Toprağa düşenlerin mevsimi

Ne çabukta geçiverdi sonbahar. Kışı ne çabuk alıverdi yamacına. Üstelik o kadar da uzak duruyordu ki kış, hiç gelmeyecek sanmıştık. Dünyamız hep güneşli, umutlarımız biraz yağmurlu olsa da, hep aydınlık kalacak sanmıştık. Sahiller de güneşin ışığını izlemek varken, şimdi hırçın dalgalarla muhatap olacaktı. Ne çabuk geldi Kasım ayı. Tam hayallerimizin can damarına oturdu. Hafiften saran

PANORAMA - NEWS 03 Mart 2017

Ne çabukta geçiverdi sonbahar. Kışı ne çabuk alıverdi yamacına. Üstelik o kadar da uzak duruyordu ki kış, hiç gelmeyecek sanmıştık. Dünyamız hep güneşli, umutlarımız biraz yağmurlu olsa da, hep aydınlık kalacak sanmıştık. Sahiller de güneşin ışığını izlemek varken, şimdi hırçın dalgalarla muhatap olacaktı.

Ne çabuk geldi Kasım ayı. Tam hayallerimizin can damarına oturdu. Hafiften saran soğuğu, ısındığımız güneşi kovalamaca da, hayallerimizi bir çırpı da söküp almada. Tıpkı yaramaz bir çocuk gibi, belki de gizli gizli. Bir o kadar da sinsice gülümsüyordu bizlere. „Nasıl da bozdum keyfinizi. Yazın güneşten şikâyet ederken şimdi kıymetini bilin“ diyordur bizlere.

Yılın son ayından bir öncesi, yine mi geldi hazan mevsimi. Yaprak dökümü yinemi kapımızı tıklatmakta. Gurbet kuşları da kırlangıçlarla mı uçmakta? Demek çanlar ayrılık vaktinde çalmakta.

Kasım, ayrılık ayı. Son yaprak. Son veda. Acıya acı ekler kimi için, gönül tılsımlarına el sallayış. Uzaklar da bekleyenler için, vuslata olta atmak belki de. Yolu gözlenenlerin gönüllere hoş bir seda bırakma anları şimdi vakit.

Şimdi aylardan sonbahar. İnsanoğluna hoş gelir, sarılaşmış yaprakların üzerinde saatlerce yürümek. Yaprak sesleri ruhları temizlerken, toprağa inen her bir rahmet damlasının kokusu bulmuştur yerini. Yağmur indirirken omuzlarda ki birikmiş yükleri, dalgalar kalplere çarpar rıhtımsız gemi gibi. Sonbaharın kasım kokusundayız şimdi.

Kasım, hem kavuşma hem ayrılık ayı derler. Gülmenin ağlamalara, gençliğin yaşlanmalara karıştığı aydır kasım. Yaprak kıvrıla kıvrıla dökülürken ağaç dibine, işte insanoğlu da kıvrana kıvrana dökülür hayatın son demine. Şimdi acaba hangi nefesin sonbahar saatleri. Bizde hayata tutunmuş birer nakzen de değil miyiz, tıpkı tüm yapraklar gibi. Her yaprağın kaderi toprağa düşmekse eğer, biz de içmeyecek miyiz toprağın o alemlere açılan iksirini.

Bakıyorum da etrafa, dalını terk etmiş, sararmış yapraklarla dolu.

Yeşili damarların da duran yapraklar da terk etmiş ağacını. Demek ölüm denen gerçekte, sadece yaşı ilerlemiş yaşlıların kapısını çalmıyor. Belki de yarın senin kapını çalacak, delikanlı! Dolmuşsa yaprağın zamanı. Hiç bir dal tutamıyor, seni başka aleme götürecek kervanı. Her ülkenin farklıdır sonbaharı, Kimisin de geç gelir bu elveda ruhu. Kimisin de beklemez zamanı, mekanı, konumu. Ey hayat. Sen de tadacaksın bir gün hayatının Kasım huzurunu.

Şimdi saatlerden Sonbahar. Dakikalardan Kasım. Saniyeler donmakta. Hava kar taneleriyle nişanlanmakta. Şimdi vakit nevbaharı bekleme vakti. Ümitleri kuru dallara zümrüt yapıp beklemeyi öğreten teselli. Hadi, sararmış umutlara ab-ı hayat taşıyan hülyalar, şimdi zaman vuslatı hasretle gözleme vakti.