Gazetecinin ölümü-3

Onun çok güzel bir entelektüel olduğu, basında çığır açtığı, bir döneme kalemiyle yön verdiği birçok gazeteci tarafından altı çizilerek saatlerce anlatıldı. Hatta onun ölümünün sadece Türkiye için değil, bütün dünyada gazetecilerin bir kaybı olduğunu, acilen birçok yere heykelinin dikilmesi gerektiğini söyleyenler bile oldu. Hasılı büyük bir duayen daha kaybetmişti televizyonların dediğine göre Türkiye. Ertesi gün

PANORAMA - NEWS 26 Ocak 2018 GÜNDEM

Onun çok güzel bir entelektüel olduğu, basında çığır açtığı, bir döneme kalemiyle yön verdiği birçok gazeteci tarafından altı çizilerek saatlerce anlatıldı. Hatta onun ölümünün sadece Türkiye için değil, bütün dünyada gazetecilerin bir kaybı olduğunu, acilen birçok yere heykelinin dikilmesi gerektiğini söyleyenler bile oldu. Hasılı büyük bir duayen daha kaybetmişti televizyonların dediğine göre Türkiye.

Ertesi gün gazetecinin naşı gazeteye getirildi. Düzenlenen törende birçok sanat ve devlet adamı hazır bulundu. Tabutunun başında yakınları gözyaşı dökerken kendisini tanıyanlar sırasıyla mikrofona geldiler, onunla ilgili hatıralarını anlatmaya başladılar. O, söylenilen sözleri, kimin ne düşündüğünü, hangi niyetle tabutunun başında bulunduğunu hissediyordu. Onlara sesleniyor, fakat oradakiler onu işitmiyordu. Yazar, hala yaşadığını zannediyor, ama etrafındaki insanların kendisine cevap vermemesine bir anlam veremiyordu.

Tabutu, işyerinden araca konulduktan sonra dostlarının kendisiyle bir yere gittiğini hissediyor, ama onlarla bir türlü irtibat kuramıyordu. Zincirli Kuyu Mezarlığına geldiklerinde artık taze mezar, taze ölüyü bekliyordu. Arabadan omuzlara alınan tabut birkaç yüz metre taşındıktan sonra mezarın başına getirildi. Gazeteci bu mekânı tanıyordu, hayattayken birkaç kez gelmişti buraya, ama şimdi niçin buradaydı, ona bir anlam veremiyordu. Yakınları na’şı kabre indiler, tabuttan kabre koyduklarında öldüğünü anlamıştı, artık çığlık atmanın bir anlamı yoktu, hiç kimse onu işitmiyordu.

Mezara yerleştirildikten sonra eşleri dostları üzerine toprak atmaya başladılar. Kürek sesleri mezarın başında okunan Yasin-i şerifle ayrı bir ritim oluşturmuştu. Bir anda zaman sanki durmuş, bu anı kaydediyordu. Artık her şeyin geç olduğunu o da anlamıştı. Yukarıdan gelen sesler kabre düşen her toprakla biraz daha azalıyordu. Sonunda mezar yükselince seslerden eser kalmamıştı. Bir anda kendisini bambaşka bir âlemde buldu. Evet, burası farklı bir mekândı, dünyada birkaç kez televizyon kanallarında ilahiyatçı hocalardan dinlediği kabir âlemi idi. Her taraf kapkaranlıktı, kalkmaya çalıştığında başı sert bir şeye değdi. Öldüğünü şimdi daha iyi anladı.

Evet, artık vefat etmişti. Beklemeye başladı. Çok derinlerden gelen bir sesle irkildi. Dünyada anlattıkları gibi gelenler Nekir ve Münker melekleri idi. Ona, öldüğünü, kendisini sorguya çekmek için geldiklerini söylediler. Meleklerin, Rabbin kim? Kitabın ne? Kimin ümmetisin? gibi soruları peşi sıra geliyordu. Yıllar önce bir savcıya ifadeye çağrıldığı günü hatırladı. Ama burası savcılığa hiç benzemiyordu. Çok korkmuştu.

Birkaç gün önce yazdığı ‘’Bu işin altında da cemaat var’’ başlıklı yazısını hatırladı. O makaleyi yazmadan önce çalışması daha gerçekçi, daha inandırıcı olsun diye cemaatle ilgili bütün kitapları, okumuş kendisine göre notlar da çıkarmıştı. O eserlerde de Nekir, Münker, Rab ve ümmet gibi mefhumlardan bahsediliyordu. Aklı hemen o terimlere kaydı. Bir anda dili tutuldu. Olamaz kabirdekiler de o kitaptaki literatürün diliyle konuşuyorlar, bunlar da onlardan olmalı, diye düşünmekten kendisini alamadı.

Bu kadarına da pes doğrusu, demek ki buraya kadar sızmışlar, dedi. Onların söyledikleri de aynı idi. Bunları düşünürken meleklerin haşmetli halinden irkildi, beti benzi attı. Meleklerin haşmetli halleri karşısında mecburen sorularına cevap vermeye çalıştı. Bir soruda kekelemeye başlayınca meleklerin bakışları daha da sertleşti. Neredeyse aklı başından çıkacaktı. Bir çığlık attı, avazı çıktığınca bağırıyordu, bir anda kolunda farklı ve ince bir sızı hissetti. Sanki kolunu bir yere çarpmıştı. Kolundaki sızı kendisine cesaret verdi. Gözlerini açmaya çalıştı, o kadar korkmuştu ki, buna cesaret edemedi. Fakat gözlerini açmalıydı.

İradesini toplayıp gözlerini açtığında kendisini yatak odasında buldu. İnanamadı, sağa sola baktı, evet, burası kendisinin yatak odasıydı, işte en son yatarken okuduğu kitap başucunda idi. Şu da son içtiği sigaranın izmariti idi. Kan ter içerisinde kalmıştı. Derinden bir nefes aldı. Yorganının gece üzerinden düştüğünü, üzerinin açık kaldığını gördü. Bir ohhh çekti. İç geçirmelerden sonra ancak kendisine gelebildi.