Milliyetçilik üzerinden yapılan faaliyetler entegreyi zorlaştırıyor (3)

CHP NRW Birliği Başkanı İbrahim Vural: Milliyetçilik üzerinden yapılan faaliyetler entegreyi zorlaştırıyor Türkiye’de yapılan anayasa referandumu sebebiyle, insanlar arasında kutuplaşma oldu. Aynı kutuplaşma Almanya`daki Türk kökenli vatandaşlara da yansıdı. Bu konuda, burada yaşayan Türk toplumuna tavsiyeniz ne olur? Bu ayrışma ve tansiyon nasıl düşürülebilir? Almanya’daki Türk toplumu arasındaki ayrıştırmayı önlemenin yolu, parti gözlüğünü çıkartmaktan geçer.

PANORAMA - NEWS 01 Mayıs 2017

CHP NRW Birliği Başkanı İbrahim Vural: Milliyetçilik üzerinden yapılan faaliyetler entegreyi zorlaştırıyor

Türkiye’de yapılan anayasa referandumu sebebiyle, insanlar arasında kutuplaşma oldu. Aynı kutuplaşma Almanya`daki Türk kökenli vatandaşlara da yansıdı. Bu konuda, burada yaşayan Türk toplumuna tavsiyeniz ne olur? Bu ayrışma ve tansiyon nasıl düşürülebilir?

Almanya’daki Türk toplumu arasındaki ayrıştırmayı önlemenin yolu, parti gözlüğünü çıkartmaktan geçer. Biz ne AKP, ne MHP, ne CHP ne de HDP’liyiz. Biz buradaki Alman toplumu içinde yaşayan  Türkiye kökenli vatandaşlarız. Burada yaşıyoruz, burada eğitim görüyoruz, çocuklarımız buranın kültürü ile yetişiyor.

Avrupa’da 7 milyon Türk insanı yaşıyor. Türkiye’deki siyasetçilerin buradaki insanlara müdahale etme hakkı yoktur. Bu süreçte çok ön yargılar oluştu. Bu ön yargıları yıkmak için diyaloglarımızı geliştirmeliyiz. Burada yaşayan STK başkanları, kanat önderleri, siyasi parti temsilcileri, cemaat liderleri ve hemşehri derneklerine çok büyük işler düşüyor. Bunlar bulundukları topluluğa birlik ve beraberlik mesajı vermek zorundalar.

Burada yaşayan Türk kökenli vatandaşlar, evi, işi ve ailesi Almanya da olduğu halde neden bu kadar Türkiye`deki siyasetle uğraşıyorlar.  Sadece, izinden izne Türkiye’ ye gidiyorlar. Senenin neredeyse tamamını Almanya’da geçirdikleri halde, neden buranın siyasetiyle ilgilenmiyorlar?

Burada yaşayan aileler, STK`lar, yöresel dernekler ve bir kısım dini cemaatler Türkiye endeksli faaliyet yapıyor. Doğal olarak da bu derneklerin ve dini kurumların üyeleri de Türkiye siyasetinden kopamıyorlar. Bir başka etken de, eğitim eksikliği. Aile içinde Türk kültürünü yaşayalım. Ama kapıdan çıktığımız da bulunduğumuz ortama ayak uydurmak zorundayız.

 Milliyetçilik üzerinden yapılan faaliyetler entegreyi zorlaştırıyor. İçinde bulunduğumuz toplumdan kültürel olarak almamız gerekenler de var. Vermemiz gerekenlerde. Dengeli olamadığımız için ya tamamen toplumdan koptuk ya da yanlış yola saptık.

 Almanya’nın yanlış politikaları bizi bu duruma getirdi. Türkiye`den gelen ilk nesil, hep bir arada yaşadı. Bu konuda Almanlar bir binada Türklerin yaşamasına göz yumdu. Bu da ileriye yönelik gettoların oluşmasına sebep oldu. Daha sonra kurulan hemşehri dernekleri ve dini dernekler insanları birbirine daha çok kenetledi. Özellikle Almanya’ ya gelen ilk nesil kırsal bölgelerden geldiği için, içine kapanık yaşadı.

