Avrupa Birliği ve Türkiye’de kamu sendikacılığı panelde tartışıldı

HABER MERKEZİ – Araştırmacı – yazar Akgün Bilgin’in moderatörlüğünde düzenlenen panelde konuşmacılar arasında İş Hukuku ve Arabuluculuk konusunda Türkiye’nin duayen isimlerinden Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Talat Canbolat ve İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Aydın Başbuğ da vardı. Panorama News’nin sorularını cevaplayan

PANORAMA - NEWS 19 Mart 2019 GÜNDEM

HABER MERKEZİ – Araştırmacı – yazar Akgün Bilgin’in moderatörlüğünde düzenlenen panelde konuşmacılar arasında İş Hukuku ve Arabuluculuk konusunda Türkiye’nin duayen isimlerinden Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Talat Canbolat ve İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Aydın Başbuğ da vardı.

Panorama News’nin sorularını cevaplayan Prof. Dr. Aydın Başbuğ, ” Türkiye’nin Kamu statü hukukuna göre çalışanların sendikal örgütlenme hakkı düzenlenmiş ancak toplu pazarlık hakkı doğru tasarlanmamıştır.

Toplu sözleşme görüşmelerinin merkezileşmesi ve sürelerinin kısalığı birçok sorun ve taleplerin görüşülmeden altlanması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Diğer taraftan kamu görevlilerin toplu pazarlık hakkını destekleyecek olan eylem ve grev haklarındaki mevzuat eksikliği bulunmaktadır.

Bu çerçevede kamu görevlilerinin sendika ve toplu pazarlık hakkının AB standartlarında yeniden ele alınıp düzenlenmesi gerektirdiğini” ifade etti.

Katılım Büro Sen genel başkanı Gökhan Özkan’da “Yargı çalışanlarının genç ve bağımışız kamu sendikası olarak her türlü sorunları ile yakından ilgilendiklerini, yargı çalışanlarının özlük, mali ve sosyal haklarına ilişkin sorunların çözümü noktasında, TBMM’yi ziyaretle raporumuzu sunduk. Devlet erkanına taleplerimizi sıralayarak, görüş alış-verişinde bulunduk” dedi.

Panel sonrası Panorama News’nin sorularını da cevaplayan araştırmacı – yazar Akgün Bilgin, “Brüksel’de ve bir çok ülkede Türkiye ile ilgili üyelik müzakerelerinin artık gündemde olmadığını, bundan böyle adaylık sonrası dönemi konuşmalıyız.” dedi.

“Hala üyelik perspektifi üzerinden yapılan bu tür panellerin Türkiye’nin üyeliğe doğru hedeflerinde gidilen yolda unutmaması gereken bir etaptır” şeklinde konuştu.

Devamında “Türkiye’nin Avrupa Birliği gibi -Devlet ve Özel Teşebbüs- ile birlikte ekonomik faaliyetler ve endüstriyel ilişkilerin yaşadığı karma ekonomik sistem içerisinde, devlet; taraf olarak kalmamış aynı zamanda karma ekonomik sistemde işveren olarak da önemli rol oynamaktadır.

Devletin bu konumu gereği, bir yandan sosyal politikanın bir aracı olarak yasaları düzenleyip, kabul edip, uygularken; öte yandan da bu yasalar karşısında bir işveren olarak yasaların getirdiği yükümlülükleri de uygulamak zorunda kalmıştır.

Türkiye’de adeta -Devlet- Türkiye’nin en büyük işveren olma özelliğini hala sürdürmektedir. Kamu kesimi sendikacılığı ile özel kesim sendikacılığı arasında; Avrupa Birliği hukuku göre özel sektörün aksine kamu kesimi toplu pazarlıklarında politik boyutun önem kazanması, grev hakkının olmaması gibi bazı önemli yapısal farklılıklar bulunmaktadır.

