Deniz Yücel: İnsanın tek başına 9 ay hücrede kalması işkence

HABER MERKEZİ –  Die Welt gazetesi muhabiri ve yazarı Deniz Yücel, Dortmund Dietrich-Keuning-Haus’da okurları ile buluştu. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Aladin El-Mafaalani’nin yaptığı programın açış konuşmasını Dortmund Belediyesi Kültür, Emlak ve Mali İşler Dairesi Başkanı Jörg Stüdemann yaptı. Bine yakın katılımcı yaklaşık üç saat süren konuşmayı dinledi. Agentterrorist (Ajan Terörist) adlı yeni kitabından bir bölüm de

PANORAMA - NEWS 30 Kasım 2019 GÜNDEM

HABER MERKEZİ –  Die Welt gazetesi muhabiri ve yazarı Deniz Yücel, Dortmund Dietrich-Keuning-Haus’da okurları ile buluştu.

Moderatörlüğünü Prof. Dr. Aladin El-Mafaalani’nin yaptığı programın açış konuşmasını Dortmund Belediyesi Kültür, Emlak ve Mali İşler Dairesi Başkanı Jörg Stüdemann yaptı. Bine yakın katılımcı yaklaşık üç saat süren konuşmayı dinledi. Agentterrorist (Ajan Terörist) adlı yeni kitabından bir bölüm de okuyan Yücel, basın özgürlüğü üzerinde durdu.

“BANA HÜCREDE YAPILAN PSİKOLOJİK İŞKENCEYDİ”

Kitabın ismini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine yönelik icat ettiği “Ajan Terörist” kelimelerinden seçtiğini belirten Yücel konuşmasında şunları söyledi:

“Eşim güvendeydi ama kendimle ilgili endişelerim vardı, hatta öldürülmekle… Ama hem insan olarak hem de gazeteci olarak mücadele etmeliydim. Olayların asıl hangi boyutlarda saygısızca yapıldığına kitabın ilk bölümünde dikkati çektim. Benim gurur duyduğum mesele, yargılanmamın her aşamasında eşimin yanımda olmasıdır. Bana yapılan suçlamalara karşı mahkeme karşısında kendimi savunarak serbest bırakılma hakkım da vardı ama bana bu imkanı vermediler. Bana hücrede yapılan psikolojik işkenceydi. Ama insan tek başına 9 ay bir hücrede kalması zaten işkence.

“DOĞAL OLAN HER ŞEYDEN MAHRUM BIRAKILDIM”

Dortmund’a popülerlik için gelmediğini dile getiren Yücel, “Ben eminim ve inanıyorum ki yazdığım kitap iyi bir kitap, bir kaç yıl sonra bile okunabilecek kitap. Ben kitabımı tanıtmaya geldim. Ben cezaevinde kaldığım süre içerisinde ciddi sıkıntılar yaşadım ve doğal olan çok şeyden mahrum bırakıldım.

Gazetecilerin tutuklanması veya para cezası ödemek zorunda kalması o ülkede bir şeylerin iyi gitmediğini gösteriyor. Bu konuda maalesef Türkiye yalnız değil. Farklı ülkelerde de gazeteciler kendisi haber olabiliyor. Ben Darmstadt’ta Alman vatandaşlığı için müracat etmiştim.

Bir yıl sonra gelen vatandaşlık onayında dikkatimi çeken, belgenin altında bir Yunan isminin imzası olması (Papa Dimitris). 92 yılında Papa Dimitris ismi bugün bile bende soru işareti uyandırıyor. Darmstadt hükümet merkezine nasıl gelebildi diye hoşuma gitmişti. Bana çalıştığım gazetede kökenim yabancı olmasına rağmen iş verilmesi önemliydi. Benim için Türkiye teklifi çok iyi bir teklifti ve çok sevinmiştim. Türkiye’de gazetecilik yapmak çok önemli ve keyif vericiydi.” şeklinde konuştu.