İbrahim Vural

Özellikle burada yetişen gençlerde Türkiye ve Türk kültüründen uzak yetişmelerine rağmen koyu bir Türkiye fanatikliği var. Bunu sebebi sizce ne olabilir?

Avrupa’daki Türk federasyonlarında bunları çok gördüm. Şuna katılmıyorum, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ sözü bence yanlış. Herkesi Allah farklı inanç ve ırklarda yaratmıştır. Yaradan’dan ötürü yaradılana saygı duymalıyız. Onun için sevgiyi inşaa etmeliyiz.

Sevgi olursa burada yetişen gençler, buradaki insanları sever. Özellikle kürtçülük, dincilik, milliyetçilik ve ulusalcılık bu toplumdan bizi koparmıştır. Türkiye endeksli siyasetçiler, dernekler ve dini cemaatler buradaki gençleri Türkiye’ ye bağlıyorlar.

Avukat LEİLA-MEMET SERBEST :Türkiye siyaseti ile uğraşanlar, Alman siyasetine ilgisiz olanlar genellikle Almanya`ya entegre olamamış insanlardan oluşuyor

Türkiye’de yapılan anayasa referandumu sebebiyle, insanlar arasında kutuplaşma oldu. Aynı kutuplaşma Almanya`daki Türk kökenli vatandaşlara da yansıdı. Bu konuda, burada yaşayan Türk toplumuna tavsiyeniz ne olur? Bu ayrışma ve tansiyon nasıl düşürülebilir?

Gerilim, yüksek tansiyon ve tartışma geleneğinin oturmaması, genel olarak bizim kültürümüzün ve eğitim sistemimizin bir ürünüdür. Cedelleşme bizim gibi toplumlarda hiç eksik olmaz. Millet olarak siyasi konularda çok hassas oluyoruz. Siyasetçilerin konuşmalarından çok etkileniyoruz. Türkiye’deki gündem çok hızlı değişiyor.

Birkaç gün sonra gündem değiştiğinde, her şey normale dönüyor. Çabuk da unutuyoruz. En büyük eksikliğimiz, gerilim anında toplumu sakinleştirecek, sözü dinlenen örnek insanların olmaması. Toplumların yapısını bilen, ruhunu anlayan, inançlara ve kültürlere saygılı, önyargısız insanları dinleyen, sözü dinlenir, herkesin kabullendiği, kanaat önderlerine ihtiyaç var.

Almanya’da bu tür insanları göremiyorum. Ya azınlıkta ya da fikirlerini söylemeyip arka planda kalmayı tercih ediyorlar. Bu tür durumlarda, bu insanları devreye sokmak gerekiyor.

İnsan olduğumuzu ve yanlış yapabileceğimizi her zaman hesaba katarak, birbirimize hoşgörü penceresinden bakmasını öğrenmeliğiz. Kaliteli insanların aktif siyasette olması gerekiyor, hangi partide olursa olsun. Sosyal yönü kuvvetli insanların ön plana çıkması gerekiyor.

Avukat LEİLA-MEMET SERBEST

Burada yaşayan Türk kökenli vatandaşlar, evi, işi ve ailesi Almanya da olduğu halde neden bu kadar Türkiye`deki siyasetle uğraşıyorlar.  Sadece, izinden izne Türkiye’ ye gidiyorlar. Senenin neredeyse tamamını Almanya’da geçirdikleri halde, neden buranın siyasetiyle ilgilenmiyorlar?

Yaklaşık 10 senedir avukatlık yapıyorum, insanları çok gözlemliyorum. Almanya’ya entegre olmuş ve entegre olamamış insanlar olarak iki gruba ayırıyorum. Entegre olmak, aktif hayatın içinde olmaktan geçer. Entegre olan insanlar, rahat hareket edip her iki toplumu bilen Almanya`nın kültürünü ve yaşam tarzını bilen insanlardır.

