Merkel zirvede ve tadında bırakıyor

Bu kanaatim Şansölye Angela Merkel söz konusu olunca da değişmiş değil. Ancak dünyanın en güçlü kadını unvanını uzun bir süre elinde bulunduran Merkel’in hakkını da teslim etmemiz gerekiyor. Ekonomik kriz dönemlerinde dümeninde olduğu gemiyi en az zayiatla selamete çıkaran, mülteci krizindeki tavrı nedeniyle acımasızca eleştirildiği kadar takdir de edilen Şansölye kuşkusuz ardında silinmeyecek izler bıraktı.

PANORAMA - NEWS 02 Haziran 2019 BRÜKSEL ROTASI

Bu kanaatim Şansölye Angela Merkel söz konusu olunca da değişmiş değil. Ancak dünyanın en güçlü kadını unvanını uzun bir süre elinde bulunduran Merkel’in hakkını da teslim etmemiz gerekiyor.

Ekonomik kriz dönemlerinde dümeninde olduğu gemiyi en az zayiatla selamete çıkaran, mülteci krizindeki tavrı nedeniyle acımasızca eleştirildiği kadar takdir de edilen Şansölye kuşkusuz ardında silinmeyecek izler bıraktı.

Hristiyan Demokrat Birliği CDU ve küçük ortağı CSU’nun aşırı kan kaybettiğini, Alman toplumunun köklü sorunları için artık reçete üretemediklerini gören Merkel usta bir manevra ile kendi siyasi finali ile partisinin kaderini birbirinden ayırdı.

CDU gün geçtikçe erirken, Angela Merkel sadece Almanya’da değil dünya kamuoyunda da hak ettiği ilgiyi görüyor. Harvard Üniversitesi 2019 mezunlarına yaptığı konuşma ve temas ettiği konulardaki yaklaşımı Merkel’in siyasi ve entelektüel birikimini bir kez daha gözler önüne serdi. Uzun süre gündemde kalan konuşmasının detaylarına girmeden Merkel’i başarılı bir siyasetçi yapan niteliklere odaklanmakta fayda var.

Angela Merkel 1998-2005 arası Almanya’yı yöneten Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonunun ardından Şansölye koltuğuna oturduğunda toplumun artık Helmut Kohl döneminde biçilen muhafazakâr elbiseye sığmadığını çok iyi gördü.

Parti tabanı ile arasını açmadan, küresel dengeleri gözeterek yeni bir muhafazakâr siyaset tarzının vazgeçilmez olduğunu anlayan Merkel; SPD ile kurduğu büyük koalisyonu Hristiyan Demokratların tabanından gelen itirazları göğüslemek için ustaca kullandı.

CDU’nun sert muhafazakâr kabuğuna toslayan birçok toplumsal sorun, Merkel sayesinde partide tartışılır hale gelirken; Almanya’nın ilk kadın şansölyesi tüm toplumsal kesimlerle partisinin hantal PR mekanizmasına rağmen iletişim kurmayı başardı.

Ortağı olduğu hükümetlerin başarısını büyük oranda kendi hanesine, başarısızlıklarını da bir şekilde partisinin veya koalisyon ortaklarının hanesine yazdırmayı başaran Merkel; ılımlı ve soğukkanlı üslubuyla tabuların üzerine gitmeyi de ihmal etmedi.

Parti tabanındaki aksi eğilime rağmen 2015 yılında ‘Christian Wulff, İslam’nın Almanya’ya ait olduğunu söylemişti. Ben de aynı kanaatteyim’ diyerek CDU’nun en temel tabularından birini yıkan Merkel sayesinde çoğu kişi Almanya’nın bir göç ülkesi olduğu gerçeğini telaffuz eder hale geldi.

Angela Merkel, 2015 Eylül ayında yaşanan mülteci krizindeki yapıcı ve insani tavrıyla Avrupa’daki aşırı sağ siyasal cenahın hedef tahtası haline geldi. İç siyasi dengeler için büyük bir fatura ödemiş olsa da onu AB ve Dünya siyasetinin güçlü aktörü yapan esas hususun mülteci krizinde akıntıya karşı kürek çekmesi olduğunu belirtmek gerekir.

Siyasi tarih Angela Merkel’e nasıl bir sayfa ayırır bunu zamanla göreceğiz. Ancak ardında bıraktığı siyasal mirasın önemli bir cüzünü mülteci krizindeki cesur tavrının oluşturacağını, tarihin Merkel’i zor durumdaki insanlara kapılarını açan insani tarafıyla yâd edeceğini belirtmek gerekir.