Aslında Türkiye, Aralık 1999’da Avrupa Birliği aday üyeliğine kabulünden bu yana uyum süreçlerinde yapılan köklü yasal değişiklikler kapsamında 2001 yılında Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü ILO ve Avrupa Birliği normlarına açıkça aykırılık taşıyacak şekilde; siyasi erkin kamu çalışanlarının sendikal tercihlerine müdahaleye açık konumunda olan -4698 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasını- kabul etmesi ile Avrupa Birliği ülkelerine göre kamu çalışanlarının bir çok hakkı maalesef Türkiye’de uygulanmamaktır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile imzaladığı 2001 ve 2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgeleri ile Türk hükümetinin Avrupa Birliği uyum sürecinde sendikal haklarla ile ilgili olarak 2001 yılındaki sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planında vaadleri umut verici olsada, zamanla Türkiye’nin 2001 ve 2003 yıllarındaki Ulusal Programlarında Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinin çok gerisinde sosyal politika ve sendikal haklara yaklaşım ve içerik açısından ciddi farklılıklar yaşandı.

Bu durumun Avrupa Birliği Komisyonun her yıl yayınladığı Türkiye’nin İlerleme Raporlarına nasıl yansıdığını görebiliriz. Sonuç olarak, Türkiye’nin sosyal hukuku özellikle sendikal haklar açısından ILO ve Avrupa Birliği standartlarının çok uzağındadır.

Avrupa Birliği’nin Katılım Ortaklığı Belgesi ve İlerleme Raporlarında işaret ettiği eksiklikler tıpkı ILO’nun yaptığı eleştiriler gibi bugüne değin Türkiye tarafından dikkate alınmamış, sosyal hukuka uyum alanında Avrupa Birliği sürecinde en az çaba harcanan hatta dışlanan alanı ise Kamu Sendikacılığı alanı olmuştur” dedi.

Türkiye’nin sendikal hak ve özgürlüklerle ilgili Avrupa Birliği Sosyal Hukukuna uyumsuz kurallarından da bahseden araştırmacı – yazar Akgün Bilgin, Türkiye’nin 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu,657 Sayılı Devlet Memurları Yasası, 765 Sayılı Türk Ceza Yasası, 2821 Sayılı Sendikalar Yasası, 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası, 3069 Sayılı TBMM Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkındaki Yasası ve 4857 Sayılı İş Yasalarının toplam 60 maddesinin Avrupa Birliği Sosyal Hukukuna aykırı olduğunu da belirtti.

Araştırmacı – yazar Akgün Bilgin

“Almanya’da Hukuk Eğitimi ve Yargı Örgütü” isimli kitabında yazarı olan araştırmacı – yazar Akgün Bilgin, “Avrupa Birliği İlerleme Raporlarında belirtildiği gibi Avrupa standartlarının, yargı mensupları ve yargı çalışanlarına bağımsızlıklarını, çıkarlarını savunmak ve hukukun üstünlüğünü desteklemek üzere mesleki örgütler kurma ve bunlara üye olma hakkı verdiğini, Avrupa Birliği’nin lokomotifi olan Almanya’da ise Kamu Memurları Çerçeve Yasası, Kamu Memurları Ücret Yasası ve İş Kanunu gibi başta çatı yasaları olmak üzere yargı mensupları ve yargı çalışanlarının hakları, bu yasalardan ayrı olarak meslek yasaları, adliye binalarını ve adli sistemi yönetimi için “Justizverwaltungsgesetz” isimli “Adliye Yönetim Kanunu” ve özel sektör sendikacılığında olduğu gibi grev hakları bulunmaktadır.

Dolayısıyla Almanya’nın adli teşkilatında çalışan yargı mensupları ve yargı çalışanlarının temel ve özlük hakları anayasa ve kanunlarla korunduğundan, kamu sendikaları hak arama platformu değil de, daha ziyade sosyal birlikler konumundadır.

Genel anlamda Almanya’da kamu sendikacılığı -Almanya’da işçi çocukları sendika hastanelerinde doğar, sendika okullarında okur, sendikanın örgütlendiği işyerlerin de çalışır, sendikanın huzur evinde emeklilik günlerinin tadını çıkarır ve öldüğünde sendikanın mezarlığına gömülür- şeklinde tabir etmek çok doğru olur” dedi.