Genellikle burada doğup büyümüş, Almancaya hakim, okumayı seven, her iki toplumu da gözlemleyebilen vatandaşlardır. Bu seviyedeki kişiler her iki tarafla da rahatlıkla irtibata geçebiliyorlar. Ama bu tür insanların azınlıkta olduğuna inanıyorum.

Burası diğer ülkeler gibi değil. Mutlaka düzgün Almaca konuşmak gerekiyor. Buranın dilini iyi konuşamayan insanlar, genelde içine kapalı olarak yaşıyor ve toplumdan kendilerini soyutluyorlar. Toplumla iletişime girmekten çekiniyorlar.

Kültür farklılığı da bizim Türkiye`ye olan ilgimizi artırıyor. Kişiler kendi kültüründeki insanlarla beraber yaşamayı daha çok seviyor. Bir de buna milliyetçilik duygusu eklenince, Almanya`dan Türkiye`yi kurtarmaya çalışıyorlar.

Buradaki sosyal imkanlar, insanları tembelliğe itiyor. İnsanlar, araştırıp okumadan ve başkalarıyla diyalog kurmadan hayatını rahatlıkla devam ettirebiliyorlar. Genellikle Türkiye siyaseti ile uğraşanlar, Alman siyasetine ilgisiz olanlar ve Almanya`ya entegre olamamış insanlardan oluşuyor

 Türkiye’ de yapılan seçimler için buraya oy sandıklarının konulması sizce doğru mu?

Doğru ve yerinde buluyorum. İnsanlar Türkiye`ye gitmeden burada demokratik hakkını kullanıyorlar. Bu dönemde siyaset çok hareketli ve hızlı olduğu için insanlar arasında problem olabiliyor. Hassas dönemden geçtiğimiz için sandık başlarında sıkıntılar çıkabiliyor. İleride her şey yerine oturacaktır. Bu geçiş döneminde problemleri aza indirmek için gözlemcilerin tarafsız olması gerekiyor.

Özellikle burada yetişen gençlerde Türkiye ve Türk kültüründen uzak yetişmelerine rağmen koyu bir Türkiye fanatikliği var. Bunu sebebi sizce ne olabilir?

İlk nesil yeterince sesini duyuramadığı için, kendine göre hakkını alamadığına inanarak belirli bir mekanizma oluşturdu. Ama burada esas sorun genç nesil. Bu genç nesil Türklerin, fanatik olmasının sebebi korkudur. Diğer kültürleri ve inançları tanımaktan kaçıyorlar. Kendi milletini ve ırkını üstün görmesi, diğer kültürlerden etkilenme korkusu, diyalog ortamını ortadan kaldırıyor.

Genel olarak fanatik dediğimiz kesim 15-20 sene önce Almanya`ya gelmiş kitlelerden oluşuyor. Bunların buraya gelişleri biraz daha farklı. Bu gelen kişiler genellikle Türkiye’de iş bulamamış, yeterince eğitim alamamış, siyasi  baskılardan dolayı, kırsal kesimlerden gelen insanlardan oluşuyor.

Buraya ayak uyduramadıkları için, geldikleri yerin kimliğini taşıyorlar. Toplumda kaybolmamak için birbirlerine sarılıyorlar. Bu da milliyetçilik duygusunu ortaya çıkartıyor. Müspet manada milliyetçilik aslında kötü değil. Kendi kimliğini ve benliğini belirleyen faktördür. Hatta bu değerler toplumun değişik kesimleriyle paylaşılabilinir.

Fakat kendi milliyetini, diğer milletlerden üstün tutup koruma mekanizması oluşturarak, diğer milletlerin değerlerini kabul etmeme ve çatışma alanı oluşturmaya başladığında bu milliyetçilik tehlikeli olmaya başlar. Daha sonra fanatizmi doğurur.

 Alman siyasetçilerin, Türk toplumunu yeterince tanıdığına inanıyor musunuz?

