Referandum sonuçlarına bakarak toplumun tamamına aynı gözle bakılmamalı (4)

Kuzey Ren–Vestfalya (NRW) Eyaleti Uyum Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı TAYFUN KELTEK Aslında bugün bu hale nasıl gelindi sorusu, geçmişe dayanıyor. 90’lı yıllarda bu ülkeye birçok insan göç etti. Politikacılar, basında sürekli bu gelen insanları konuştu.  Özellikle bazı siyasetçilerin popülist söylemleri ırkçı partilerin ekmeğine yağ sürdü. 1993 yılından sonra bazı ırkçı saldırılar oldu. Bunların başında Solingen

PANORAMA - NEWS 02 Mayıs 2017

Kuzey Ren–Vestfalya (NRW) Eyaleti Uyum Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı TAYFUN KELTEK

Aslında bugün bu hale nasıl gelindi sorusu, geçmişe dayanıyor. 90’lı yıllarda bu ülkeye birçok insan göç etti. Politikacılar, basında sürekli bu gelen insanları konuştu.  Özellikle bazı siyasetçilerin popülist söylemleri ırkçı partilerin ekmeğine yağ sürdü.

1993 yılından sonra bazı ırkçı saldırılar oldu. Bunların başında Solingen olayı geliyor. O dönemde siyasetçilerden ılımlı ve net mesajlar bekledik. ‘Bu tür saldırıları kabul etmiyoruz bu ülkeyi beraber kalkındırdık, burası aynı zamanda sizin de memleketiniz’  denmesi gerekiyordu. Eğer o gün bunlar yapılsaydı ırkçı söylemlerin de önüne geçilmiş olunacaktı.

O dönemdeki ırkçı saldırılar, ‘Bu ülke bizim bu ülkeyi terk edin’ şeklinde algılandı. En azından Türk toplumu böyle algıladı. Daha sonra NSU davalarıyla, birçok Türkün öldürüldüğü görüldü. Bu tür olaylarla Türk toplumuna, ‘sizi kabul etmiyoruz algısı’ verildi.

90`lı yıllarda, Avrupa vatandaşlarına yerel seçim hakkı verildi. 3 ay burada kalan AB vatandaşları yerel seçimlerde oy kullandı. Bu çifte standart Almanya`nın var olan anayasal değerlerine ters davranıştı.

İki sene önce NRW’ de yerel seçim hakkı verilsin diye kampanya başlatmıştık. Bu kampanya uzun süre tartışıldı. Bazı partiler buna karşı çıktı. Yapılan bu referandum süreciyle, reddeden partilerin eli güçlenmiş oldu. Bazı parti temsilcileri, ‘Biz meclislerimize Erdoğanların girmesini istemiyoruz’ dedi. Bu süreçle birlikte bizim elimiz de zayıflamış oldu. Herkes aynı kefeye konuluyor. Süreçten biz de etkilenmiş olduk.

Bu süreci iyi okuyup ona göre önlem alınması gerekiyor. Mesela Almanya’ da doğmuş, büyümüş ve eğitimini burada aldığı halde, Türkiye`deki anayasa değişikliğini destekleyen birçok genç var. Bu olayları araştırmadan, bu insanları suçlamak doğru değil. Ezilmişlik duygusu ve Alman toplumunun içine girememek, girmeye çalışıldığında tokat yemek ve ciddiye alınmamak, insanları Türkiye siyasetine yaklaştırıyor.

Kuzey Ren–Vestfalya (NRW) Eyaleti Uyum Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı TAYFUN KELTEK

Aslında Almanya’ ya bağlanmak isteyen, burayı kendi ülkesi gibi kabul etmek isteyen insanlar, buradaki yanlış politikalar yüzünden uzaklaşıyor. Bunların en belirginini Ermeni meselesinde yaşadık. Burada yaşayan vatandaşlar bundan çok etkilenerek hayal kırıklığına uğradı.

Bir başka yanlış da olaylara toptancılık anlayışıyla yaklaşmak. Mesela ferdi olarak bir takım Türkiye kökenli insanlar burada suç işlemiş olabilir. Unutmayalım ki, bu suçlar ferdi olarak işlenmiştir. Ama kafalarda kolektif olarak, bir toplumu suçlu olarak göstermek ve böyle algı oluşturmak uygun değildir. Bu hata şuan ki süreçte de yapılmakta. Referandum sonuçlarına bakarak toplumun tamamına aynı gözle bakılmamalı.

Etrafımdaki insanlara da şunu söylüyorum; ‘Arkadaşlar biz burada yaşıyoruz, bizim çocuklarımız burada yetişiyor. Biz Türkiye siyasetiyle burada bir yere varamayız, hatta kendimize zarar veririz’.

