Türkçede sıkça kullanılan “köprüyü geçerken ayıya dayı demek” deyimi, yalnızca bir mecazdan ibaret değil; aynı zamanda halk kültürünün derinliklerinden gelen bir anlatıya dayanıyor.
Günlük dilde genellikle zor bir durumdan geçerken, o anlık ihtiyaç nedeniyle birine olduğundan fazla ilgi veya saygı gösterme anlamında kullanılıyor.
Tarihçiler, bu deyimin köklerini Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan halk hikayelerinde buluyor. O yıllarda uzun yolculuklar sırasında köprüler hem stratejik hem de tehlikeli noktalar olarak görülürdü. Ayı, Anadolu kültüründe tehlikenin, gücün ve doğanın kontrolsüz yanının bir temsilcisiydi. Buna karşılık “dayı” kelimesi, halk arasında koruyan, destek veren, kollayan kişi anlamıyla sıcak ve güvenli bir figürü işaret ederdi.
Rivayetlere göre, ormanlık bölgelerde köprü geçişleri sırasında ayıyla karşılaşma ihtimali halk arasında bilinen bir korkuydu. Böyle bir durumda kişinin ayıya gerçek anlamda “dayı” demesi elbette ki mümkün değildi, ancak bu anlatı; zor bir anda, tehlikeyi savuşturmak için bir güç odağına geçici yakınlık gösterme davranışını sembolleştiriyordu. Bu sembolik anlatım zamanla halk dilinde kökleşerek bugünkü deyim halini aldı.
Deyim, Cumhuriyet döneminde de anlatılarla birlikte yaşadı ve günlük konuşmalarda yerleşik hale geldi. Özellikle siyaset, iş dünyası ve sosyal ilişkilerde; kişilerin kendi çıkarı gereği geçici bir uyum veya saygı gösterdiği durumları ifade etmek için sıkça kullanılıyor.
Uzmanlar, deyimin bu kadar uzun süre yaşamaya devam etmesinin sebebinin; Türk kültüründe pragmatizm, “zor durumda esnemek” ve “günü kurtarmak” gibi davranış modellerinin toplumsal hafızada güçlü bir yer tutması olduğunu belirtiyor.
Bugün hâlâ birçok kişi, zorlayıcı bir durum karşısında çıkar ilişkilerine dayalı bir nezaket gösterisini tarif etmek için bu deyimi kullanıyor. Böylece “köprüyü geçerken ayıya dayı demek”, tarihsel köklerinden kopmadan hem mecaz hem de kültürel bir gözlem olarak Türkçede yaşamayı sürdürüyor.
