Şu Adem dedikleri!

Şu Adem dedikleri!

Vicdanları katran kazanı gibi katran kaynatan İblislerin iftiralarına maruz kalan Hak aşıklarını Hakk korusun. Gerçek olan gün gibidir. Hiç bir karanlık günü, günün doğumunu engelleyemez. Aşk olsun o yaratılışa ki batından zahire nuzul (İniş) mertebesinin son halkası Adem oldu. O Adem ki kendisinden öncekilerin toplamı, varlık aleminin özü ve yaratılışın gayesidir. İnancımızda da Kainatın Kudret

PANORAMA - NEWS 13 Ekim 2019 BLOG

Vicdanları katran kazanı gibi katran kaynatan İblislerin iftiralarına maruz kalan Hak aşıklarını Hakk korusun. Gerçek olan gün gibidir. Hiç bir karanlık günü, günün doğumunu engelleyemez.

Aşk olsun o yaratılışa ki batından zahire nuzul (İniş) mertebesinin son halkası Adem oldu. O Adem ki kendisinden öncekilerin toplamı, varlık aleminin özü ve yaratılışın gayesidir. İnancımızda da Kainatın Kudret kandili ‘Muhammet-Ali nurunun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı’ bilinir. Hakk Adem’e kendi vasıflarından vasıflar ihsan eyledi ve onu emanetin sahibi olarak kendine halife tayın etti..

Hakk’a halife olanın Hakk’ı bilmesi, Hakkı bilmek için önce kendini bilmesi gerektir.. Ulu Pir’in dediği gibi  ”Sen seni bilirsen yüzün hudâ’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cudâdır.”  (H.B.Veli)

Kendini bilmek özünde manayı bilmektir. Mana Batın alemidir, varlık nedenini bilmektir. Eğerki Adem alemin özü ise, özün sırlarına vakıf olmak, içinde dürülmüş olan iki cihanın defterini açmak, kendisine emanet edilene sahip olması gerek. Kaygusuz Abdal’ın deyimi ile..

Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil..

Adem her ne kadar zahirde bir sıfat sahibi ise de asl olan varlığının kudret kaynağını ve Manasını bilmekir, Her şey aslına rucu eder deniyorsa, beden dört anasır’a, can ise Hakk’a dönecektir.

Menzile varmak emek ister arınmak ister. Arınmak öncelikle kişinin kendisinde başlamalı. Halka yakın olmak, Hakk’a yakın olmaktır. Bu gök kubbenin altında insanlık için çalışmak, toplumda inancımızın, ibadetimizin temel amaç edindiği, sınırların olmadığı, renklerin, dillerin doğadaki çiçekler gibi yanyana kardeşçe bir ortam içinde yaşamlarını sürdürdüğü insani-kamil bir toplum için yapılacak olanlar, insanlık için edebiyete kadar sahiplenilecek en büyük eserdir.
Kemalete ermek Nefsi öldürmektir.

Can diri, nefs ölü olmalı… ‘‘Ölmeden nefsi öldürürsen cismine olur necat” (kurtulmak) diyen seyyid Nesimi’nin bizlere nasihatıdır.

Ten ile can sürekli bir muharebe içindedir. Beden nefsi emmareye, can Hakk’a.. Muharebeyi hangi taraf kazanırsa yönelişte o tarafa olur. Nefsini sırtında taşıyanların dili hakk kelamından uzak olur. Nefsini iradesi altına almış, terbiye etmişlerin ise dillerinde Hakk kelamı vardır.

Söyledi mi güzel söyler, acıyı bal eyler, gönülleri mest eyler. Her çiçekten bal eyleyen arı misali, toprağın susamışlığını gideren yağmur, bulanıklıkları arındıran derya, karanlıkları aydınlatan güneş misali huzur eyler, erenlerin aşk-ı muhabbeti olur. Dilden dile, gönülden gönüle mihman olur, dertlilere derman, aşıklara sevda, mevlanaya şems, Bektaş’ı Veliye ilahi aşk olur.

Ey yolun talibi..

Yol incedir, uzundur. Yol cümle varlık aleminin özüdür, ruhudur. Görünen görünmeyen güzelliklerin yoludur. Kokusu misk-i anber, aşk ehli için dem-i muhabbettir, günün ışığıdır, bu yol aşktır, sevgidir, erdemdir, marifettir. Bu yolda O vardır benlik, bencillik yoktur. Hakk vardır Hakk cümle varlık aleminin birliğidir, bütünüdür. O’ndan gayrı olanın bu yolda işi yoktur. Her gönülde, her zerrede o vardır. O bütün kainatı kapsamıştır.

