Şiddet tutkunu kadınlar ve şiddet masalının mağduru adamlar

Türkiye ve Avrupa’da yüzlerce kadın erkek şiddetinin kurbanı olurken, dikkatli okurlarım bugüne kadar kadına şiddet konusunda tek satır yazmadığı hatırlayacaktır. Nedeni oldukça basit: Çünkü bir ‘kadına şiddet uyguladığım iddiasıyla’ yargı önünde hesap verdim. Neden ve nasıl mı? Gelin, teker teker anlatayım. Geçtiğimiz yıl güneşli bir Mart günü posta kutusunu açtığımda polisin mektubunu gördüm. Bir kadını

DR. ÜNAL BİLİR 15 Mart 2020 BLOG

Türkiye ve Avrupa’da yüzlerce kadın erkek şiddetinin kurbanı olurken, dikkatli okurlarım bugüne kadar kadına şiddet konusunda tek satır yazmadığı hatırlayacaktır.

Nedeni oldukça basit: Çünkü bir ‘kadına şiddet uyguladığım iddiasıyla’ yargı önünde hesap verdim. Neden ve nasıl mı? Gelin, teker teker anlatayım.

Geçtiğimiz yıl güneşli bir Mart günü posta kutusunu açtığımda polisin mektubunu gördüm. Bir kadını ‘dövdüğüm, yaraladığım’ iddiasıyla ifadeye çağrılırken, işlediğim sözde suçun kategorisi ve cezası da peşinen belirtiliyordu: Hapsi boylamak.

Polis kibarca ‘zorla getirilmeden, kendin paşa paşa ifade vermeye gel’ diyordu. Ancak mahalle hakkımdaki şikâyeti benden önce öğrenmiş, hükmünü de çoktan vermişti. Suratıma tüküren, yuh çeken, ‘utanmıyor musun lan’ diyen, ‘kadına el kaldırmak acizliktir’ diye ahkâm kesen, ‘bu ne insanlığa sığar ne de şeriata uyar’ diye fetva veren gırla gidiyordu.

Gerisini az sonra anlatacağım. Şimdi gelin benden şiddet gördüğünü iddia eden kadının ‘şiddet sergüzeştine’ bir bakalım.

Erzurum-Karayazı doğumlu kadın mahallenin ekabirlerinden. Dediğine göre bir ağa torunuymuş. Vaktiyle ‘hatırı sayılır, beyefendi bir siyasetçi olan ve yılan derisi pabuçları’ ile meşhur amcası yarım düzine çocuğunun anasına ek olarak endamı yerinde başka bir kadın daha almış. Kahramanımızın kıkır kıkır gülerek anlatmasına bakılırsa ‘amcası ilk karısını öyle bir dövüyormuş ki kadın tekmeyi yedikçe yerde top gibi yuvarlanıyormuş’.

Sonra günün birinde en küçük kız kardeşleri bir delikanlıya âşık olmuş. Genç âşıklar mesajlaşa dursun, başkasının kız kardeşlerini ‘becermekte’ mahsur görmeyen çapkın erkek kardeşleri namus bekçiliğine soyunmakta gecikmemiş. ‘Er oğlu erler’ önce toplaşıp adamın ağzını burnunu bir güzel dağıtmışlar. Sonra sıra kız kardeşlerine gelmiş. Dayak korkusu öyle ağır basmış ki kendini bir odaya kapayan kız babasının silahını kendine doğrultup intihar etmeye kalkışmış. Ölmemiş, ama vücuduna saplanan kuşun genç yaşta bir ayağını sürüyerek yürümek zorunda kalan bir engelliye çevirmiş onu.

‘Bak gördün mü, kadına şiddet her yerde’ diye hayıflanan okurlarım şimdi sıkı dursun.

Yurtta müdürü olarak vazife yapan ‘şiddet mağdurumuzun’ kendi eli de bir hayli ağırmış vaktiyle. Anlattığına göre erkek arkadaşlarıyla mesajlaşan kızları, bir yatakta yan yana uzandıkları için lezbiyen olduklarına hükmettiği kız çocuklarını ‘eşek sudan gelinceye kadar döven’ müdire hanımın kızları dövme gerekçesi gayet makul (!).

‘Ne var bunda, hocanın vurduğu yerde gül biter’ diyen okurlarım varsa lütfen şunu da okusun: Üç yaşındaki bir çocuk günün birinde ağlayarak eve gelen babasına koşuyor. Daha ‘dayak, tokat, vurma’ gibi kelimeleri bile bilmeyen yavrucak eliyle kendi yüzüne vurarak göz yaşları içinde “Annem bana böyle yaptı” diyor.

