Almanya'da aşırı sağcı AfD aylardan beri erken seçim talebini dile getiriyordu. Koalisyonun dağılmasıyla da ülkede erken seçim yapılması gündemde. Peki AfD bundan faydalanabilir mi?
Almanya‘da uzun süredir konuşulan, tartışılan ve hatta toplumun büyük bir kesimi tarafından beklenen oldu: Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan federal koalisyon hükümeti, Başbakan Scholz’un Maliye Bakanı Lindner’i giderilemeyen görüş ayrılıkları nedeniyle görevden alması ile dağıldı.
Ülkede siyasetin ve toplumun an itibarıyla en önemli gündem maddesi erken seçim. FDP’nin ayrılması ile koalisyona şimdilik Yeşiller ile azınlık hükümeti olarak devam eden SPD’li Scholz’un yol haritası, Ocak 2025’te güven oylamasına gidip Mart ayında erken seçim kararı almak. Ancak gerek muhalefet partileri gerekse toplumun büyük bir kesimi bu güçsüz hükümetin görevde kaldığı her günün ülkeye zarar verdiğini düşünerek erken seçimin mümkün olan en kısa sürede yapılmasını talep ediyor.
Anketlerde açık ara birinci sırada yer alan Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile kardeş parti Hristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) başbakan adayı CDU Genel Başkanı Friedrich Merz, ülkenin içinde bulunduğu şartlar ve üzerine derhal gidilmesi gereken sorunlar sebebiyle hemen erken seçim kararı alınması gerektiğini ve ancak bu yapılırsa, seçime kadar olan sürede azınlık hükümeti konumuna düşen SPD-Yeşiller koalisyonuna belli konularda destek verebileceklerini ifade etti.
Erken seçimin olabilecek en kısa zamanda yapılmasını talep eden bir başka parti ise Almanya için Alternatif (AfD). Partinin eş genel başkanı Alice Weidel, koalisyonun dağılmasının ardından yaptığı açıklamada “Başbakan Scholz Alman halkının güvenini çoktan kaybetti ve şimdi hemen erken seçimin önünü açması lazım” dedi.
Scholz’un güven oylamasının Ocak’ta değil, 11-15 Kasım haftasında yapılmasını sağlaması gerektiğini belirten Weidel, Başbakan’la ilgili olarak “olabildiğince hızlı bir şekilde makamını terk etmeli, ülkeye böyle bir borcu var” ifadesini kullandı.
Üçlü koalisyonun kurulduğu 2021 yılının Aralık ayından bu yana federal hükümeti en sert dille eleştiren AfD, bu hükümetin siyasetin her alanında başarısız olduğu görüşünü savunuyor. Özellikle göç siyaseti ve dış politikada radikal bir değişim talep eden AfD, eski ve yeni ABD Başkanı Donald Trump gibi, düzensiz göçe ve açık sınırlara karşı çok sert bir tavır sergilenmesi gerektiğini savunuyor.
Aşırı sağcı parti Almanya’nın, Rus saldırısı altında olan Ukrayna’ya silah yardımını da tamamen durdurmasını istiyor. Geçen Haziran ayında Berlin’i ziyaret eden Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy federal parlamentoyu da ziyaret ederek kürsüden konuşma yapmış, Zelenskiy’nin bu konuşması esnasında AfD grubundan hiçbir milletvekili genel kurul salonunda yer almamıştı.
Federal koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından AfD, bundan sonrası için Ukrayna’ya silah desteği ve mali yardım kararı alınmamasını talep etti. AfD’nin diğer eş genel başkanı Tino Chrupalla, söz konusu olası yardımlara değinerek “Gelecek parlamento seçimlerinden önce, devlet bütçemizi iyice batıracak böyle bir karar alınmaması konusunda uyarıyorum” ifadelerini kullandı.
Er ya da geç önümüzdeki aylarda yapılacak olan erken seçim AfD’nin federal çaptaki siyasi ağırlığını büyük olasılıkla arttıracak. 2021 yılında yapılan son seçimlerde yüzde 10 oy alan AfD’nin Kasım 2024 itibarıyla yapılan son anketlere göre oyu yüzde 17-18 bandında bulunuyor. Bu da AfD’nin Almanya çapında ikinci büyük parti olduğu anlamına geliyor.