Bu yol erenlerin yoludur, dostun dosta mihman olduğu, tenden azad olup can olanların yoludur. Pirlerimizin deyişi ile. Cem erenlerindir, yol sürenlerindir, Hak görenlerindir. Bu yolda şah vardır, Şah-ı Merdan’ın adaleti, Fatimatül Zühre’nin kederi ve hüznü, Kerbela şehidi Şah Hüseyin’in direnişi, Mansur’un darı, Pir Sultan’ın ikrari, H. Bektaşı Veli’nin irfanı vardır. İçersen bu Dem’den geçersen bu serden bu yolda var olursun.

Kini, kibri, yalanı, iftirayı meslek edinmiş, iblisi kendine kılavuz edinmişler lanet halkasını boynuna asanlardır. Onlardır aşağının en aşağılığını kendilerine mesken edinmişler. Bilesinki bunlar Hak yolunda değil, Hakkın emrine karşı gelen İblisin yolundadırlar. Yüce olan bunları kendi huzurundan kovmuştur. Hakkın huzurundan kovulanların yüz maskeleri cılalı, gönülleri ise karalık delhizlere benzer. Bu maskeli İblisler Hakk’ın aydınlık gerçeği karşısında ketumdurlar.. Vicdanları katran kazanı gibi katran kaynatan iblislerin iftiralarına maruz kalan Hakk aşıklarını Hakk korusun. Gerçek olan gün gibidir. Hiç bir karanlık günü, günün doğumunu engelleyemez.

Sevgili Can..

Yol erbabı olanların öncelikle eksiği noksanı kendi özünde görmeleri gerekir. Gönlü Hakk’tan yana olanların niyet torbalarında kin kibir, fırsatçılık olmaz. Büyük savaş kişinin kendi nefsine karşı verdiği savaştır. Ve bu savaş bir ömür boyu devam eder.

Olaki tenden ve candan oluşanın eksiği, noksanı olmuştur, bizim açımızdan eksiği olanı koparıp atmak değil onu tekrardan yola kazanmak olmalıdır. Yolumuza göre Pir divanı Hakk divanıdır. Hakkın divanında, didarında Hakk’ın terazisi vardır, Şah-ı Merdan’ın adaleti vicdan terazisinin mizansenidir. Her türlü hırsın, nefsin, kinin, kibirin uzak olduğu, hatasıyla gelenin arınıp paklandığı, rızalık şehrinin kuralları ile kararların alındığı bir divandır. Bu divanda alınan kararlar yol talibi için son karardır. Geri dönüşü yoktur. Dönenlerin sorgusu, yargısı yine Pir Divanı’dır.

Mürşit meydanı, erenler meydanıdır. Bu meydana sırtındaki yükünle gelirsin, yükünü bırakıp öyle gidersin bu yük omuzlara alınmış bir yük değildir, omuzundaki yükü bir yere bırakıp gidebilirsin ama vicdanındaki yük ile bir ömür boyu yaşarsın. Sonra bu yük öylesine hafif ve taşınabilir bir yük’te değildir. Dışarıdan görünmeyen bu yük vicdana yüklenmiştir, ağırlığı, vehameti, ızdırabı çok ezicidir. Vicdanı ile hesaplaşmayanın gecesi de gündüzü de cehennemdir.
İnancımızda sevgi esastır, Sevgi birliktir, ayrıştırmaya ötekileştirmeye yabancıdır. Kinin, kibrin, gıybetin panzehiridir. Hakk’a yakın olmak sevgi ile olur.

Yakın olmak için öncelikle Kudret kandilindeki nur’a ikrarlı olacaksın. Kandildeki nur Muhammet Mustafa, Ali el-Murteza’dır. Şah-ı Merdan’ı sevmeyenin sevgiden bahs etmesi abestir. Hakk için seveceksın hakk olarak bileceksin. Hızır’ın ilmine erip cümle varlığa hakk olarak baktınmı kendini cümle varlıkta, cümle varlığıda kendinde bildinmi bilki marifet üzerinesin, ariflik mertebesindesin. Ya Hakk dediğinde bütün azaların dile geliyorsa öze yakınsın.
Eğer ki varolmanın mayası aşk ve sevgi ise, yoğrulup özünden geldiğine layık olmalısın. Hakk Ademde gizlidir. Seyyid Nesimi’nin Diliyle.

