Türkiye, Almanya’daki 900 mültecinin verilerine el mi koydu?

HABER MERKEZİ  – Almanya, kanuna göre kendisine iltica talebiyle başvuranların kişisel verilerini gelinen ülke devletine vermemesi gerekirken iltica talebinde bulunanların belge ve ifadelerini doğrulamak ve araştırma yaptırmak için Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla görevlendirdiği Türkiye avukatı Yılmaz S.’e vermesi ve avukatın 19 Eylül 2019 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında casusluk iddiasıyla tutuklanması iki ülke arasında

PANORAMA - NEWS 12 Eylül 2020 GÜNDEM

HABER MERKEZİ  – Almanya, kanuna göre kendisine iltica talebiyle başvuranların kişisel verilerini gelinen ülke devletine vermemesi gerekirken iltica talebinde bulunanların belge ve ifadelerini doğrulamak ve araştırma yaptırmak için Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla görevlendirdiği Türkiye avukatı Yılmaz S.’e vermesi ve avukatın 19 Eylül 2019 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında casusluk iddiasıyla tutuklanması iki ülke arasında diplomatik krize sebebiyet vermişti.

Soruşturma kapsamında Avukat Yılmaz S.’de ele geçirilen belge ve bilgilerde kaç mülteci başvurucusunun bilgisinin Türk devletinin eline geçtiği konusu Alman siyaset ve medya dünyasında tartışılmaya devam ediyor.

Avukat Yılmaz S. hakkındaki soruşturmada başlarda 113 mülteci taleplisinin bilgilerinin Türk devletinin eline geçirildiği söylense de daha sonra bu rakamın 200 olabileceği iddia edilmişti.

En son Yeşiller Partisinden Milletvekili Luise Amtsberg’in Almanya Dışişleri Bakanlığına verdiği yazılı soru önergesinden sonra bu rakamın sanılandan çok daha fazla olduğu anlaşıldı. Hukuk portalı Legal Tribune Online’nın (LTO) haberine göre bu rakam aile bireyleriyle birlikte 2017-2019 yılları için 900 kişiye varıyor.

Neden böyle bir kriz çıktı?

Terör iddiasıyla Türkiye’de suçlanan veya haklarında dava veya soruşturma açılan kişiler ve aileleri Almanya’dan koruma amaçlı siyasi iltica talep ediyor. 2016 yılına kadar en çok iltica talebi PKK üyeliğiyle suçlananlardan gelirken, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra en çok Gülen taraftarlarından tarafından yapılmaya başlandı.

Talebi alan Alman Mülteci ve Göçmen Dairesi (BAMF) başvurucunun ifadesiyle ibraz ettiği belgeleri alıyor. Talebin reddedilmesi halinde başvurucu Alman İdare Mahkemesinde dava açıyor. Mahkeme veya doğrudan Mülteci ve Göçmen Dairesi ibraz edilen belgelerin ve ifadelerin doğruluğunu teyit için Alman Dışişleri Bakanlığından yardım istiyor.

Dışişleri Bakanlığı ise başvurucunun kimlik, Türkiye’deki ikamet bilgileri, dava veya dosya numaraları ile ifadeyi özetleyerek Türkiye’de araştırma yapmak üzere Avukat Yılmaz S.’den yardım alıyor. Fakat mülteci başvurucunun Almanya’daki ikametgâh bilgileri aktarılmıyor.

Bu avukat Türkiye’nin değişik bölgelerinde kişi veya dosya bazında ulaşabildiği tüm bilgilere ulaşarak bir rapor düzenliyor ve Alman devletine veriyor. Alman mahkemesi veya Mülteci ve Göçmen Dairesi bu bilgilere göre iltica talebini kabul veya ret ediyor.

Alman makamları iltica taleplilerinin ifade ve belgelerinin teyidi için bunu hukuki bir yol olarak görürken Türkiye bunu kendi ülkesinde başka bir ülke adına casusluk faaliyeti olarak kabul ediyor.

Hakeza yargılaması Mart 2020’de başlayan Avukat Yılmaz S. de mahkemedeki ifadesinde suçlamaları reddederek yaptığı faaliyetin Birleşmiş Milletler Cenevre Sözleşmesi kapsamında hukuki olduğunu savunsa da Türkiye tarafı bu iddiaya Viyana Sözleşmesinin 41’inci maddesinin “Bütün resmî işler, kabul eden Devletin Dışişleri Bakanlığı veya mutabık kalınacak başka Bakanlık ile veya aracılığıyla yürütülür” hükmü ile cevap veriyor. Kriz de bu hukuki görüş farklılığından çıkıyor.

