Almanya’da akademisyenler çok dertli

HABER MERKEZİ – Allenbach Demoskopi Enstitüsü’nün anketine göre Almanya’da birçok öğretim görevlisi üniversitelerdeki ifade özgürlüğü ortamını kısıtlayıcı ve hoşgörüsüz buluyor. Ankete katılan öğretim görevlilerinin üçte biri siyasi doğruculuğun (political correctness) resmi ya da gayrı resmi direktifler nedeniyle kısıtlandığını belirtti. Bu kanaatin en güçlü olduğu alan tıp. Tıpçıların yüzde 40’ı siyasi doğruculuk nedeniyle kısıtlandığı görüşünde.  Sosyal

BEKİR AKBAŞ 13 Şubat 2020 EĞİTİM

HABER MERKEZİ – Allenbach Demoskopi Enstitüsü’nün anketine göre Almanya’da birçok öğretim görevlisi üniversitelerdeki ifade özgürlüğü ortamını kısıtlayıcı ve hoşgörüsüz buluyor.

Ankete katılan öğretim görevlilerinin üçte biri siyasi doğruculuğun (political correctness) resmi ya da gayrı resmi direktifler nedeniyle kısıtlandığını belirtti.

Bu kanaatin en güçlü olduğu alan tıp. Tıpçıların yüzde 40’ı siyasi doğruculuk nedeniyle kısıtlandığı görüşünde.  Sosyal bilimler, tarih ve kültür bilimleri, dil ve edebiyat bilimleri, ilahiyat gibi çok çeşitli disiplinleri kapsayan beşeri bilimlerde (Geisteswissenschaften) ise bu görüşü savunanların oranı yüzde 36.

Öğretim görevlilerinin birçoğu da üniversitelerdeki günlük çalışma ortamının kısıtlayıcı olduğunu ifade etti. İş yükü, gereksiz bürokrasi, kaynak eksikliği, katı ahlaki standartlar bu kısıtlamanın nedenleri arasında gösterildi.

Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisine yakın Konrad Adenauer Vakfı ve Alman Yüksek Okullar Birliği’nin yaptırdığı anketin sonuçlarına ilişkin haber Die Welt gazetesinde yayınlandı. Ankette bin 106 öğretim üyesine sorular yöneltildi.

Öğretim görevlilerine fikir beyanı kapsamında üniversitelerdeki hoşgörü ortamına ilişkin sorular soruldu. Ankete katılanların yüzde 79’u üniversitede düzenlenecek bir panele bir sağ popülist görüşlünün çağrılmasının serbest olması gerektiğini savundu.

Yüzde 74’lük bir kesim bunun yapılması halinde öğrencilerden ya da üniversite yönetiminden büyük bir tepkiyle karşılaşılacağını belirtti. Bir sol popülistin panele çağrılmasının mümkün olmasını destekleyenlerin oranı ise yüzde 84. Böyle bir durumda bir tepkinin ortaya çıkacağına inananların oranı ise yüzde 21.

Öğretim üyelerinin yüzde 72’si cinsiyetlere riayet eden dil kullanımının reddedilebilmesi gerektiğini savundu. Ancak bu durumda bir tepkiyle karşılaşılacağı kanaatinde olanların oranı yüzde 40.

Akademisyenlerin yüzde 43’ü de üniversitelerde iklim değişikliğine karşı çıkmanın mümkün olması gerektiğini belirtti. Bunun tepki göreceğine inananların oranı ise yüzde 63.

Ankete katılan öğretim üyelerine üniversite özgürlüğü dahilinde olması gereken konulara ilişkin de sorular soruldu. Katılımcıların yüzde 27’si İslam’ın bir din olarak reddedilmesinin üniversitelerde serbest olması gerektiğini söyledi.

Yüzde 20’lik bir kesim İsrail devletinin reddedilmesine, yüzde 16’sı ise insan embriyolarının klonlanmasına izin verilmesi gerektiğini ifade etti. Öğretim üyelerinin yüzde 7’si ise üniversitelerde Alman Anayasası’nın reddedilmesinin de özgürlükler kapsamında yer alması gerektiğini ifade etti.

Ankette katılımcılardan Almanya’daki bilim özgürlüğünü diğer ülkelerle karşılaştırmaları da istendi. Katılımcılar Almanya’daki bilim özgürlüğünün, İsviçre, Danimarka, Norveç ve Hollanda’nın ardından en üst üçte birlik kesim içinde olduğunu bildirdi.

Akademisyenlerin yüzde 93’ü Almanya’daki bilim özgürlüğünün “çok fazla” ya da “fazla” olduğunu ifade etti. ABD’deki bilim özgürlüğünün “çok fazla” ya da “fazla” olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 87 oldu.

Ankete katılan öğretim görevlileri yaratıcılık baskısından da yakındı. Yüzde 68’lik bir kesim, hızlı yayın yapma baskısından şikayet ederken yüzde 47 iş hayatındaki kariyer fırsatlarının iyi kadroları üniversitede tutmayı zorlaştırdığını ifade etti. Yüzde 13’lük bir kesim ise siyasi doğruculuğun belli araştırma konuları üzerine eğilmeyi engellediğini söyledi.

Öğretim görevlilerinin yüzde 71’i mali kaynakların alınabilmesi için başvuru sürecinin karmaşık ve zaman alıcı olduğunu ifade etti. Yüzde 63 mali kaynakların yetersizliğini ifade ederken yüzde 46 ise akademide iş pozisyonlarının kısa vadeli olmasının iyi kadroların istihdam edilmesini zorlaştırdığını belirtti.