Alman siyasetçiler Türk toplumunu tanımıyorlar. Bu eksiklik biraz da bizden kaynaklanıyor. Biz kendimizi Alman dostlarımıza anlatamıyoruz. Almanların, dinlemeye ve öğrenmeye açık olduklarına inanıyorum. Ama karşılıklı saygı çerçevesinde olması gerekiyor.

Almanlar bizi dinlemiyor, daha çok Türkiye düşmanlığı yapan kişileri dinliyorlar, zaten bunlar Türkiye`ye düşmanlık yapıyorlar diyerek diyalog ortamını kapatıyoruz. Aslında öyle değil. Kim konuşursa onunla irtibata geçiyorlar.  Siz konuşursanız sizi de dinlerler. Siyasetçilerin herkese kapısı açık olur. Herkesi kibarca dinlemek zorundalar. Ama daha baştan ben her şeyi biliyorum, siz bilmezsiniz, siz bizi istemiyorsunuz havasıyla yaklaşırsanız sizi dinlemezler ve kapıları kapatırlar.

Avukat olarak Türklerin davasına çok baktığım için biliyorum. Türk toplumu genelde önyargılı olunuyor. Herhangi bir olayda, !Almanlar bizim hakkımızı vermiyorlar, bizi istemiyorlar’ deyip sert çıkışlar yapıyorlar. Ama yol yöntem gösterilip, hukuk arama usulü anlatınca yollar açılıyor ve çoğunun fikri değişiyor.

Köln Mülheim Belediye Meclisi Üyesi (Bezirksvertreter), Die Linke Nijat Bakış: Türkiye’ de yaşamıyorsak, orayı hangi hükümetin yöneteceğine de karar vermekte bir rolümüz olmamalı

Türkiye’de yapılan anayasa referandumu sebebiyle, insanlar arasında kutuplaşma oldu. Aynı kutuplaşma Almanya’daki Türk kökenli vatandaşlara da yansıdı. Bu konuda, burada yaşayan Türk toplumuna tavsiyeniz ne olur? Bu ayrışma ve tansiyon nasıl düşürülebilir?

Yaşanan kutuplaşmada tansiyonun düşürülmesi Türkiye hükümetinin izleyeceği politikaya bağlı.  Türkiye’ deki mevcut politika değişmezse, Almanya’daki Türkiye kökenli kurumlara, Alman kurumlarına ve yaşadığımız ülkenin siyasetçilerine büyük bir görev düşüyor. Bu problem çok yeni olduğu için, konu çok farklı boyutlarda tartışılıyor.

Siyasetçilerin bir bölümü çifte vatandaşlığın kaldırılmasını, Türkiyeli siyasetçilerin burada siyasi miting yapmalarının yasaklanması gibi önerilerde bulunuyor. Bu kutuplaşmanın sonucunda Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nde yabancılara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmedi. Bu kararın alınmasında bir bahane de olsa, önemli ölçüde rol oynadı. Türk toplumundaki bu kutuplaşmanın yerel meclislere sıçramasından endişe duyuluyor.

Türkiye’ de seçimler adil koşullarda yapılması gerekirdi. Devletin bütün imkânları “Evet” propagandası için seferber edildi. Oyların sayımı da şeffaf olmayınca, oyunu kullanan vatandaş haksızlığa uğradığını düşünüyor. Kampanya sürecinde siyasetçilerin kullandığı dil kabul edilmez nitelikteydi. Sonuç olarak adeta iki düşman kesim yaratan sert bir bölünme yaşadık, hem Türkiye de hem de yurt dışında.

Burada yaşayan Türk kökenli vatandaşlar, evi, işi ve ailesi Almanya da olduğu halde neden bu kadar Türkiye`deki siyasetle uğraşıyorlar.  Sadece, izinden izne Türkiye’ ye gidiyorlar. Senenin neredeyse tamamını Almanya’da geçirdikleri halde, neden buranın siyasetiyle ilgilenmiyorlar?

Türkiye kökenli yabancılar Avrupa ülkelerinde kendilerine ayrımcılık yapıldığını, diğer yabancılara göre farklı muamele gördüklerini düşünüyor. Yaşadığımız ülkenin bir parçası olmaktan çok, misafir işçi olarak görülmüşüz. Vatandaş kendisini  bu topluma ait hissetmeyince, elbette bu durum geldiği ülkeye bağlarını daha da güçlendiriyor.