Buraya seçim sandıklarının konulmasını doğru bulmuyorum. Ne kadar Türkiye vatandaşı da olsak, yaşamadığımız bir ülke hakkında karar veriyoruz. İnsan yaşadığı ülkenin şartlarını iyileştirmek ve değiştirmek ister. Oradaki politikaya bizim burada müdahale etmemizi orada yaşayan ve oranın şartlarını iyi bilen insanlara saygısızlık olarak görüyorum.

Ayrıca buradaki insanların yönünü Türkiye’ ye çevirmiş oluyoruz. Buraya sandıklar konmasaydı, buradaki ters esen rüzgârın karşısında olmayacak, bu kadar tepki göremeyecek ve kutuplaşma yaşamayacaktık.

Ben Türkiye`de ki siyasetçilerin buraya gelip, burada seçim çalışmalarına karşıyım. Ama bunlara yasak konulması da ters. Almanya`nın değerlerine uymuyor. Alman politikacılar çifte standart uygulamadan herkese aynı şekilde davranmalı. Yoksa Almanya kendi değerlerine ters düşer.  Böyle hareket edildiği sürece buradaki insanları kaybeder.

Almanya’ da iki önemli seçim var. Artık buranın siyasetiyle uğraşmalıyız. Hangi parti olursa olsun mutlaka sandıklara gidip oy kullanmalıyız. Kullanmadığımız her oy ırkçı partilerin işine yarayacak.

CHP Köln Derneği Başkanı GÜNAY ÇAPAN: Türkiye`deki bu sert söylem devam ettiği sürece, Türk toplumu burada gerilecektir

Türkiye’de yapılan anayasa referandumu sebebiyle, insanlar arasında kutuplaşma oldu. Aynı kutuplaşma Almanya`daki Türk kökenli vatandaşlara da yansıdı. Bu konuda, burada yaşayan Türk toplumuna tavsiyeniz ne olur? Bu ayrışma ve tansiyon nasıl düşürülebilir?

Aslında Almanya’da olayların bu hale gelmesinin sebebi Türkiye`deki siyasetçilerin üslup bilmezliği. İçinde yaşadığımız topluma Nazi yakıştırması yapıp haçlı seferleri demek doğru değil.

Resmen bu insanlara hakaret etmiş oluyorsunuz. Hıristiyan bir ülkede, biz Müslümanlar rahat bir şekilde yaşayabiliyoruz. Haçlı seferi demeyi doğru bulmuyorum. Biz burada entegreye katkı sağlamak için elimizden geleni yaparken, bu söylemler bizim buradaki yaşamamızı zora sokuyor. Bazı sağcı partilerin ekmeğine yağ sürüyor.

Ülkede tek adam rejimini savunacaksınız ama burada demokrasi deyip, eşit vatandaşlık hakkına sahip olmaya çalışacaksınız. Bunu kimse kabul etmez.  Burada yaşıyorsak buranın anayasasına uymamız gerekiyor. Hem burada yaşayıp hem de Türkiye`den yönetilme diye bir şey olamaz. Buradaki kutuplaşmayı bizim buradan çözmemiz çok zor.

Türkiye`deki bu sert söylem devam ettiği sürece, Türk toplumu burada gerilecektir. Bence bu problemi ülkedeki iktidar sahipleri çözecek. Buradaki yaşayan Türk toplumu Almanya`ya kendi ülkesi gibi bakmadığı süreci, problemler çözülmez.

Burada yaşayan Türk kökenli vatandaşlar, evi, işi ve ailesi Almanya da olduğu halde neden bu kadar Türkiye`deki siyasetle uğraşıyorlar.  Sadece, izinden izne Türkiye’ ye gidiyorlar. Senenin neredeyse tamamını Almanya’da geçirdikleri halde, neden buranın siyasetiyle ilgilenmiyorlar?

Buranın siyaseti ve sıkıntılarıyla uğraşmamızın sebebi Alman toplumuna yeterince entegre olamamamızdan kaynaklanıyor.

Zamanında kırsal kesimden gelen kişilerin, kendi içine kapanması ve gettolaşarak, kendi içlerinde küçük bir Türkiye oluşturması ve Alman toplumundan uzak yaşamasından kaynaklanıyor.

Ama burada okumuş ve belli bir yere gelmiş kişiler de problem görmüyorum. Ayrıca, ayrımcılığa maruz kalmış ve Alman siyasetinde de kullanılarak, ezilmiş ve horlanmış bir topluluk var. Erdoğan bu ortamı değerlendirerek toplumu çok iyi yönlendirildi.

