Entegre olmayanlar ‘paralel toplum’ inşa ediyor

Entegre olmayanlar ‘paralel toplum’ inşa ediyor

Bunlar kuş bakışı görülebilecek birkaç örnek sadece. Yaşamak başlı başına bir mücadele biçimi. Dilini, kültürünü, geleneğini bilmediği bir ülkede tutunmaya çalışmak asıl mesele. Dernekler, mültecilerin kapısını çalabileceği, ülkeye adapte olmalarında onlara yardımcı olan kurumlar. Düzenledikleri programlarla dil öğretimini destekliyor, mültecilerin sosyalleşmesine, oturdukları şehri tanımasına yardımcı oluyor. Bu derneklerden birinde aktif olan Margit Jung ile görüştük.

PANORAMA - NEWS 01 Ağustos 2019 GÜNDEM

Bunlar kuş bakışı görülebilecek birkaç örnek sadece. Yaşamak başlı başına bir mücadele biçimi. Dilini, kültürünü, geleneğini bilmediği bir ülkede tutunmaya çalışmak asıl mesele.

Dernekler, mültecilerin kapısını çalabileceği, ülkeye adapte olmalarında onlara yardımcı olan kurumlar. Düzenledikleri programlarla dil öğretimini destekliyor, mültecilerin sosyalleşmesine, oturdukları şehri tanımasına yardımcı oluyor. Bu derneklerden birinde aktif olan Margit Jung ile görüştük.

Almanya Katolik Kadın Derneği’nin (KFD) çatısı altında Hristiyan-Müslüman kadın grubunun 15 yıl başkanlığını yapmış bir isim. Yaşadığı yerde, Bottrop şehir konseyi ve yönetim kurulu üyesi.

Katolik Yetişkin ve Aile Eğitim Derneği’nde (Katholische Erwachsenen-und Familienbildung) mülteci kadınlardan oluşan bir grubun başkanlığını yapıyor. Jung mültecileri yakından gözlemleyen ve onlarla çalışan biri. Bu sebeple hem Alman toplumunun “yabancı” refleksini iyi biliyor hem de mültecilerin sorunlarını ve uyum süreçlerini de yakından takip ediyor.

Jung ile Almanya’daki göçmen algısını ve özelde kadınların sorunlarını konuştuk. Düzenledikleri faaliyetlerle mültecilerin topluma adapte olmalarına nasıl yardımcı olduklarını anlattı. Ona göre dil öğrenmemek topluma uyum sağlayabilmenin önündeki en önemli engel.

Diğer yandan Alman toplumunda ülkelerinin değişeceği korkusu hakim. Jung, bu durumun ciddiye alınması gerektiğini söylüyor. Zira saldırganlıklara sebep olabilir. Alman toplumunun değerlerine bağlılıklarının da zayıfladığına dikkat çekiyor. İlginç olan, toplum suçu başkalarında arıyor ve mülteciler “günah keçisi” ilan ediliyor.

1. Bir göçmen bulunduğu ülkeye kolay uyum sağlayabilmek için nasıl bir yol izlemeli?

Mülteci hakkı tanındıktan sonra devam eden bir prosedür var. Bu tamamlandıktan sonra dil kursu başlıyor. Hangi yaşta ve şartlarda olursa olsun kişinin öncelikle dil öğrenmesi gerekiyor. Bu kimilerine göre zor bir süreç. Ancak dil öğrenmeden iletişim kurmak mümkün değil. Bunu başardıklarında topluma adapte olacaklar. Mesela dil bilmeyenler Almanya’da konuşulan, tartışılan konulardan habersiz.

2. Dil bilmemek en önemli engel

Kesinlikle. Bu insanlar çevreleriyle iletişim kuramadığından kapalı bir toplum oluşturuyorlar. Diğer bir ifadeyle paralel bir toplum inşa ediliyor. Mesela yaşadığımız şehirde bir cadde var. Burası yıllar önce maden işçilerinin gelip yerleştiği bir yer. Market, kasap, alışveriş dükkanları, hukuk ve ev kiralama büroları kısaca ihtiyaçlarını karşılayacak her şeye sahipler. Almanya’da küçük bir Türkiye kurmuşlar ve burada yaşıyorlar.

3. Entegrasyondan ne anlamalıyız? Dil öğrenip işe girmek yeterli mi?

Entegrasyonun çok farklı tanımları var. Entegre olabilmek için komşuluk ilişkileri geliştirilmeli. Bu insanların bir arkadaş çevresi olmalı. Yaşadıkları şehri iyi tanımalılar.

Elbette bunları yapabilmek için iyi derece Almanca konuşabilmek lazım. Mesela kendi işlerini yardımsız halledebilmeliler. Böylelikle hayata daha kolay adapte olacaklardır. Kültürel farklılıkların da bilincinde olunması lazım.

Aksi halde “Neden bunlar bira içiyor? Domuz eti yiyor?” gibi sorular gündeme geliyor. Şehirlerde kültürel organizasyonları düzenleniyor. Katılabilirler. Derneklerde de aktif olabilirler. Yerel bir gazete var mesela.