Avrupa Birliği’nin Türkiye`yi içine almayacağını düşünüyor. Bu sebepleri daha çoğaltabiliriz. Bunun yanında ömrünü bu ülkelerde geçirmiş, vergisini ödemiş, bu ülkede emekli olmuş hatta mezar yerini bile bu ülkede almış Türkiye kökenlilere hâlâ yerel seçimlerde bile oy kullanma hakkı verilmiyor. Bunu yanında daha 3 ay önce Romanya’dan ya da İspanya’dan Köln şehrine taşınan birisi, Köln’ de kimin belediye başkanı olacağına karar verebiliyor. Belediyeye bir ömür boyu vergisini ödeyenlere, belediye meclisi için bile oy hakkı verilmiyor. Türkiye yurtdışında yaşayan vatandaşlarına bu imkanı sunarak onlara değer verdiğini gösterdi.

Nijat Bakış

Türkiye de yapılan seçimler için buraya oy sandıklarının konulması sizce doğru mu?

Seçim sandıklarının yurtdışında kurulması doğru değil. Geçici bir süre için yurt dışında olanlara Almanya’da uygulandığı gibi mektupla oy kullanma imkânı verilebilir. Düşünelim ki; Alman başbakanı, Almanya dışında yaşayan Alman vatandaşlarının kullandığı oylar ile belirleniyor.

Ya da yaşadığımız kentin belediye başkanını Türkiye’ de oturan Almanya kökenlilerin oyları belirliyor. Bu etik değil, doğru da değil. Biz Türkiye’ de yaşamıyorsak, orayı hangi hükümetin yöneteceğine de karar vermekte bir rolümüz olmamalı.

Elbette Türkiye kökenliler olarak Türkiye bizi ilgilendiriyor, hem de çok ilgilendiriyor. Bu ayrı bir konu ama orada nasıl yönetilmek istenmelerine orada yaşamadığımız halde oylarımız ile müdahalede bulunmak doğru değil.

Seçim sandıklarının yurtdışında kurulması, burada seçim çalışmalarının mitinglerin vs. yapılmasını da beraberinde getiriyor. Örneğin, Almanya hala burada yaşayan Türkiye kökenlilerin, son seçim mitinglerinde idam cezası istiyoruz travmasını atlatamadı.

Türkiye’de yapılan anayasa oylamasının ardından Cumhurbaşkanı balkon konuşmasında gerekirse idam cezasını da halk oylamasına sunarız dedi. Almanya’ da idam cezasına evet mi hayır mı? seçim propagandasını düşünmek bile istemiyorum. Bu telafisi çok zor problemlere yol açar.

Özellikle burada yetişen gençlerde Türkiye ve Türk kültüründen uzak yetişmelerine rağmen koyu bir Türkiye fanatikliği var. Bunu sebebi sizce ne olabilir?

Türk gençleri burada doğup büyüdükleri halde sadece isimlerinin farklı olmasından dolayı günlük hayatta, ya da çalışma hayatında ayrımcılığa uğradığını görüyor. Bu toplumun bir parçası olmadığını sürekli bir şekilde yaşaması, kendisini ebeveynlerinin geldiği ülkeye bağlı kılıyor. Ayrıca anne ve babasına geçmiş de uygulanan ayrımcılığın da, kızgınlığının olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’ deki kutuplaşmanın buraya yansıması gösterdi ki; Türk toplumunun sorunları Alman siyasetçileri pek ilgilendirmemiş. Problemler gün yüzüne çıkmadığı sürece anlaşılan sessiz kalınmış. Bu yaşananlara çok fazla şaşırmalarını ben buna bağlıyorum. Türkiye kökenlilerin son zamanlarda Almanya’ da seçimlere katılımının artması ile siyasetçilerin de ilgisi burada yaşayan Türkiye kökenlilere arttığını da görüyoruz.