Özünü kim ki bildi, buldu Hakkı
Özünü bilmeyenler oldu şaki…

Bu öze layık olan özünü yoklamaktan öteye bakmaz.. Bu öz’e yakın olan arı misalidir. Çiçeklere aşıktır. Bıkmadan usanmadan çiçekten çiçeğe mihmandır. Mihman Ali’dir muhabbeti Muhammet iledir. Mihman hoş dillidir. Muhabbette Muhammet oluncada özler meydandadır. Meydanda Salman Lokmacı, Ali ise sakidir. Bu Dem’de lokmalar bal eylenip kevser olarak sunulmuştur. Kevserden içenler dört ana sırdan aldıklarını geride bırakmış pervaza kalkmıştır, bu pervaz öyle bir pevazdırki Sidretül Münteha sınırı aşılmış dostun dostta kavuşması iki kaşın arasındaki mesafe kadar yakın olmuştur.

Yol’a talip olan can..

Bu yolda Pir’de, Talip’te yolun talibidir. Yolun kuralları icapları, kutsalları vardır. İkrarbendler için bunlar vazgecilmezdir. İkrar veren can turaptır, marifet dalgıcı olup deryada kendi özünü arayandır. Derya, marifet erbabının gönlüdür. Hakk’ın gizlendiği mekandır. Ol ki bu mekan kinden, kibirden, vesveseden arındırıldı o zaman Hakk orda aşikardır. Bu makama varmak miraç yoludur. Dostun dosta kavuşmasıdır. Dosta kavuşmak uzun ince bir yoldur, kılıçtan keskin kıldan incedir. Ham ervahlar için geçilmez, marifet yolcuları için üzerine semah dönülen illahi aşkın meydanıdır. Dostun sırrı dostta bakidir, Hızırın emanetidir, bu emanet ancak ki emanetin sahiplerine verilir, inkarcıya, ham ervaha faş edilmez.

Hakk yolcusu dilinde hakk kelamı olandır, Hakk için söyleyendir, illahi sırların süzülüp döküldüğü Hallacın dilidir. Şer olan hakka yabancıdır Hallacın dilinden bihaberdir, onun için görünen, bilinen ne varsa gerçek olan odur bundan dolayı tez canlıdır, Hızır’ın ilminden yoksun Musa gibi sabırsızdır. kendisine yabancı olanın düşmanıdır. Oysaki Hakk onun görmediği ve göremeyeceği bir noktadır, hakikat incisi bu noktanın içinde saklıdır. Marifet erenlerinin gözünde nokta alemi kübradır, Marifete ermiş olan can zahirde alemi kübranın bir zerresidir, manada alemi kübranın bütünüdür. Seyyid Nesimi’nin dediği gibi..

Kevn ü mekândır âyetim zâta gider bidâyetim,
Sen bu nişân ile beni bil ki nişâne sığmazam. 

Hakk için yola çıkmış olan canın dünya veya ahiret ile bir pazarlığı yoktur. Menzili taşıdığı öze geri dönmektir, içine dönüktür, Hakk’ın rızası, Halkın rızasıdır. Halk için ve Hak için yaptığını pazarlık konusu yapmaz, korkusu Cehhennem, sevgisi Cennet için değildir. Ne huri ister ne gılman, ne de altında şarap ırmakları akan mekanlar ister. İstediği tek şey Hakk ile hakk olmak vahdet deryasına karışmaktır.

Ey can..

Mevki, makam, maddiyat esiri olmayasın. Hangi derecede, hangi makamda olursan ol bilki Hakk senden yücedir. Hakk kapısı varacağın en yüksek makamdır. Bunun içindir bunca emek bunca çaba. Bu makama erişmek için önce doğum kapısından ispat olacaksın sonra şaha varacaksın. Şah ilim şehrinin kapısıdır, bütün sırlara açılan tek kapıdır o. sonra Muhammet mustafaya, yani mürşide varacaksın o ilim şehrinin kendisidir onunla beraber şehrin hakimine varacaksın bundandır denmiştir dört kapı. Bu kapılardan ilki ispat kapısıdır. Yani doğum kapısı, son kapı Hakka varma kapısıdır aradaki ikiside hakka yaptığın yolculukta geçmen gereken Şah’ın ve mürşit Muhammet Mustafa’nın kemalet kapılardır. Bu iki kapıdan geçmeyince Şah-ı Merdan Ali’nin dolusundan içmeyince ne ilim şehrine nede şehrin hakimine ulaşabilirsin.
Aşk deryasının gerçek yolcusu olan sevgili can unutma ki. Kaygusuz Abdal’ın dediği gibi..

Adem mana-yı mutlak
Ademdedir nutk-ı Hak..

Bu yolculukta Hakk sizinle beraber olsun..

Müslüm Kaya