Umarım hezeyanlarımdır

Ancak, 1986’da bazı ciltli kitapların, kaynak eserlerin basılmaya ve satılmaya başladığı düşünülürse çok da bir şey olmadığı söylenebilir. Film şeridi gibi geçti gözümün önünde yıllar. Anadolu halklarının İslam hayatının, düşünce dünyasının gelişimini seyretmişim, yaşamışım ucundan kıyısından. Kitaplardaki çeviri hataları, hikmet arayışının eksikliği ve maneviyattan uzak bakışımız çok şeyleri atlamamıza neden oldu belki de. Her şey

SEDAT İLHAN 19 Eylül 2021 BLOG

Ancak, 1986’da bazı ciltli kitapların, kaynak eserlerin basılmaya ve satılmaya başladığı düşünülürse çok da bir şey olmadığı söylenebilir. Film şeridi gibi geçti gözümün önünde yıllar. Anadolu halklarının İslam hayatının, düşünce dünyasının gelişimini seyretmişim, yaşamışım ucundan kıyısından.

Kitaplardaki çeviri hataları, hikmet arayışının eksikliği ve maneviyattan uzak bakışımız çok şeyleri atlamamıza neden oldu belki de. Her şey yeniden keşfediliyordu adeta. Sanki yeni doğan bir bebeğin dağ başında, yapayalnız ayakta durmaya çalışması gibi bir anlamda. Yeniden, kendimiz keşfediyorduk hayatı. Bilenler biliyormuştur kesinlikle, bilen olmaması mümkün değil ama bizim gözlerimiz aradı durdu hakikati, yanlış yerde, kendi bahçemizde. Bu söylemler bir şeyleri eksik görme, eleştirme, negatif değerlendirme olarak algılanmamalı. Olan olmuştur. Belki de tarihin tekerrür ettiğinin farkına varılmalı. Yaşayarak öğreniyoruz işte.

Bizim mahallemiz, apartmanımız, marketimiz, kasabımız, bizim şirketimiz, masumane biz. Ahiret adına bir şey diyemem. Rahmetinden umarım ki kesinlikle sevap alınmıştır. Ama yol bu değildi işte. Çin’den İspanya’ya kadar Sahabe Efendilerimizin olmadığı yer yok desek yanlış olmaz. Biz olmak idi ise hedef, ne aradılar ki oralarda, o asırda, dil bilmez, kültürü farklı, iletişim yok, güvenlik hak getire.

Geçmişe gittim bir an, hey gidi günler diyesim geldi, güzeldi yani. Mutlu mesut yaşıyorduk. Dostlarla toplanır, birbirimize dua eder, sokaktaki kafirlerden, münafıklardan(?) olmadığımıza şükrederdik. Şimdilerde sanki kafalarımız çok karışık. Çocukluğumda annem kazak örerken ip yumağı ile oynardım. Bazen karışırdı, düzeltemezdim. İpin ucu kaçtı mı bir kez, bulması zor olabiliyor. Sanki böyle bir hal işte. Her şeyi hatta kendimizi bile masaya yatırıp üzerinden gitsek bir çözüm bulabilir miyiz, denemeli.

Sosyal medyada yurtdışında yaşadıklarını anladığım bazı hesaplar görüyorum. Canlıyı seven, tabiata saygılı, dürüst, çalışkan, insanlara, insanlığa faydalı birisinin Allah’a iman etmediği (?) için Cehennem’e gidip gitmeyeceğini tartışıyorlar. “Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin” ayeti gelir aklıma burada. Dost edinmek, çözümü onlardan beklemek anlamındadır bir yönüyle. Ve bu uyarının sonuçlarını sadece ahirette beklemek aldanmışlık olabilir. Dine dayandırılmış insani zaaflarımız ve diğerleri için öğrenerek, yaşayarak oluşturduğumuz kültürümüzle salkım saçak yaşarken bir başkasının bize yardımcı olabilmesi mümkün olamaz çünkü. Cennet’e giriş için gerekli kriterlere(?) onlar sahip olacaklar ama girecekleri Cennet bizim olacak. Züğürt ağalık gibi bir şey bu. Eğer her şeye rağmen çözümü onlardan beklemekten başka bir yol bulamadık ise İslam’ı bırakmamız daha etik olabilir. Daha orijinal, değerlerimizde olmayan, her derde deva bir şey var ise ben dinimi değiştirebilirim

Halimiz sokaktaki kafirlerden, münafıklardan(?) olmadığımıza şükretmemizin bir başka versiyonudur. Hepimiz kabul ediyoruz ki pek çok problemimiz var. Ancak evimizin önünü süpürme konusunda isteksiziz. Güzeli görmek, güzel demek güzel olabilir ama bazı şeyleri farklı yapmaya hazır olmadan, gayret etmeden güzele ulaşmak imkansız.

Bazı kadınlarımız isyandalar mesela. Onlar için kadınlığından istifa etmiş, erkekleşmiş deyivermek en kolayı. Çözüm bu olamaz ancak. Konuyu ele almak için ne kadar kadınımızı öğütmeli kültür dediğimiz canavarımız? Canı yanan sadece kadın olamaz, çocuklarımız, erkeklerimiz, aile hayatımız, toplumumuz, değerlerimizdir can çekişen. Duadan daha fazlasına ihtiyacımız var veya dua gerekleri yapıldığınca anlamlı. Kadınlara ait derneklerden, dergilerden, organizasyonlardan nasıl bir fayda beklenir, düşünmeli. Ailede yaşanan ailede çözülebilir ancak. Tüm tarafların beklentilerini, değer yargılarını ele alarak herkesin fıtratını özgürce yaşayabilmesinin önündeki engelleri kaldırma gayretidir beklenen.

Ve sanki bilgiyi kutsayan bir halimiz var. Kitaplar ezberimizde ama bilmiyoruz diyoruz tevazu için. Oysa bilmek değildir aslolan. Veya kitap yüklü eşek olmadığımızdan nasıl emin olabiliriz. Bilgi kutsandı ise eğer, bilen başköşeye oturur ve her konuda bir hadis paylaşıverir bizimle. Bazılarına haram olan bazılarına farz bile olabilir ancak. Kime nasıl bakar, kim bilebilir ki?

Hezeyanlarımdır, umarım hezeyanlarımdır. Aksi, kendimizi bulana kadar yaptığımız tüm faaliyetler hüsranla sonuçlanabilir.

ÖNE ÇIKANLAR