“AHMET ŞIK BANA ‘UÇAĞA ATLA VE KAYBOL’ DEDİ”

Yücel konuşmasına şöyle devam etti:

Ahmet Şık gazeteci ve milletvekili ve iyi bir arkadaşım. Beşiktaş’ta çay içmek için buluşmuştuk ve bana kendisinin tutuklanacağından çok emin olduğunu söylemişti. Bana “uçağa atla ve buradan kaybol” dedi. Bende “Sen ne olacaksın” dedim. Bir hafta sonra Ahmet tutuklandı. Daha sonra Ahmet’e tutuklandığım 9 numaralı, yüksek güvenlikli Silivri Cezaevi’nde rastladım. Orada birisiyle konuşurken birden bir ses arkamdan, “n’haber, her şey yolunda mı” diye seslendi. Şaşırmıştım, acaba dedim biri bana meydan okumak mı istiyor? Döndüm geriye baktım ki, arkadaşım Ahmet. Bana tutuklandığım için çok üzgün olduğunu söyledi.

Okur buluşmasında Erdoğan’ın, “Eğer Avrupalılar ajanlarını gazeteci kılıfı altında Türkiye’ye gönderirse, hiç bir Avrupalı dünyanın hiçbir yerinde sokakta rahat gezemeyecek.” sözlerini hatırlatarak, “Bir kaç saat sonra Londra’da köprüde bir saldırı gerçekleşti.” ifadelerini kullandı.

“BAZI GAZETECİ ARKADAŞLARIMIN İDDİANAMESİNDE ‘DENİZ YÜCEL BAĞLANTISI VAR’ YAZIYOR”

“Türkiye’de beraat ederseniz tekrar orada gazeteci olarak çalışır mısınız” şeklindeki soruya Yücel, “Güzel bir soru” diyerek şöyle cevap verdi:

Ben cezaevinde kalıyordum ve serbest kalmak istiyordum. Eğer çıksaydım ülkeyi terk etmeyi düşünmüyordum. Benim bakış açım, benim burada, Türkiye’de severek yaptığım bir işim ve evim vardı. Arkadaşlarım vardı. Bu hayatımdan zorla koparıldım. Ben burada yaşamak istiyorum, Almanya’da değil. Şu anda Türkiye’ye dönmek istesem de eşim Dilek, arkadaşlarım ve hatta çalıştığım Die Welt gazetesi, beni Türkiye’ye değil de, Bahama adalarına gazeteci olarak göndermeyi seçerlerdi. Cezaevinde çok sayıda gazeteci arkadaşım var. Dünyanın en çok tutuklu gazetecisinin bulunduğu bir ülke. Bazı gazeteci arkadaşlarımın iddianamesinde, “Deniz Yücel’le bağlantısı vardı” diye yazıyordu.

“ERDOĞAN KAYBEDERSE TUTUKLANACAK”

Yücel, başka bir okuyucunun, “Bundan sonraki mücadeleniz nasıl devam edecek?” sorusunu yanıtlarken ise şöyle konuştu:

“Bir diktatör, faşist rejime karşı, insan haklarına karşı…” Faşist kelimesini kullanırken dikkatli olmalıyız. Böyle bir şeyin olduğunu sanmıyorum. Bu ülkeyi ne daha iyi yapar ne de kötü. Türkiye, Brezilya, Rusya olsun buralarda demokrasi yok. Ancak, bu seksenli yılların Türkiye’sindeki klasik diktatörlük ve askeri rejimin uyguladığı gibi bir faşizm yok. Bu çok farklı bir şey. Erdoğan’ın asıl mesleği suç işlemek bu onun hobisi oldu. Bunu izlediği Kürt politikasında da görüyoruz.

İlk kez AKP rejimi HDP ile barış sürecini başlatmıştı. Sonra ne oldu? Oylar düşmeye başladı. Sonra belediye seçimlerindeki hezimet. Muhalefet partilerinin kendisine karşı birleşmesi, Öcalan’la görüştü, olmadı. Sonra Suriye girdi, zikzaklar çizmeye başladı. Zannedersem Erdoğan korkuyor. Beni tutuklattıktan sonra serbest bırakması da, Almanya’dan gelen yatırımların kesilmesinden korktuğundan.

Asıl düşündüğü kendi rejimini kaybetmemek. Asıl hedefi gücünü kaybetmemek. Şunu çok iyi biliyor, eğer kaybederse tutuklanacak ve Edirne ya da Silivri’deki 9 numaralı cezaevine girecek. İşte bu rejimin klasik faşizmden farkı. Bu rejimden kurtulmanın yolu demokrasiden geçer. Erdoğan’la Putin’in farkı, Putin KGB’de eğitim gördü, Erdoğan ise trafik şubede. Erdoğan zannedersem bir İslamist, arka planda nasyonalist.

ÖNE ÇIKANLAR