Türk Avukat Alman hükümeti için yaptığı hizmetin hukukiliğini nasıl değerlendiriyor?

Hem Türk hem de Alman medyasına yansıyan haberlere göre iltica taleplilerinin belge ve bilgilerinin teyidi ile ilgili Alman hükümeti adına bilgi toplayan Avukat Yılmaz S.’nin yaptığı işin hukukiliği konusunda tereddüt yaşadığı anlaşılıyor.

Avukat Yılmaz S. hakkında düzenlenen iddianameye göre avukatın Ankara Büyükelçilik çalışanına gönderdiği bir mailde endişesini dile getirerek görevlendirilmesi ile ilgili olarak Türk Dışişleri Bakanlığı ile anlaşma yapılarak onay alınmasını ya da bilgilerinin teyidi istenen mülteci başvurucularının kendisine vekaletname vermesinin sağlanmasını istemiş.

Bilgileri Türk devletinin elinde olan mülteci adayları tehlike altında mı?

Bilgileri Türk devletinin eline geçen iltica taleplilerinin Almanya’da Türk Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) odağı haline geleceği hem Alman bürokrasinde hem de siyaset çevrelerinde ciddi endişe yaratıyor ve eleştiriliyor.

2020 yılının başlarında Aşağı Saksonya Eyalet Mülteciler Kurulunun verdiği bilgiye göre sığınmacılarla ilgi MİT’ten gelebilecek tehlikelere karşı iç istihbarat kuruluşu olan Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından 200 sığınmacı adayı bilgilendirilerek uyarıldı.

Almanya Federal Hükümet temsilcisi Kasım 2019’da Alman Federal Parlamentosu İçişleri Komisyonu’nun özel bir toplantısında, Türk devletinin Avukat Yılmaz S.’nin tutuklanmasıyla haberdar olduğu 47 iltica soruşturmasının 45’inde daha önce sığınma talebi reddedilen 18’inin iltica talebinin kabul edildiği, 27 adedinin ise soruşturmalarının veya davalarının devam ettiğini belirtmişti. Mülteci ve Göçmen Dairesi sadece iki dosyada riskin olmadığını söylemişti.

Ayrıca Mülteci ve Göçmen Dairesi, Avukat Yılmaz S. soruşturmasında kişisel bilgileri Türk makamlarının eline geçmiş olabilecek tüm sığınmacı adaylarının bilgilendirildiğini açıklamıştı. Ancak yeni edinilen bilgilere ve duruma göre en az 900 kişinin bilgilendirilip bilgilendirilmediği konusunda Alman Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yapmadı.

Yeşiller Partisinden Milletvekili Luise Amtsberg LTO’ya verdiği demecinde, Alman yetkililer tarafından yürütülen soruşturmalar sonucunda Türk devletinin de hedef aldığı 900 kişinin henüz verilmemiş ise Almanya’da koruma statüsü almasını beklediğini, bu koruma statüsü için öncelikle mahkemece bir yargılama yapmaya gerek bulunmadığını, Federal Göç ve Mülteci Dairesi’nin bunu hemen yapması gerektiğini söyledi.

Alman makamlarının izlediği yolu da eleştiren Amtsberg, Alman federal makamlarının sığınma başvurucularının belge ve ifadelerine aşırı güvensizliğin Avukat Yılmaz S. olayında da görüldüğü gibi daha çok insanı tehlike altına soktuğunu ve problemli bir yol olduğunu sözlerine ekledi.

Avukat Yılmaz S. soruşturması sonra Alman Dışişleri Bakanlığı ikinci bir emre kadar Türkiye’deki avukatlarla çalışmaların durdurulduğu açıkladı.

TRT Haber’in haberine göre casuslukla suçlanan Avukat Yılmaz S. iddiaya göre 1997 yılından beri Federal Almanya Cumhuriyeti, son 10 yıldır Norveç ve Hollanda, son bir yıldır da İsviçre için bilgi topluyordu. Bu ülkeler için 1997 yılından bu yana toplam 2 bin 329 rapor yazdı.

20 bin 973 yıla kadar hapsi istenen Avukat Yılmaz S. Mart 2020’deki duruşmada yurtdışı yasağıyla birlikte tahliye edildi. Tutuksuz yargılamasına 16 Eylül’deki duruşması ile devam edilecek.