CHP Köln Derneği Başkanı GÜNAY ÇAPAN

Türkiye’ de yapılan seçimler için buraya oy sandıklarının konulması sizce doğru mu?

Sandıkların kurulması buradaki insanları rahatlatmış oldu. Ama esas sorun oyların Türkiye’ de sayılması, bence oylar burada sayılmalı. Böylece şaibelerde ortadan kalkmış olur.

Alman siyasetçilerin, Türk toplumunu yeterince tanıdığına inanıyor musunuz?

Buradaki gençlerimiz okuldaki başarısızlığını Türk olduğuna bağlıyor. Yani, ‘Türkiye kökenli olduğum için Almanlar beni istemiyor’ diye düşünüyor. Evde aile daha çocukluktan itibaren negatif olaylar konuştuğu için, çocuk da o duygu ile yetişiyor.

Onun için bu çocuk büyüdüğü zaman bu toplumdan kopuyor. Toplumda kendini dışlanmış ve istenmeyen insan olarak görüyor. Buradaki eziklik duygusunu bastırmak için, içinde bulunduğu toplumla çatışarak kendini ispat etmeye çalışıyor. Burada yabanca, Türkiye de Almancı gözüyle bakıldığımız için gençlerde kimlik bunalımı var.

Verband Engagierte Zivilgesellschaft Vorsitzender (VEZ)  in NRW e.V Genç Osman Esen: “Kendini misafir kabul eden, ev sahibinin işine karışmaz”

Türkiye’de yapılan anayasa referandumu sebebiyle, insanlar arasında kutuplaşma oldu. Aynı kutuplaşma Almanya’daki Türk kökenli vatandaşlara da yansıdı. Bu konuda, burada yaşayan Türk toplumuna tavsiyeniz ne olur? Bu ayrışma ve tansiyon nasıl düşürülebilir?

Maalesef hem Türkiye’de hem burada yaşayan Türkiye kökenli toplumda kutuplaşma oldu. Karşılaştığımız bu durum Türkiye’deki hükümetin, başta Erdoğan’ın takip ettiği strateji ve siyasetle birebir alakalı. Ayrışma ve tansiyonu düşürebilmek için burada yaşayan Türkiye kökenli insanların bir araya gelmesi lazım. Bunun çok zor olduğunu biliyorum ama ortak noktaları belirleyip, kendilerini zorlamaları lazım.

Türkiye’den yansıyan havaya kapılıp  siyasi emellere alet olunmamalı ve Almanya endeksli,  yerel ve mahalli konular ele alınarak, yaşadığımız toplumda ortak meseleleri belirleyip sıkıntılara beraber çözümler bulma taraftarıyım.

Burada yaşayan Türk kökenli vatandaşlar, evi, işi ve ailesi Almanya da olduğu halde neden bu kadar Türkiye`deki siyasetle uğraşıyorlar.  Sadece, izinden izne Türkiye’ ye gidiyorlar. Senenin neredeyse tamamını Almanya’da geçirdikleri halde, neden buranın siyasetiyle ilgilenmiyorlar?

Yaşanan tartışmayı duygusallıktan arındırabilmek için rakamları doğru okumak gerekiyor.  Almanya’da yaşayan Türklerin  yüzde 63’ünün ‘evet’ dediği yansıtılıyor. Ama bu bakış açısı doğru değil. Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türkiye vatandaşı yaşıyor. Bunlardan 1 Milyon 400 Bin’inin oy verme hakkı bulunuyor. Ama sadece yüzde 46’sı referanduma katıldı ve oy kullandı. ‘Evet’ diyen insan sayısı toplamda yaklaşık 400 bine tekabül ediyor.

Neticeyi hafifletmek veya küçümsemek istemiyorum. Benim bakış açımdan referandumda evet olarak verilen her bir oy demokrasi anlayışıma göre yanlış bir tercih ve evet için fazla bir oy.

Bu konunun farklı bakış açılardan ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

  1. Almanya’da yaşayan Türk kökenli insanların büyük kısmı yoğun bir şekilde Türk televizyon kanallarını izliyor. Türkiye’deki televizyon kanalları da maalesef tek taraflı yayın yapıyor. Bu kanallar da şu an ki hükümetin stratejisi dahilinde toplumu kutuplaştırıyor. Batı düşmanlığını körüklüyor. Bu düşünceye sahip siyasetçiler Almanya’da yaşayan Türk kökenli insanların Almanya’ya uyum sağlamasını istemiyor. Devamlı Almanya’da yaşayan Türkiyeli insanların Almanya tarafından kabul edilmediğini ve kendilerinin onlara sahip çıktığını empoze ediyorlar. İnsanlar da birileri tarafından kendilerine sahip çıkıldığını zannediyorlar.
  2. Diğer taraftan Almanya’da yaşayan Türkiyeli insanların bir bölümü, kendilerini dışlanmış ve aşağılanmış hissediyor. İnsanlar yıllardan beri burada yaşamalarına rağmen kendilerini yabancı hissedebiliyor. Kendini misafir kabul eden, ev sahibinin işine karışmaz. Bu ülkenin siyasetine mesafeli durmalarının sebeplerinden bir tanesi bu olsa gerek. İnsanların bu hissiyata kapılmasında Almanya’daki yaşam şartları ve siyasetin etkisi olduğu gibi Türk kökenli insanların hangi ölçüde yaşadığı topluma  angaje olduğu tartışılması gerekiyor.

