VEFA

Ne kadar da kısa aslında. Bu kadar az harfe nasılda yüklenmiş hayatın anlam denilen fedası. Nasılda kamburlaşmış kendi çeperinde.Yine de isyan edememiş ya kaderine. En çokta işte vefaya dair, vefa göstermek gerekmiş şu ömür sermayesinde… Vefa…Şimdilerde fazla mı unutuldu desek. İnsanoğlu kendi gölgesini kovalarken fazla mı yoksaydı onu. Yada karakterinde koyacak yer mi bulamadı mevzuyu.

PANORAMA - NEWS 03 Mart 2017

Ne kadar da kısa aslında. Bu kadar az harfe nasılda yüklenmiş hayatın anlam denilen fedası. Nasılda kamburlaşmış kendi çeperinde.Yine de isyan edememiş ya kaderine. En çokta işte vefaya dair, vefa göstermek gerekmiş şu ömür sermayesinde…

Vefa…Şimdilerde fazla mı unutuldu desek. İnsanoğlu kendi gölgesini kovalarken fazla mı yoksaydı onu. Yada karakterinde koyacak yer mi bulamadı mevzuyu. Biz zaten ya çoklarda yaşadık yada hiç bulamadık onu.

Oysa yaprağın bile ağaca bir gönül selamı vardı. Her sonbahar terk ederken yaprağını, vefaya adadığı ilkbaharı kovalardı. Sararıp düşerken bile toprağa,söküp alınana kadar kaçmayan bir edası vardı. Toprakta kalır, belki de ruhunu insana adardı. Üzerinde yollar keteden, deklanşörünü hareketlendiren nice ademoğluna güzellik katar; şakaklarındaki umutlara nice sihirler bırakırdı. Yaprağın bile vefası vardı.

Dalgalar ne kadar sakin vursa da kayalara, hırçınlıkların bıraktığı yosunu söküp alamazdı. Suyun bile kayaya; masum dalgaların, hırçın dalgalara vefası vardı.

Kırlangıçlar kanat kanaat yol alırken sıcak ülkelere; hasta olan arkadaşlarına vefaları vardı. Biri diğerini bekler, yorulan en arkaya geçer, elektrik tellerine takılıp ölenleri yad ederlerdi. Dinç kırlangıcın, yorgun kırlangıca vefası vardı.

Oyun oynamak için bir araya gelen çocukların birbirine sevdası vardı. „Geçende topu sen almıştın, şimdi ben alırım“ diyen küçücük kalpçiklerin vefa seli vardı. Parası olmayanın bile parası olana ahde vefası, çikolatası olanın çikolatası bitene vefası vardı.

Yaşlının gence, gencin büyüğe, bebeğin anneye, annenin büyüklere vefa tılsımları, tatlı huzur sunan iklimleri vardı. Bir bardak çayın hoş sohbeti, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı, bir harf öğretene kırk yıl köle olacak cengaverler vardı. Babasını akşam kapıda, imamın „Allahu Ekber“ değişini sokakta, annesinin sevgisini evde bekleyen çocuklar vardı…

Peki şimdi neredeler…Vefayı nerelerde kaybetti düşlerimiz. Hangi köşe başında düştü hayallerimiz. Nereye saklandı hiç yakamızdan düşmeyen vefalı vakitlerimiz. Bu kadar ağar mı geldi sevgi membalarımız.

Ah vefa… Ah vefa timsali düşler… Ah vefayı fedaya adamış güzellikler… Yine gelin… Gönül ülkemizin demirlenmiş kapılarını yine açalım ardına kadar. Küfe düşmüş kilitlerimizi söküp atalım.

Prangalarımızı, kelepçelerimizi kıralım. Ah vefa…Bir akşam serinliğinde gel yine sema heybelerinden. Salkımların abı-ı hayat verilen titreyişlerinden. Lal kesilmişlere işaret veren ışıklı sinelerden.

Aşktan kopar gibi gel. Tüm sevdaları kucaklar gibi. Dostları anar gibi, evlatları bağrına gömer gibi gel.