Yunan Mitolojisi, Zeus ve Afrodit

İnsanlığın atası olan Hazreti Âdem’in (aleyhisselâm) dünyaya ne zaman geldiğiyle alâkalı elimizde sağlam bir malumat yoktur. Kur’an-ı Kerim ve Buhârî-Müslim gibi sahih kaynaklarda mevzuyla alâkalı bir tarih yer almamaktadır. Bir kısım sahabîler, İsrailiyat’tan naklen bir tarih verseler de bunların hepsi zayıftır. İlk insan olan Hazreti Âdem (aleyhisselâm) aynı zamanda ilk peygamberdir. Zira ilk insan peygamber

EKREM ERDEM 22 Kasım 2019 BLOG

İnsanlığın atası olan Hazreti Âdem’in (aleyhisselâm) dünyaya ne zaman geldiğiyle alâkalı elimizde sağlam bir malumat yoktur. Kur’an-ı Kerim ve Buhârî-Müslim gibi sahih kaynaklarda mevzuyla alâkalı bir tarih yer almamaktadır. Bir kısım sahabîler, İsrailiyat’tan naklen bir tarih verseler de bunların hepsi zayıftır.

İlk insan olan Hazreti Âdem (aleyhisselâm) aynı zamanda ilk peygamberdir. Zira ilk insan peygamber olmasaydı, Allah’a karşı münasebetini bilemeyeceği için ne yapacağını da bilemeyecekti. Bu sebeple nübüvvet, ilk insanla beraber
başlamıştır. Hazreti Âdem önce evlâtlarını daha sonra torunlarını terbiye ederek onlara hak ve hakikati tebliğ etmiştir. Maalesef uzun bir zaman sonra Hazreti Âdem’in evlâtları arasında şirk ve totemler zuhur etmiştir. Meselâ Seyyidina Hazreti Mesih (aleyhisselâm), hak bir tevhidden bahsetmesine ve muhataplarına “Zinhar, beni Allah’a eş ve ortak koşmayın!” demesine rağmen daha sonraları kiliseler Seyyidina Hazreti Mesih ve Hazreti Meryem’in heykelleriyle süslenmeye başlamıştır. Cahiliye devrinde de Mekke halkı
Hazreti İbrahim’in (aleyhisselâm) dinine inanıyorlardı.

Daha sonra bu insanlar ihtimal –İbn Abbas’ın rivayetini12 merkeze alarak açıklayacak olursak- Allah’a yakınlıklarından ötürü, içlerinde yetişen Uzzâ gibi bir kısım kahramanlara sahip çıkmışlardı. Muhtemelen Uzzâ, Allah’a gönül vermiş bir hak dostu idi. Ne var ki zamanla Allah unutuldu ve karşılarında sadece Uzzâ kalıverdi.

Bir kısım Hıristiyan dünyası da aynı âkıbete maruz kalmıştır. Her milletin kendisine göre bir mitolojisi vardır. Meselâ Yunan mitolojisinde Afrodit bir cazibe ilâhı, Zeus ise ilâhlar ilâhı olarak kabul edilir. Belki mitolojiye girmeden önce bunların birer hakikatı vardı. İhtimal Zeus, gücü, kuvveti ve Allah’a bağlılığı
ile bilinen büyük bir insandı. Ancak daha sonraları destanlara girince Zeus, karşımıza hırslı, canını sıkan kimselere gazap eden, insanları zincire vuran gaddar ve sadist biri olarak, Afrodit ise gençleri baştan çıkaran bir âlüfte olarak çıkıverir. Belki mitolojiye girmeden evvel hakikaten cemal-i bâkemali temsil eden, maddî-mânevî güzelliği ile bu mevzuda örnek olabilecek Afrodit isminde bir kadın vardı. İhtimal ona cazibe ve güzelliğinden kinaye Venüs, Zühre ve Ülker diyenler de olmuştu. O, yeryüzünde Râbiatü’l-Adeviye gibi hem maddesi hem de mânâsıyla Allah’ın güzelliğini temsil ediyordu.

Bu sebeple insanlar, Allah adına ona temannada bulundular. Daha sonraları ise Allah unutuldu ve Afrodit onların karşısında –onların tabiriyle- bir tanrıça olarak kalıverdi. Kahramanlıkları, güç ve kuvvetleriyle maruf Zeus, Herkül ve Gılgamış da benzer telakkilerle son şekillerini aldılar. Aslında onlara kadar gitmeye hiç lüzum yok; bizim dünyamızda da buna benzer hâdiseler olmuştur. Müslümanlar içinde mânâ âleminin sultanları diyebileceğimiz Allah dostları zuhur
etmiş ve bu devâsâ kâmetler insanlar tarafından hüsnükabul görmüştür. Ancak daha sonraki devirlerde bir kısım cahiller, Allah’ı unutarak doğrudan doğruya bu şahısları büyük görmeye başlamışlardır. Ben, türbelere kurban kesip secde eden insanları kendi gözlerimle gördüm. Cahiliye devrinde Mekke’de
putlara kesilen kurbanlarla türbeye kesilen kurban arasında hiçbir fark yoktur. Kaldı ki Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) dini hâlâ bâkidir ve Allah’ın teminatı altındadır. Her ne kadar Allah Resûlü’yle aramızda bin dört yüz sene gibi bir zaman olsa da Efendimiz’den sonra günümüze kadar ehlullah hiç eksik olmamış ve Kur’an da tahrif edilmemiştir. Buna rağmen Müslümanlar arasında bu derece putperestliğe doğru baş aşağı gidişin olması, beşer tarihinde geçen uzun zamanın insanları değiştirdiğini göstermektedir.

Hâsılı, nasıl ki Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem)
sonra bir İslâm mitolojisi oluşturulmuştur, aynen öyle de üzerinden
geçen uzun asırlar neticesinde, aslında hak ve hakikat olan çeşitli dinler de zamanla bu türlü mitolojik bir hüviyet kazanmış ve sonraları bir ucûbe olarak karşımıza çıkmıştır. İnsan fıtratında Rabbe karşı bir ubudiyet hissi vardır.
Rabbine karşı bu ubudiyet hissini yerine getirmeyen insan bunu putlara karşı yapmaktadır ve yapagelmiştir. Cenâb-ı Hak, dinimiz adına bu türlü şeylere maruz kalmaktan bizleri muhafaza buyursun!

* * *

Editör: EKREM ERDEM