Ben de okuyorum. Şehirde olup bitenden haberdar olmamız gerek. Sadece dil öğrenip işe girmek entegre olmak için elbette yeterli değil. Eğer kişi çevresini değiştirmez ve kendi kabuğu içinde kalırsa uyum sağlayamaz.

4. Dernek olarak kadınlarla ne gibi program ve aktiviteler yapıyorsunuz?

Rutin buluşmalarımız oluyor ve bir konu işliyoruz. Özelikle yaşadığımız şehirle alakalı. Mesela komşulukla ilgili bir meseleyi konuşuyoruz. Almanya’da yeni taşınan biri önce kendini tanıtır. Öğrendiğim kadarıyla bu Türkiye’de tam tersiymiş. Komşular tanışmaya geliyormuş.

Bu farkındalığı biz ortaya çıkarmazsak iki tarafta birbirini tanıyamayacak. Kültürler farklı olduğu için iletişim sorunu yaşanacak. Bunun yanı sıra, kadın hakları gibi konuları karşılaştırmalı ele alıyoruz. Her iki tarafta birbirini anlamaya çalışıyor. Farkındalığı oluşturabilmek için farklılıklarımızı tanımaya çalışıyoruz.

5. Kadınlar ne gibi sorunlar yaşıyor?

İlk gelenlerin çoğu burada uzun süre kalmak istemediklerinden entegre olamadı. Sonradan gelenleri de etkilediler. Kendi gelişimlerine engel oldular aslında. Diğer yandan entegrasyona açık olan kadınlar da eşleri akrabaları tarafından “Bu Hristiyanlar aklımızı karıştırır.” diye korkutuldu. Mesela hiç unutmadığım bir olayı paylaşmak isterim.

Evlilik yoluyla gelen biri vardı. Yeniliğe çok açıktı. Kadın eşinin ailesiyle kalıyordu. Ciddi bir baskı kurdular üzerinde ve uyum sağlamasını engellediler. Diğer yandan başörtüsü de zaman zaman problem olabiliyor. Mesela kadın grubumuzda bir öğretmen var. Kendisi CV hazırlamış ancak bir türlü cevap alamıyordu.

Almanya’da CV’ler çok detay ister. Eksikliklerini tamamladık. Daha detaylı bilgiler ekledik. Ancak bu kez başörtüsü sorun olacaktı. Almanya’da başörtüsü serbest olsa da kişinin bu şekilde çalışmasını kabul etmek ya da etmemek iş verenin inisiyatifindedir. Mesela okullarda müdürler karar verebilir buna. Kendisi başörtüsüz resimle tekrar müracaat etti ve kabul aldı. Almanya’da kadınlar için böyle bir sorun var. Bu konuda ön yargılar var.

6. Kadın hakları savunucuları, aktivistler göçmen kadınların istihdam ve toplumsal alanda ayrımcılık yaşadığını söylüyor. Buna katılır mısınız?

İyi bir işte çalışmak isteniyorsa çok iyi derece dil öğrenilmesi gerek. Kendi mesleğini devam ettirmek isteyen biri bunu yapabilir. Ancak kıyafet sorunuyla karşılaşabilirler. Zira başörtüsü Avrupa’ya çok yabancı. Mesela başörtülü birinin belediyede iş bulması zor olabilir.

7. Kadınlar daha çok temizlik gibi islerde çalışıyor. Bu bir yönlendirme mi yoksa tercih mi?

Ücreti düşük olduğundan bu alanda daha kolay iş bulunuyor. Ayrıca çok mükemmel bir dil seviyesi gerekmiyor. Dış görüntü de sorun olmuyor. Kişinin kendi ülkesinde iyi bir mesleği olabilir. Fakat burada dile hakim değilse başka işlerde çalışmaya mecbur kalabilir.

8. Göçmen denince sıradan bir Alman’ın kafasında nasıl bir şablon oluşuyor sizce?

Yabancı ve diğer dinden insanlar… Bu korkunun oluşmasına sebep oluyor. Elbette mecbur kaldıkları için buradalar, ancak Almanlar ülkelerinin yabancılaşmasından korkuyor. Bu insanları tanımadıklarından onlara yakınlaşmakta zorlanıyorlar.

9. Bu korku göçmenlere nasıl yansıyor?

Bu korkuyu ciddiye almamız lazım çünkü saldırganlığa sebep oluyor. Almanlar ülkelerinin değişmesinden korkuyor. “Gün gelecek bizim eşlerimiz de başörtüsü takacak” diyerek kendilerini tehdit altında hissediyorlar. Görünen o ki Almanya değişecek.

Çok yabancı kültürler birarada yaşıyor. Biz değerlerine bağlı Hristiyan bir ülkeyiz. Ne yazik ki giderek değer kaybı yaşıyoruz. Kendi suçumuzu görmüyor bundan dolayı günah keçisi arıyoruz. Saldırganlık bu noktada başlıyor. Aslında dini değerlerine sahip çıkmayan biziz.

10. Geçmişle kıyasladığınızda “yeni nesil göçmenler”in entegre olmaya daha istekli olduğunu gözlemliyor musunuz?

Hayır

Röportaj: Buket Güney