. Sezai Karakoç Kimdir? Şair, yazar ve mütefekkir Sezai Karakoç, 22 Ocak 1933 tarihinde Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğdu. Şair doğduğunda Muhammed Sezai olan ismi nüfusa yanlışlıkla Ahmet Sezai olarak kaydedildi. 4 yaşında okul kitaplarından faydalanarak okumayı öğrenen

ZEYNEP SENA SAYIN 16 Kasım 2021 GÜNDEM

Acı haber sevenlerini yasa boğdu. Karakoç, yarın ikindi namazına müteakip Şehzadebaşı Camisinde kılınacak cenaze namazı ile son yolculuğuna uğurlanacak.

Sezai Karakoç Kimdir?

Şair, yazar ve mütefekkir Sezai Karakoç, 22 Ocak 1933 tarihinde Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğdu. Şair doğduğunda Muhammed Sezai olan ismi nüfusa yanlışlıkla Ahmet Sezai olarak kaydedildi. 4 yaşında okul kitaplarından faydalanarak okumayı öğrenen Karakoç, 1950 yılında Gaziantep Lisesi’ni bitirdi. 1955’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve Iktisat bölümünden mezun oldu. 1956-1965 yılları arasında mali müşavirlik yaptı.

Diriliş Dergisi

1965 yılının Temmuz ayında memurluktan ayrılan şair “Diriliş” dergisini yayınlamaya başladı. İlk şiiri ise 1951 yılında “Hisar” dergisinde basıldı. Üniversite yıllarında “Şiir Sanatı” dergisini yayınladı ve dergide yayınlanan şiirleriyle tanınmaya başladı. Şiirlerinde anne temasına fazlaca yer veren şair, Necip Fazıl’dan da oldukça etkilendi. Şiir üslubu bakımından İkinci Yeni’ye yakın sayılsa da şiirinde işlediği temalarla Türk şiirinde yeni bir soluk olarak yerini aldı. Diriliş Muştusu, Gün Doğmadan ve Yitik Cennet, Karakoç’un eserlerinden sadece birkaçıdır.

Mona Rosa

Edebiyatla biraz ilgisi olan herkesin bildiği Mona Rosa akrostişi şair Sezai Karakoç tarafından yazılmıştır. Bu akrostişin Muazzez Akkaya için yazıldığı dilden dile anlatılarak efsanevi bir hal almıştır. Şiirin hikayesi şöyledir:
Muazzez Akkaya, Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’nın sınıftan arkadaşıdır. Sezai, Muazzez’e büyük bir aşkla bağlıdır ve Muazzez’in anlattığına göre ona kitaplar, şiirler hediye eder. Bu bağlılık sadece Sezai’ye özgü değildir, o sırada Cemal Süreya’da Muazzez’e tutulmuştur. Öyle ki zaman zaman mantosunun cebinde şiirler bulan Muazzez, bunların kime ait olduğunu anlamaz. Ancak daha sonra sınıfa girdiğinde Cemal Süreya’nın, mantonun cebine konan şiirlerin aynısını tahtaya yazdığını fark eder.
Sezai Karakoç’ta tutku halini alan bu aşk, kendini Monna Rosa ve Ping-pong Masası şiiri olarak gösterir. Özellikle Ping-pong masası şiiri bu aşkın boyutunu çok iyi gösterir, Muazzez Akkaya gayet iyi pingpong oynayan hatta okul takımında olan bir genç kızdır.

20 Nisan 1952, günlerden Pazar, sınıfça bir kır gezisi düzenlenir. Arkadaşları ıslarla Monna Rosa’yı okumasını isterler. Gönlü onları kırmaya elvermez ve okur. Bir üst sınıftan arkadaşı olan Cevat Geray bu şiiri ister. Cevat Geray, Sezai’den habersiz şiiri alıp Hisar dergisindeki arkadaşlarına götürür. Şiir hisarda yayınlanır ve büyük bir ilgi ile karşılanır. Şiir o kadar büyük bir ilgi görmüştür ki ardından Mülkiye dergisinde yayınlanmış ve adına nazireler yazılmıştır.
Bu aşk hikayesi Sezai Karakoç tarafından yalanlanırken, Muazzez Akkaya tarafından doğrulanır. Sezai Karakoç şiirin sadece sanat amaçlı yazıldığını şu sözlerle açıklar:
“Bu şiir gittikçe beni dünyasına çekmekteydi. Gül kavramını yeniden diriltmenin gereğini düşünüyordum hep. Monna Rosa böyle doğdu, modern bir Leyla ile Mecnun denemesiydi bu. Bir gencin dilinden anlatılış şeklinde başladı şiir. Rosa bilindiği gibi gül demektir. Böylece aşağılanan gül kavramını yeniden gündeme getirmek istedim.’’

“Monna Rosa’nın her şiir gibi bir doğuşu vardır. Ama şiire bakıp bir takım senaryolar uydurulduğu söyleniyor ki bunların çoğu asıl ve esastan mahrumdur şüphesiz. Şiire bakıp tümünü hayatın bir fotoğrafı gibi düşünmek, şiiri hiç anlamamak demektir. Dante’nin ilahi komedyasında geçen Beatris’in gerçekten var olup olmadığı tartışılmış ve bir takım yakıştırmalardan öte kimlik bağlantısı kurulamamıştır.”

Cemal Süreyya ise Sezai Karakoç’u şu sözlerle anlatıyor:

“Sezai Karakoç, bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif’in tinsel görüntüsüyle adamakıllı dürüst bir Necip Fazıl’ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz.
Türkiye’de, özellikle sağın özellikle de mukaddesatçı kesimin içinde yalnız. Bir başına. Hiçbir ortaklığa girmez. Dışarda ve yukardadır. Düşüncesini de. Öfkesini de hemen ortaya koyar. Ama yalnız olması yalnız kalma anlamında değil, diyorum. Yapısı öyle.”