Tekmeyi yedikçe yerde top gibi yuvarlanan kadını, dayak korkusuyla ‘topal’ olan kız kardeşi, sözüm ona lezbiyenlik eğilimi nedeniyle eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyen kız çocuklarını ve yüzüne vurulmasını çocuk gururu ile hazmedemeyen minnacık yavruyu bir kenara; tüm bu şiddet seremonilerinin tanığı veya faali olan sözde şiddet mağduru kadını bir kenara not edin ve bana şu soruyu yöneltin:

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Kadın durup dururken, neden şiddet gördüğü iddiasıyla karakolun yolunu tutsun?

Tarih 14 Nisan 2018. Kahvaltı edeceğiz. Ekmek alıp gelmem söyleniyor. Ancak cebimde kuruş yok. Çalıştığım iş yeri üç aydan beri maaşımı ödemediği gibi üstüne üstlük bir de beni işten çıkardı. Sosyal yardım da henüz bağlanmış değil. “Bende para yok” dedim. “Ekmek alacak paran da mı yok” diye başlayan hakaret tiradında ne tükürülmedik adamlılığım kaldı ne de aşağılanmayan şahsiyetim.

Yoksulluğuma ve adamlığıma edilen laflar öyle zoruma gitti ki, o gün hayatta hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve oğlumun kumbarasından bir euro alarak gidip fırından 90 cente bir pide aldım. Akabinde pideyi kahvaltı masasına bırakıp doğrudan aylardan beri ayrı yattığım tek kişilik yatağıma uzandım. Eli belinde, dili dışarıda ardımdan gelen kahramanımız bir yandan ellerimden çekerek beni zorla yataktan kaldırmaya çalışırken bir yandan da hakaretlerine devam ediyordu. Defalarca “Beni rahat bırak” dedim. O ise saldırganlığını daha da artırarak var gücüyle iki elimden çekmeye başladı. Bir, iki, üç, dört. Derken birkaç yıl önce kırılan sol el bileğimdeki acı dayanılmaz bir hâl aldı. Ben ellerimi sert bir hamleyle kendisinden kurtarırken, o ise dengesini kaybederek yere kapaklandı. Küpeden dolayı kanayan kulağını gördüğümde yanına gidip, yerden kaldırmaya çalıştım. Ardından da kendisini evimize yaklaşık üç dört yüz metre mesafede bulunan hastanenin aciline gitmek için ikna etmeye çalıştım. Ama hiç oralı olmadı.

Aradan neredeyse bir yıl geçti. 21 Mart 2019 günü şiddetli bir tartışmanın ardından oğlumu okula bıraktım. Biz evden ayrılınca o da bir daha dönmemek üzere evi terk etmişti.

Yasal sürecin sonradan önüme koyduğu belgelerden anladım ki, valizini birkaç gün öncesinden hazırlayan kahramanımız evi terk eder etmez soluğu karakolda almış. Tezgahlanan oyun yardımcı oyuncular sayesinde bir güzel sahneye konmuş. Gelgelelim benim gibi adli mercilerin de muhtemelen dikkatini çeken şu hususlar gözden kaçmış. Dayak yediğini, yaralandığını iddia eden bir kadın karakola gitmek için neden bir yıl bekler?

Darp raporu alacak kadın sıcağı sıcağına evine üç dört yüz metre mesafede bulunan hastaneye gitmek yerine neden iki gün bekleyip kendisi de bir Türk ve kadın olan başka bir doktorun kapısını çalar?

Soruların cevabını bilemiyoruz. Ancak devletin ‘koca dayağı yüzünden evden kaçtığını, hayatının tehlikede olduğunu iddia eden mağdur (!) kadına şak diye dayalı döşeli, cillop gibi bir ev tahsis ettiğini; koskoca dairenin kirasının 235 euro olduğunu biliyoruz. Dayak masalının boşanma davasına gerekçe yapıldığını; konuya ilişkin yargının verdiği takipsizlik kararının mahalleden özenle saklandığını da.

Yargı hapis cezası gerektiren bir kamu davasında şahsımı temize çıkarsa da bu karar yazık ki mağduriyetimi, kaybettiklerimi hiçbir şekilde telafi edemeyecek. Bu işin bir yanı. Meselenin bir diğer yönü de şu: Bu iftira yüzünden mahallenin kötü adamı (!) olup çıktım.

ÖNE ÇIKANLAR