Aşırı sağın siyasal şiddet ve terör potansiyeli artıyor

Korunmasız aile evlerini, ibadethaneleri ve dernekleri kundaklayan, kendi halindeki insanlara grup halinde saldıran, mülteci kamplarını ateşe veren aşırı sağ şiddet eylemlerine korkak ve sinsi bir saldırganlığın hâkim olduğu kolayca anlaşılır. Ancak şimdilerde Avrupa’nın birçok ülkesinde güçlenen ırkçı, aşırı sağ ve radikal milliyetçi damar seçimlerde alınan başarılı sonuçlara paralel olarak şiddetin dozunu da artırmaya başladı. Yeni

PANORAMA - NEWS 18 Haziran 2019 BRÜKSEL ROTASI

Korunmasız aile evlerini, ibadethaneleri ve dernekleri kundaklayan, kendi halindeki insanlara grup halinde saldıran, mülteci kamplarını ateşe veren aşırı sağ şiddet eylemlerine korkak ve sinsi bir saldırganlığın hâkim olduğu kolayca anlaşılır.

Ancak şimdilerde Avrupa’nın birçok ülkesinde güçlenen ırkçı, aşırı sağ ve radikal milliyetçi damar seçimlerde alınan başarılı sonuçlara paralel olarak şiddetin dozunu da artırmaya başladı.

Yeni şiddet eylemleri doğrudan göçmen ve mültecilere yönelmekle kalmıyor, aynı zamanda kendi oluşumlarına engel olarak gördükleri siyasileri ve sivilleri de hedef alıyor. CDU’lu politikacı Walter Lübcke cinayeti aşırı sağ güçlerin şiddet potansiyeli ve yöntemlerinde gelinen son noktayı göstermesi bakımından oldukça dikkat çekici.

Cinayet zanlısı olarak tutuklanan ve suç dosyası oldukça kabarık olan şahıs üzerinden detaylı bir analiz yapmak için henüz erken. Ancak üzerinde durulması gereken esas husus cinayetin ardında kimin ve kimlerin olduğu değil; aşırı sağ saldırganlığın siyasal cinayet ve terör eylemleri planlayıp, gerçekleştirebilecek düzeye gelmiş olması.

Irkçı, aşırı sağ ve radikal milliyetçi oluşumların ulaştığı bu terör potansiyeli ve eylem gücü aşırı sağ siyasal şiddet geleneği içinde önemli bir dönüm noktası.

Irkçı, aşırı sağ ve radikal milliyetçi oluşumları siyasal şiddet için motive eden yegâne husus yabancı kökenli vatandaşlara ve mültecilere duyulan nefret değil; kendilerine gerekli kurumsal desteği vermeyen yahut göçmen ve mültecilere yönelik ılımlı bir politika yürüten siyasiler ile STK’lar da aşırı sağ, ırkçı öfkenin hedefinde.

Her radikal milliyetçi akımda kendini gösteren “hain ve işbirlikçi” söylemi Avrupa’daki ırkçı oluşumların mantalitesine de hâkim. Onlara göre kendi hedefleri istikametinde hareket etmeyen her siyasetçi ulusal değerlere ve ülkeye ihanet eden bir işbirlikçi.

AB ülkelerinde yaşayan birçok göçmen ve mülteci yaşanan bireysel ve kolektif saldırılara rağmen ırkçı, aşırı sağ ve radikal milliyetçi akımlardan kaynaklanan tehlikenin yeteri kadar farkında değil.

Tüm bu oluşumların eylemlerini etkisiz kılan, sorumluları cezalandıran, tehdit altındaki kişi ve kurumları koruyan devlet iradesi yavaş yavaş erozyona uğruyor.

Çünkü aşırı sağ damar seçimlerde alınan başarılı sonuçların akabinde sadece siyasal kurumlarda değil, bürokrasi ve emniyet içinde de güçleniyor. Aşırı sağ, ırkçı güçler böylelikle kimse farkına varmadan devletin kılcal damarlarına adım adım nüfuz ediyor.

Göçmen ve mülteciler sinsi ve hızlı şekilde büyüyen bu tehlikeye karşı dayanışma içinde olurken ırkçı, aşırı sağ ve radikal milliyetçi oluşumların hedefinde bulunan politikacı ve kurumlara da daha fazla destek vermeliler.