AfD Almanya’yı kutuplaşmaya götürdü

AfD Almanya’yı kutuplaşmaya götürdü

Almanya'da toplumun giderek daha fazla bölünmesinden duyulan endişe artıyor. AfD’nin, Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından "kesin olarak aşırı sağcı" şeklinde sınıflandırılması, bu bölünmeyi daha da körükleyebilir.

PANORAMA-NEWS 16 Mayıs 2025 GÜNDEM

Almanya için Alternatif (AfD), aşırı sağcı bir parti mi değil mi? Almanya’nın iç istihbarat servisi olan Anayasayı Koruma Teşkilatı, kısa süre önce AfD’yi “kesin olarak aşırı sağcı” bir oluşum şeklinde sınıflandırdı. Ancak AfD, bu karara karşı mahkemeye başvurdu. Nihai mahkeme kararı çıkana kadar istihbarat servisi, bu ifadeyi tekrar kullanmayacak. Bu, devam eden bir dava sürecinde aslında olağan bir uygulama.

Ancak AfD, bu “sessizlik taahhüdünü” büyük bir başarı olarak kutluyor. Partinin Eş Genel Başkanları Tino Chrupalla ile Alice Weidel, “Bu, tümüyle aklanmamıza ve aşırı sağcılık suçlamasıyla mücadele etmemize yönelik önemli bir ilk adımdır. Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın bizimle ilgili tespitine karşı tüm hukukî yollarla mücadele etmeye devam ediyoruz” açıklamasında bulundu.

AfD’ye yasak başvurusuna dair tartışmalar
Almanların üçte ikisi AfD’nin hedeflerinin demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan onuruna karşı olduğu görüşünde. Partiye karşı kamuoyunda nasıl bir yaklaşım sergileneceği sorusu, toplumu daha da bölebilecek bir mesele haline geliyor. Özellikle de AfD’nin, Federal Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanmasının incelenme ihtimali yeni hükümet için büyük bir tartışma konusu durumunda. Karşıt görüşlüler, bunun toplumsal bölünmeyi daha da artıracağını savunurken destekçiler demokrasi düşmanlarının, demokrasiyi ortadan kaldırma yetkisine sahip olmaması gerektiğini vurguluyor.

Leipzig Üniversitesi Else-Frenkel-Brundwik Demokrasi Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Johannes Kiess DW’ye verdiği röportajda, AfD’nin yasaklanmasının incelenmesini destekliyor: “Eğer AfD’nin, demokratik temel düzeni tehlikeye atmadığı sonucuna varılırsa parlamentolarda onlarla başa çıkmaya devam etmek gerekecek. Partinin gerçekten de demokrasi için bir tehdit oluşturduğu sonucuna varılırsa toplumsal bölünmeyle karşı karşıya kalacağız. Ancak bu bölünmeyi bilinçli ve kasıtlı olarak teşvik eden bir aktör artık olmayacak.”

Gazetecilerin AfD’ye yaklaşımı eleştiriliyor
İç istihbarat örgütünün AfD’yi yeniden değerlendirmesi, medyanın partiye yaklaşımının nasıl olması gerektiği tartışmasını da alevlendirdi. Alman Gazeteciler Birliği, medyayı haberlerinde “AfD’nin demokratik yelpazede normal bir parti olmadığını açıkça belirtmeye” çağırdı. CeMAS (İzleme, Analiz ve Strateji Merkezi) düşünce kuruluşunun yöneticisi Josef Holnburger de gazetecilerin yaklaşımını değiştirmesini destekliyor ve son seçim kampanyasından bir örnek veriyor: AfD’nin konularının medyada yer almadığı iddialarına rağmen, göç konusu diğer konulara göre orantısız bir şekilde ele alındı.

DW’ye konuşan Holnburger, “AfD, basındaki haberlerinden asla memnun kalmayacak. Bu nedenle, konularını tekrar tekrar ele alıp AfD seçmenlerini yatıştırmayı ummak da işe yaramaz. Parti her zaman mağdur rolünü üstlenecek ve sürekli olarak mikrofon uzatılmasına rağmen, konularının olumsuz bir şekilde ele alındığını iddia edecektir” diyor.

Holnburger, AfD’nin “olduğundan daha büyük” gösterilmemesi gerektiğini de savunuyor. Buna yakın tarihli bir örnek olarak da Friedrich Merz’in ilk turda başbakan seçilemeyişini gösteriyor. Hem politikacılar hem de gazeteciler, “Merz’e oy vermeyen 18 parti içi muhalifin, demokrasiye zarar verdiğini ve AfD’nin ekmeğine yağ sürdüğünü” iddia etti

Politikacıların, bu tür durumlara karşı Kanada ve Avustralya’da olduğu gibi, demokrasiye karşı bir başarı modeli sunması gerektiğini belirten aşırı sağ uzmanı Holnburger, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Başbakanlık oylamasının ilk turundaki fiyaskonun belli bir güvensizliğe neden oldu doğru. AfD’nin her daim bu güvensizliği hedeflediğini ve bunu siyasi sermayesi için kullanmaya çalıştığını zaten biliyoruz. Ancak oylamada çoğunluk sağlanamaması ya da hükümetin bundan sonra kendi içinde yaşayacağı her sorun, otomatik olarak AfD için bir kazanç değildir. Zaman zaman yaşanan fikir ayrılıkları neticede aklıselimin kazanması anlamına da gelebilir.”

Toplum merkezde birleşiyor
Toplumsal ve siyasal kutuplaşma konusunda uzman olan Adrian Blattner, Stanford Üniversitesi’nde ABD, Brezilya ve Almanya’yı inceliyor. Blattner, Almanya’da “duygusal kutuplaşma”nın diğer iki ülkedeki kadar güçlü olmadığını savunuyor. Siyasi görüşlere sahip insanlara karşı güvensizlik ve antipatinin daha az olduğunu kaydeden Blattner, Almanya’da iki eğilim gördüğünü şu sözlerle ifade ediyor:

“Günümüzde SPD ve CDU destekçileri, 30 veya 40 yıl öncesine göre birbirlerine karşı çok daha olumlu tutum ve duygulara sahip. Bu anlamda toplum, merkezde birleşti. İkinci eğilim ise yeni ve küçük partilere karşı olumsuz duyguların önemli ölçüde artmış olması. AfD gibi partiler, şu anda desteklerini güçlü bir şekilde artırdığında ve siyasi önem ve daha büyük seçmen tabanı kazandığında bu sorunlu hale gelebilir. Yani, AfD büyüdükçe toplumdaki uçurum daha da derinleşebilir.”

Blattner ve araştırma ekibi, üç yıl önce toplumsal kutuplaşmayı azaltmanın en iyi yolunu bulmak için bir fikir yarışması düzenledi. 32 bin kişi üzerinde yapılan bir deneyde, çevrimiçi oyunlar da dahil toplam 25 öneri test edildi. Sonunda bir bira markasının reklamı en iyi sonucu verdi.

Blattner, sonuca dair şu bilgileri veriyor: “Reklamda tamamen farklı görüşlere sahip bir grup İngiliz’in, iki kişilik gruplar halinde bir bar inşa etmesi gösteriliyor. Ancak her iki taraf da tamamen farklı görüşlere sahip olduklarını sonradan öğreniyor. Bunun izleyicilerde oluşturduğu etki şaşırtıcıydı: Bu videoyu izleyen Amerikalılar videodan birkaç gün sonra bile önemli ölçüde daha az kutuplaşmışlardı.”