Ya değişir yol oluruz, yada değişim önünde engel

Son zamanlarda farkettim ki, uzak farları yakarken sinyal kolunun ucuna gidiyor elim. Bu özellik 10-15 yıl önceki arabama aitti. Bir arkadaşın arabasını kullandığımda belki  bir saat süren yabancılık çekerim. İşin ilginç yanı, başka bir arabayı kısa süreliğine de kullanmış olsam, kendi arabama döndüğümde de dakikalar süren bir yabancılık yaşarım. Demek istemem o ki, insanoğlu hem

SEDAT İLHAN 04 Kasım 2019 BLOG

Son zamanlarda farkettim ki, uzak farları yakarken sinyal kolunun ucuna gidiyor elim. Bu özellik 10-15 yıl önceki arabama aitti. Bir arkadaşın arabasını kullandığımda belki  bir saat süren yabancılık çekerim.

İşin ilginç yanı, başka bir arabayı kısa süreliğine de kullanmış olsam, kendi arabama döndüğümde de dakikalar süren bir yabancılık yaşarım.

Demek istemem o ki, insanoğlu hem değişime çabucak alışır, hem de uzun süre unutamayabilir. Hem değişimi ister, hem de istemezmiş gibi yaşamaya devam edebilir.

Değişimi isteriz, değişmek, değişime ayak uydurmak isteriz. Sebeplerimiz vardır bunun için.

Bir nedeni toplumdan geri kalmak istemememizdir. Bununla ilgili bir araştırma görmüştüm. Amerika’da üyelerin işlediği hatalara verilen en büyük cezalardan birisi gruptan ihraç imiş. Değişimi kaçırarak içinde yaşadığımız toplumda yabancı birisi olmak istemeyiz.

Değişimi istememizin diğer büyük etkeni, rekabettir. Onda var ise bende de olsun mantığıdır, o yapıyor ise bir bildiği vardır, o başardı ise ben de başaracağım düşüncesidir. Yani zaaflarımız…

Değişimi istememizin nedenlerine diğer açıdan baktığımızda, aynı nedenler ile değişimi istemediğimiz görülebilir. Yeni bir şey duyduğumuzda arkadaşlarımızın tepkisini ölçmek için anlatırız. Yapalım mı diye sormaya bile cesaret edemeden bazen. Muhatabımızın farkındalığı var ise, bize değer veriyorsa, vakti müsaitse konuyu derinleştirebilir. Aksi halde merakımızı, isteğimizi kursağımızda bırakan bir geçiştirme ile karşılaşabiliriz.

Sürekli değişim halindeyiz. İlk, orta, lise derken üniversiteli olmak, özgürlüğün tadını çıkarmak doyasıya… Ama iş hayatında sanki tokat yemiş gibi sendelemek, bir duvara toslamış gibi  sorumluluklar, rekabet, iletişim, başarı(!)…

Evlenmek, ilk çocuğumuzu kucağımıza almak… Hepsi ciddi değişim getirir bize. Bunlar hayat çizgimizin doğal seyridir. Ancak radikal değişimler için ciddi olaylar yaşamamız gerekli. Bir çıkmaz sokağa girmek, bir bataklığa girip debelenmek gibi…

Tam da işte bu anda birisinin elimizden tutup içinde bulunduğumuz girdaptan çıkarmasını umarız, bekleriz, isteriz, ararız. Aslında uzun süredir tanırız bu elin sahibini, hocam demişizdir, abi, baba, erdemli kişi, yardımsever, bilge… Saygı göstermişizdir ama dudak bükerek. İçimizde garip bir tutkunluk vardır ona karşı ama yapmamız gerekenler dağ gibidir. Çeker bizi, bırakmaz.

Temsil, abi, baba konumunda olmak böyle bir şeydir zaten. Her ne hata yaparsan yap, affedeceğim mesajını, her ne zaman bana ihtiyaç duyarsan beni yanında bulacaksın güvenini verebilmektir. İhtiyaç duyulduğu kadarıyla, ihtiyaç anında tebliğ, etkileşim, öğrenme-öğretme söz konusu olabilir.

Kuran’da, hizmet ehli için kınanmaktan korkmama özelliği zikredilir. Demektir ki bu özellik insanlar için çok önemlidir. Ayıplanma değişime karar verilirken de göğüslenecek bir olgudur. Çevremize ve kendimize verdiğimiz bir mesaj vardır. Farklı şeyler yapmaya başlamak, hedeflemek, yanılmış olabileceğimizi itiraf anlamındadır. Ayrıca yeni şeyleri denemek başarısızlık (!) riskini de içermektedir. Aslında herkesi başarılı gören bir tanım geliştirmeli, başarıyı tekrar tanımlamalıdır ki değişimin ve gelişimin önü açılsın.

Bazı dostlar ile yıllar süren iletişim sonucunda görürüz ki, çoğunlukla sadece dinleyebiliyoruz. İçselleştirmek çok zordur çünkü. Anne karnında başlayan öğrenme sürecimiz hayatımız boyunca devam eder ve bir anda bir dost farklı şeyler söylemeye başlar. Etkin dinlemek, söylemleri tüm tecrübelerimiz, bilgilerimiz ile karşılaştırmayı, pek çoğunu ise değiştirmeyi gerektirebilir. Ayrıca muhatabımızı kırmadan, uygun bir şekilde tartışabilme erdemini göstermek de özgüven ister. Aksi halde hırçın, sohbet edilemez, dik kafalı bir görüntü veririz ki, kimse böyle bilinmek istemez. Ancak etkin dinlemez isek laubali olma riskini almış olabiliriz.

Demek istemem o ki, değişmek de değişmemek de risk içerir. Ya değişir yol oluruz, ya da değişimin önünde engel. Uslüb, yöntem, sorumluluk alma -kendi sorumluluğumuzu tabiî ki- önemli. Karar bizim, hayat bizim…