Umut ve özgürlük yolculuğunun acı faturası

Sınır hattındaki Rio Bravo nehrini geçmeye çalışırken minik yavrusu Valeria ile birlikte boğulan El Salvadorlu Oscar Alberto Martinez Ramirez daha iyi bir yaşam umuduyla yollara düşüp bu yolculukta hayata veda eden talihsiz bir baba. Minik Aylan ve Valeria gibi masum, minicik canların tükenişi objektiflere takıldığında bu tarifsiz acıya bir anlığına ortak oluyoruz. Ancak hikayesini gazetelerde

PANORAMA - NEWS 27 Haziran 2019 BRÜKSEL ROTASI

Sınır hattındaki Rio Bravo nehrini geçmeye çalışırken minik yavrusu Valeria ile birlikte boğulan El Salvadorlu Oscar Alberto Martinez Ramirez daha iyi bir yaşam umuduyla yollara düşüp bu yolculukta hayata veda eden talihsiz bir baba.

Minik Aylan ve Valeria gibi masum, minicik canların tükenişi objektiflere takıldığında bu tarifsiz acıya bir anlığına ortak oluyoruz. Ancak hikayesini gazetelerde okumadığımız, resimlerini görmediğimiz daha binlerce insan bir parça kuru ekmek veya bir nefes özgürlük için kaçış yollarında ölüme teslim oluyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’nin 2018 verilerine göre bir şekilde doğup büyüdüğü toprakları terk ederek umut ve özgürlük yolculuğuna çıkan insanların sayısı 70 milyon.

Başka bir deyişle her gün 37 bin insan evini, barkını bırakıp kaçmak zorunda kalıyor. Öyle ki Almanya’nın nüfusuna yakın bir insan kitlesi ana vatanlarını terk ederek başka coğrafyalarda hayata tutunmak için sığınmacı olmak durumunda kalıyor.

İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz? Her iki mülteciden biri daha 18 yaşına basmamış bir çocuk veya delikanlı. Oyun ve okul çağındaki bu çocuklar bu yaşta hayatın en acımasız yüzüyle tanışırken, bir kısmı da Aylan ve Valeria gibi hepimizi utandıran bir ölümle hayata veda ediyor.

Sadece Akdeniz’de bir yılda bin beşyüz mültecinin boğularak öldüğünü hesaba katacak olursanız, vahim tablo daha da netlik kazanacaktır.

Peki yaşanan tüm bu acıların sorumlusu kim?

Kapılarına dayanan her mülteciyi bağrına basmayan Kuzey Amerika ve Avrupa’daki müreffeh devletler mi? Yoksa bu insanları doğdukları topraklarda aç bırakan beceriksiz yöneticiler mi? Yahut envaiçeşit, gayriinsani gerekçe ile özgürlüklerini elinden alıp; onlara dünyayı dar eden diktatörler mi? Veya savaş hazzını veya rantını insan hayatından üstün tutan savaş baronları mı?

Bana soracak olursanız günahın en büyüğü bir şekilde bu insanları yerinden yurdundan eden yerel aktörlere ait. Ülkelerin kaynaklarını sömürüp insanları bir parça kuru ekmeğe muhtaç eden onlar.

İnsanları yaradılıştan getirdikleri nitelikleri nedeniyle mahkûm edip, korkuyla vatanlarını terk etmek zorunda bırakan onlar. Hastalıklı ideolojileri ve marazlı düşünceleri ile insanları bir şekilde ötekileştirerek, yurt ve yuvalarından sürüp çıkaran yine onlar.