Yaşlılar çok uzun yaşıyor, buna karşı acilen önlem alınmalı

1750´li yıllarda 40 yıl olan insan ömrü son yüz yıl içinde 1900’lerden 2019’a kadar geçen sürede 80 yıl oldu.. 1950 yıllarda dünya genelinde ve Türkiye’de ortamala insan ömrü 65 civarında iken (Türkiye’de 46 ), 2019’da bu rakam Türkiye’de 75, gelişmiş ülkelerde ise 80 ve üzerinde olarak belirlendi. İnsan ömrünün her geçen yıl uzamasının en önemli

MELEK KANDİLLİ 19 Ağustos 2019 BLOG

1750´li yıllarda 40 yıl olan insan ömrü son yüz yıl içinde 1900’lerden 2019’a kadar geçen sürede 80 yıl oldu..

1950 yıllarda dünya genelinde ve Türkiye’de ortamala insan ömrü 65 civarında iken (Türkiye’de 46 ), 2019’da bu rakam Türkiye’de 75, gelişmiş ülkelerde ise 80 ve üzerinde olarak belirlendi.

İnsan ömrünün her geçen yıl uzamasının en önemli sebepleri; hijyen, sağlık ve tıbbi alandaki gelişmeler ve toplumdaki her bireyin sağlık sistemine erişebilmesi, daha iyi çalışma koşulları, eğitim ve refah seviyesinin yükselmesi vs.. olarak görülüyor.

Gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların ömrünün dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanlardan daha uzun olduğunu uzmanlar oran olarak istatistiklerde belirtiyorlar. Genel olarak tüm dünyada önümüzdeki 30-40 yıl içinde ortamala yaşam süresinin 100 ve üzeri olacağı tahmin ediliyor.

Her ne kadar insanlar sağlıklı ve uzun yaşamı arzu etselerde; bu durum ülkelerin yönetimleri, sigorta şirketleri, işverenler ve IMF gibi uluslararası finans kurumları açısından ciddi bir ekonomik problem olarak görülüyor.
Son yıllarda konuyla ilgili sürekli toplantılar düzenlenmekte, tartışmalar ve çözüm önerileri sunulmakta.

Christine Lagarde’in acımasızca ve saldırgan sözleri ”yaşlılar çok uzun yaşıyor ve bu ciddi bir problem, buna karşı acilen önlem alınmalı“ diyerek bu konuyu ele alışı; kapitalist dünyanın insan yaşamına nasıl baktığını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Sovyetler Birliği yıkılmadan önce böyle bir söylemi bu kadar rahat ve herkesin gözünün içine baka baka söyleyebilirler miydi? Sanmıyorum!

IMF-Dünya Bankasının bahar toplantısında tüm üyelerine ve ülke yönetimlerine çağrı yapan Lagarde, insan ömrünün ciddi bir oranda uzamasının getireceği riskleri geç olmadan ele almalarını ve bu konuyu açık açık tartışarak bir dizi önlem almaları gerektiğini duyurdu.

Yapılması arzu edilen önlemlerin başında ise; emeklilik yaşının insan ömrünün uzamasına orantılı olarak yükseltilmesi, sosyal hakların budanması, emeklilik primlerinin ve sağlık sigorta primlerinin yükseltilmesi ve özel emeklilik sigortalarının devreye girmesi görülmektedir.

Öte yandan insanların ömrünün uzamış olması, daha kaliteli ve sağlıklı yaşadıkları anlamına gelmiyor.

Spiegel Online’de çıkan bir yazıda bu alanda yapılan araştırmalarda;

1990-2013 yılları arasında 188 ülkede, 306 çeşit hastalık üzerine çalışma yapılmış ve bir çok insanın beklenilen yaş ortalamasına ulaşmadan öldüğünü ve yaşayanların da yaşam kalitelerinin düşük seyrettiği belirtilmiş.

Benim ilgimi çeken konu ise, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, her geçen gün milyonlarca emekçi, üretim alanlarında, hizmet sektöründe, tarımda, sağlık sektöründe gittikçe düşük maaşlarla ve daha fazla mesai ile çalışmak zorunda kalırken, bu konuda en küçük bir iyileştirme, maaşları yükseltme, çalışma şartlarını kısaltma, fazla mesai yerine daha çok işçi ve emekçi istihdam etme konusunda hiç bir öneri getirmeyip, sadece kendi karlarını ve zararlarını düşünen, insanı sadece bir makina, bir ürün gibi gören ve kar-zarar mantığıyla insanların geleceğini dizayn eden bu anlayışlara karşı hiç bir şey yapmadan sessizce olan biteni izlememiz oluyor!

Daha da dehşete düştüğüm nokta, bugün yaşlılardan başlayanlar yarın bir gün özürlülerin, işsizlerin, hastaların da ekonomiye yük olduğunu söyleyerek, onlar içinde bir dizi yaptırım uygulamayacağını kim söyleyebilir ki? Aklıma ister istemez Hitlerin, Nasyonal Sosyalist Almanyasında yaptırımları da gelmedi değil.

Gelecekte nasıl bir yaşamın bizlerin beklediğini tahmin etmek zor değil. Biz milyonlarca emekçi, işçi, memur, akademisyen, köylü vb.. kendi geleceğimiz hakkında hiç bir söz hakkına sahip değilmiyiz?
Kapitalistler sadece kendi kârını düşünürken, para politikalarını ve sosyal yaşamdaki yasaları, kuralları tamamıyle kendi menfaatine uygun bir şekilde hayata geçirirken önümüzdeki 30-40 yıl sonrası için şimdiden acil ve önemli diye çağrılar yapıp, önlemler almaya çalışırken, bizler ”efendileri ne buyurursa onu kabullenen köleler“ gibi sadece bekliyoruz..

Sendikalar, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, tabibler odaları, eğitim kurumları, akademisyenler, kooperatifler ve tabiki bireyler hepimizin bu konularda duyarlı olması gerekiyor. Geleceğimiz konusunda emeklilikten, eğitime, doğa talanından, temiz su ve temiz hava konularına, sağlıklı gıda ve tarımdan, üretim alanlarına ve yönetim sistemlerinin nasıl olması gerektiğine dair çalıştaylar kurmaya, toplantılar yapmaya, çözümler üretmeye başlamalıyız.

Dünya yeni bir evreye giriyor, yeni sistemler inşaa ediliyor, değişiklikler ve yeni düzen bizlerin üzerinden alınan kararlarla olmamalı.

Tüm alınan önlemler her zaman olduğu gibi, dar gelirlileri, emeği ile geçinenleri ve onların geleceğini ilgilendiriyor..

Bizim üzerimizden milyarları kazananlar şatafatlı ve rahat yaşamlarına devam edecekler, olan yine bize olacak.