Benim anlamadığım konu, kendini dışlanmış ve aşağılanmış hisseden Almanyalı Türklerin Türkiye’de  azınlıkları aşağılayan, fikir özgürlüğünü kısıtlayan, idam cezasına getirmek isteyen, demokrasiyi askıya alan, hukuk devletini yıkan birisinin elini güçlendirmesi. Benim mantığımı zorlayan Almanya’da hukuk devletinden, demokrasiden istifade eden insan nasıl bir başka ülke için bunların hepsini askıya alan bir insana müsaade edip destek çıkması.

Ama bir insanın siyasi görüşü ne olursa olsun, bu görüşü, insani değerlerimizi çiğneyecek boyuta taşımamak lazım. “Evet’çiler ülkeyi terk etsin” ifadeleri çözüm olamaz. Toplum olarak kullandığımız dil ötekileştirmemeli.

Verband Engagierte Zivilgesellschaft Vorsitzender (VEZ) in NRW e.V Genç Osman Esen

Türkiye’ de yapılan seçimler için buraya oy sandıklarının konulması sizce doğru mu?

Almanya’da 1,5 milyon insan oy verme hakkına sahip. Bu haklarının ellerinden alınması doğru olmaz. Bu tür sıkıntıları çözmek için demokratik yollar araştırılması lazım.

Özellikle burada yetişen gençlerde Türkiye ve Türk kültüründen uzak yetişmesine rağmen koyu bir Türkiye fanatikliği var. Bunu sebebi sizce ne olabilir?

 Son bir kaç yıla kadar Türk siyaseti Avrupa’da pek işitilmiyordu. Türkiye`deki 2010 yılına kadar kazanılan güzel gelişmeler, insanların özgüvenini güçlendirdi. Bu özgüven “dik” durmaktan ziyade duygusal boyutuyla “diklenmeye” doğru gitti. Birçok gencin burada doğmasına, büyümesine ve eğitim almasına rağmen “yabancı” konumundan çıkamaması, bunu körükledi.

Kendilerini toplumun bir parçası hissetmemeleri büyük bir sorun. Kabul görmeyen gençler, kendilerini daha rahat ifade edebildikleri topluluklara adapte olmaya çalıştılar. Ama diğer tarafta Almanya’da uyum içinde yaşayan, topluma ciddi şekilde katkı sağlayan öğretmenler,  doktorlar, avukatlar, işadamları, siyasetçiler de yaşıyor yani meseleyi genellememek önemli.

Ayriyeten son dönemde  bu meseleye farklı bir bakış açısı daha eklendi, bunu belki duygusal bir bakış açısı olarak adlandırabilirsiniz. Yani Türkiye uluslararası arenada dışlandığı ve ciddi tepkiye maruz kaldığı için Almanya’da yaşayan Türkiyeli insanların Türkiye’yi savunma, milliyetçilik duyguları körüklenmiş oldu.

 Alman siyasetçilerin, Türk toplumunu yeterince tanıdığına inanıyor musunuz?

Alman siyaseti Türklerin toplumsal problemlerinin çözülmesinde daha aktif rol almalı. Örnek veriyorum; bir Alman siyasetçisi ile görüşme talebinde bulunan kuruma, ‘Benim partide Türk arkadaşım var, o sizinle görüşsün’ demesini doğru bulmuyorum.

Burada siyasete önemli görev düşüyor, göçmenleri sadece dışlanmanın kurbanı olarak algılamaması gerekiyor. Göçmenlerin siyasi eğitimin ve bilgilenmenin, yani bir nevi demokrasi eğitiminde önemli bir rol ve hedef olması gerektiğini düşünüyorum.

Somut bir örnek olarak; Neticede siyasi İslam sadece Müslümanların değil, bütün Alman toplumun problemi. İyi eğitilmiş, Almancaya hâkim imamların yetiştirilmesine ciddi destek vermeleri gerekir. Türk ve Alman toplumunun birbirini yeterince tanımadığı aşikâr.

ÖNE ÇIKANLAR