Devlet hâlâ neden televizyonculuk yapar?

Dünyada milyonlarca insan Notre Dame Katedrali’nin alevlere teslim oluşunu YouTube üzerinden canlı izlerken Alman devlet kanalları ARD ve ZDF’in seyircilerine hayvan belgeseli, kriminal dizi ve talk show izletmesi haklı olarak bazı insanların tepkisini çekti. ‘Halk için, halka ait’ düsturuyla Avrupa ve dünyanın birçok ülkesinde devlet radyo ve televizyon yayıncılığı konusunda aktif. Hatta çoğu devlet resmi

PANORAMA - NEWS 17 Nisan 2019 BRÜKSEL ROTASI

Dünyada milyonlarca insan Notre Dame Katedrali’nin alevlere teslim oluşunu YouTube üzerinden canlı izlerken Alman devlet kanalları ARD ve ZDF’in seyircilerine hayvan belgeseli, kriminal dizi ve talk show izletmesi haklı olarak bazı insanların tepkisini çekti. Halk için, halka ait düsturuyla Avrupa ve dünyanın birçok ülkesinde devlet radyo ve televizyon yayıncılığı konusunda aktif.

Hatta çoğu devlet resmi haber ajanları vasıtasıyla haber trafiğini de kontrolediyor. Ancak Almanya kamusal radyo ve televizyon yayıncılığı konusunda neredeyse dünya şampiyonu.

Kabaca 19 televizyon kanalı ve 9 bölgeye ayrılmış onlarca radyo kanalı ile yayın yapan devlet, adeta bir medya imparatorluğunun sahibi. Peki hangi parayla?

Evde kazara dedenizden kalan bir radyo ile çöpe atmak için beklettiğiniz eski bir bilgisayarınız bile olsa Rundfunkbeitrag için yakanıza yapışan devlet, siz istemeseniz de sizin yararınıza olacağını düşündüğü yayınları yapabilmekadına cebinize el atmaktan çekinmiyor.

Devlete göre ‘ekonomik ve siyasal çıkarlardan bağımsız, tarafsız ve objektif haber almak istiyorsanız; güvenilir medyaya ihtiyacınız var. İşte yukarıda özet olarak saydığımız radyo ve televizyon kanalları da sizin bu ihtiyacınızı karşılıyor. Doğal olarak hizmetin karşılığı da talep ediliyor.

Almanya’daki kadar sistematik olmasa da dünyanın birçok ülkesi parasını vatandaşlarına ödettiği bu tatlı kamu yayıncılığı terk etmiş değil. Her ne kadar Almanya ve birkaç AB ülkesinde devlet radyo ve televizyonları aşikâre iktidar borazanlığı yapmasa da Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede devlet kanalları siyasal iktidarın hoparlörü gibi çalışıyor. Tabii ki işin faturası her hâlükârda doğrudan ve dolaylı olarak alınan vergilerle vatandaşların cüzdanına çıkıyor.

2019 yılında hâlâ böylesi bir yayıncılığa gerek var mı? Cevabı çok açık: Kesinlikle HAYIR. BBC’nin kurucusu John Reithtarafından bize miras bırakılan kamu yayıncılığı günümüzde hiç de “halk yararına, halk tarafından finanse ve kontrol edilen” bir olgu değil. Kamu yayıncılığı ile hedeflenen tüm vatandaşlara haber alma konusunda eşit şans tanınması, özel yayıncılığın itibar etmediği ancak toplumsal faydaya matuf işlerin yapılabilmesi gibi sair hikmetlerine binaen korunan kamu yayıncılığı, artık bu çağın koşullarına uygun değil.

Ekonomik ve siyasal çıkarlardan uzak yayıncılığı kamuya aitmedya kuruluşları ile yapmaktansa her bireye özgürce haber alma ve sesini duyurma konusunda daha fazla alan açılmalı. Unutulmamalı ki bireyin özgürce haber almasının veya sesini duyurmasının önündeki en büyük engelleri günümüzde yine devletler koyuyor.

Medya teknolojilerindeki yenilikler yayıncılığı neredeyse her vatandaş için mümkün hale getirmişken, nitelikli haber kaynaklarına ulaşmanın önünde hâlâ ciddi bürokratik engeller var.

Kullandıkları bütçeler ve haber kaynaklarına ulaşma konusunda sahip oldukları ayrıcalıklar göz önüne alındığında, kamuya ait medya kuruluşları haksız rekabetin kendilerine sağladığı avantajı yayıncılığın çıtasını yükseltmek için de kullanmıyor. Böyle olduğu için de ürettikleri içerik çoğu kez genç kuşakların taleplerini karşılayamıyor.

ÖNE ÇIKANLAR