Almanya'da aşırı sağcı ve göçmen karşıtı AfD'nin Thüringen ve Saksonya'da seçim zaferi konuşulurken, Alman polisi içerisindeki ırkçılık tartışmaları alevlendi
Almanya’da aşırı sağcı ve göçmen karşıtı AfD’nin Thüringen ve Saksonya’da seçim zaferi konuşulurken, Alman polisi içerisindeki ırkçılık tartışmaları alevlendi.
Daha önce polis memurlarının Whatsapp gruplarındaki ırkçı yazışmaları ortaya saçılmıştı.
Dün yayımlanan “ARD Story: Die Polizei und der Rassismus” (ARD Hikayesi: Polis ve Irkçılık) adlı belgesel de ırkçılık tartışmalarını alevlendirdi. Belgeselde, polis sendikaları, “Polis teşkilatında yapısal bir sorun yok” dese de durum pek de öyle değil.
Aslında farklı bir isme sahip olan genç polis memuru Abdel (Belgeselde gerçek ismi gizleniyor), polis sendikaları gibi düşünmüyor.
Abdel’in, Faslı bir göçmen geçmişi var ve hayatının erken dönemlerinde ayrımcılığa maruz kalmış:
Abdel belgeselde, “Topluma uyum sağlamak” için Berlin Polis Akademisi’nde eğitim gördüğünü ve daha sonra bir polis ekibine katıldığını belirtiyor.
Abdel’e göre, polis teşkilatında bazen yabancılara, bazen de kendisine yöneltilen ırkçılıkla sık sık karşı karşıya kaldı:
“Bir keresinde bir meslektaşım bana şöyle dedi: Hey Abdel, Köln’de yılbaşı gecesi gerçekten orada mıydın? Öndeki grup lideri de güldü: ‘Haha, tacizci’”.
Abdel, “Kendi kendime düşündüm: Nereye geldim ben? O kadar çok çalıştım, okudum, mücadele ettim ve sonra böyle bir şey duydum” diyor.
Abdel bir gün tüm cesaretini topladığını ve meslektaşlarıyla yüzleştiğini söylüyor:
“Buradaki ırkçılıktan hoşlanmıyorum, buna katlanmayacağım. Daha sonra gruba, şaka olsun ya da olmasın, genellikle bu tür yorumlar yapamayacağımızı söyledim. Bizler polis memuruyuz, Temel Kanun üzerine yemin ettik. Yeterince skandal yaşandı.”
“Böyle şeylerle ilgili şaka yapamazsınız” diyen Abdel, ancak bu şikayetinin meslektaşları arasında kulak ardı edildiğini ve “Birbirlerini uzun zamandır tanıyorlardı ve birbirlerini koruyorlardı.” dedi.
Amirleri de genç polis memuruna yardımcı olmadı. Belgeselde, bir müdürüyle yaptığı sinir bozucu bir konuşmayı anlatıyor:
“Sonra bana şöyle dedi: Her şeyi çok ciddiye aldığın için olabilir mi?”
Abdel, bölüm müdürünün kendisine psikolojik yardım almasını bile tavsiye ettiğini hatırlıyor:
“O anda kendi kendime düşündüm: Eğer ırkçı bir hakarete uğruyorsam neden bir psikoloğa gitmem tavsiye ediliyor?”
Genç polis, çok geçmeden polise sırtını dönmek istediğini anlatıyor. Her ne kadar işini her zaman “aşkla” yapmış olsa da…
“İhanet” açıklaması
“Irkçılığı ben de kabul etmiyorum, kendimi ihanete uğramış hissediyorum” diye yakınıyor Abdel ve bazı polis memurlarının göçmen kökenli insanlara karşı genel tavrından endişe duyuyor:
“Bana bile böyle şeyler söylüyorsa, ki o mükemmel bir şekilde entegre olmuş, okumuş, normal koşullarda yaşayan biri, çok az gücü olan insanlara nasıl davranıyor?”
Hukukçu ve kriminolog Tobias Singelnstein, Abdel’in yaşadıklarını münferit bir vaka olarak görmüyor. “Bir yandan ırkçı fikirlere sahip memurlar var” diye açıklıyor ve “Diğer yanda ise yapısal ırkçılık dediğimiz şey var. Bu, ırkçılığın polis teşkilatının yapısına işlemiş olduğu anlamına geliyor” diyor.