AfD liderlerinin, koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından yaptığı ilk açıklamalar, partinin seçim kampanyası döneminde, Alman siyasetine yön veren iltica ve göç konularını öne çıkarmaya devam edeceğini gösteriyor. Perşembe günü düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Chrupalla, “Sosyal sistemlerimize yönelik düzensiz göçün sona ermesi, sınır dışı edilmesi gereken suçluların gönderilmesi ve sınırların kapatılması gerekiyor” dedi.
AfD, dile getirdiği bu hedeflerini hayata geçirebilmek için muhafazakâr CDU, CSU ve liberal FDP ile iş birliğinin yollarını arıyor. Alice Weidel, federal koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, “Birliği (CDU/CSU) ve FDP’den talebimiz artık halktan yana sorumluluk almaları ve bizimle anlaşmalarıdır. Zira biz milyonlarca seçmeni bir arada tutuyoruz” ifadelerini kullandı.
Aşırı sağcı parti en büyük baskıyı ise kendisi ile iş birliğini kategorik olarak reddeden Hristiyan Demokratlar’a yapıyor. Partisinin dışlanmasına son verilmesini talep eden Tino Chrupalla, “Bize karşı çekilen duvarlar arttık ortadan kalkmalı çünkü Almanya’da halk sorunların nihayet çözülmesini ve ülkenin içinde bulunduğu krizin sona ermesini istiyor” dedi.
AfD’nin CDU ile bir koalisyona gitme olasılığı ise gerçekte yok denecek kadar az. Zira parti son genel seçimlerden bu yana daha da radikalleşti Almanya’nın iç istihbarat örgütü olan Anayasayı Koruma Teşkilatı, partiyi aşırı sağcı yönelimleri sebebiyle gözlem altında tutuyor.
Ayrıca AfD’nin siyasetteki en büyük düşmanı, dünyaya açık, çok kültürlü bir topluma olumlu bakışı sebebiyle Yeşiller olsa da, geçmişte CDU’yu eleştirirken kullanılan dilin sertliği, Yeşiller’e karşı kullanılandan pek farklı değildi.
AfD’nin, bu yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki liste başı adayı Maximilian Krah, daha geçen yıl yaptığı bir konuşmada, partisinin en büyük rakibi olduğunu dile getirdiği CDU’nun “tahrip edilmesi” gerektiğini savunmuştu. AfD’nin çok sayıda önde gelen ismi de “kartel partisi” olarak nitelendirdikleri CDU’ya karşı en ufak siyasi tavizin verilmesine karşı çıkıyor.
CDU Genel Başkanı Friedrich Merz de, geçen Ağustos ayında Almanya Redaksiyon Ağı’na verdiği bir röportajda, “Biz bu parti (AfD) ile iş birliği yapamayız. Böyle bir şey CDU’yu öldürür” ifadelerini kullanmıştı.
AfD’nin adının karıştığı onca skandalın gelecek federal parlamento seçimlerine nasıl yansıyacağı merak konusu. Daha birkaç gün önce üç AfD üyesi, aşırı sağcı bir terör örgütünü destekledikleri gerekçesiyle tutuklandı. AfD’den yapılan açıklamada, söz konusu kişilerin partiden ihraç edileceği bildirildi.
Parti üyelerinin neonazi ve aşırı sağcı ağlarla olan bağlantılarında ilerleme kaydediliyor. AfD’li bir Bavyera eyalet parlamentosu milletvekili hakkında aşırı sağcı söylemlerle halkı kışkırtmak suçlaması ile soruşturma başlatılmış durumda.
Eski bir AfD’li federal parlamento milletvekili ise, darbe planladığı öne sürülen bir grubun içinde yer aldığı gerekçesiyle tutuklu bulunuyor.
AfD’nin giderek radikalleşmesi, federal parlamentoda yer alan diğer partilere üye bazı milletvekillerini, AfD hakkında parti kapatma süreci başlatma konusunda harekete geçirdi. Konu ile ilgili tasarının yakında meclise getirilmesi için çalışmalar devam ediyor. AfD’yi yasaklamaya yönelik bu tasarı parlamentoda kabul edilse bile nihai kararı Federal Anayasa Mahkemesi verecek.