Rızk Cenab-ı Hakk’ın taahhüdü altındaysa, insanlar açlıktan niye ölüyor?

Rızkın Allah’ın taahhüdü altında olduğunu Kur’ân’da pek çok âyet anlatıyor. Meselâ “Yeryüzünde yürüyen, hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, Allah onun rızkını taahhüt altına almış olmasın.” “Kuvvet ve metanet sahibi Hazreti Allah, Rezzak-ı Âlem O’dur.”  Evet, rızkı veren O’dur. Kur’ân-ı Kerim’de aynı mealde daha pek çok âyet var. Bunların hepsi de rızkın taahhüd-ü rabbânî altında olduğunu

EKREM ERDEM 27 Mayıs 2022 BLOG

Rızkın Allah’ın taahhüdü altında olduğunu Kur’ân’da pek çok âyet anlatıyor. Meselâ “Yeryüzünde yürüyen, hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, Allah onun rızkını taahhüt altına almış olmasın.” “Kuvvet ve metanet sahibi Hazreti Allah, Rezzak-ı Âlem O’dur.”  Evet, rızkı veren O’dur.

Kur’ân-ı Kerim’de aynı mealde daha pek çok âyet var. Bunların hepsi de rızkın taahhüd-ü rabbânî altında olduğunu gösterir. Kimse acından ölmemektedir. Ancak, insanlar bilmelidirler ki, vücutlarının zarurî ihtiyacı olan rızıkları taahhüt altına alınmıştır ama; zarurî ihtiyaçlarının dışındaki rızık taahhüt altına alınmamıştır. Yani israfla, suiistimalle, suiitiyatla, kötü alışkanlıklarla rızık sayılmayan bir kısım şeyler, onun için zarurî rızık hâline gelmişse ve o insan, o türlü rızıksızlıktan ölüyorsa, böyle bir rızık, taahhüt altına alınmamıştır ki, bu ölen insanlara da, “Rızıksızlıktan ölüyorlar.” diyelim…

Şimdi bir kısım basit misallerle arz etmeye çalışalım. Meselâ bir afyonkeş, afyona alışıyor. Onu afyondan alıkoydukları zaman çıldırıyor. Belki de, alışkanlık derecesine göre ölüyor. Şimdi bu adam, afyon verilmediğinden ölüyor. Ölüyor ama evvelâ afyon alışkanlığından, sonra da o alışkanlığı usûlüne uygun olmayacak şekilde terk ettiğinden dolayı ölüyor. Keza, bir başkası sigaraya alışmış ve nikotik olmuş. Sigarayı usûlsüz bırakınca bir kısım a’razlar baş gösteriyor. Hatta bazen eli, yüzü, ayağı şişiyor ve doktorlar ona diyorlar ki: “Sen bunu bu şekilde terk edemezsin. Böyle münasebetsiz kesişin bir kısım komplikasyonları olabilir.” Bundan dolayı eskiler “Âdetleri terk, öldürür.” demişler… Daha başka alışkanlıklar da olabilir. Bir insanın vücudunun günlük ihtiyacı elli gramlık bir protein olmasına karşılık, o her gün bir iki kilo yemeye alışmışsa hatta bu arada, aynı şahıs bir kilo meyve, bir kilo baklava, bir kilo da et yiyorsa bu alışkanlığı terk edince sarsılabilir, hatta hastalanabilir ve bir daha da belini doğrultamaz. Hâlbuki bir insan normal olarak 50-l00 gram ağırlığında meyve almış ve o kadar da protein kullanmışsa, günlük ihtiyacını görmüş demektir. Belki bu aldığı şeyler -alışmaya bağlı- birkaç gün de yetebilir. Hücreler, şuhûm-u müdahhara hâlinde stoklarını alırlar. Ve sonra dıştan gıda gelmezse, o stoklardan azar azar kullanırlar ve böylece de vücut beslenir gider.

Bunun gibi, şurada, burada açlıktan ölen kimseler var. Bunlar eğer Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine lütfettiği rızkı mukannen olarak alsalar; meselâ diyelim ki, Cenâb-ı Hak bir insana, bir çuval buğday veriyor. O ise, bu bir çuval buğdayı, hemen iki ayda bitiriyor. Ondan sonra on ay aç kalıyor ve bir müddet sonra da acından ölüyor. Ama o insan, o bir çuval buğdayı, mukannen kullanmak suretiyle, her gün birer avuç yese idi, bir sene ona yetecekti ve tabiî esbap açısından ölmeyecekti…

Demek ki, insanlar ölüyorlarsa, rızıksızlıktan, açlıktan ve ihtiyaçtan değil, belki Allah’ın verdiği rızık bir sene kendilerine yetecekken, çarçur ettiklerinden ve vücutlarında da suiitiyat hâsıl olduğundan ötürü, âdetlerini terk ediyor, dolayısıyla, şeriat-ı fıtriyenin kanunlarının mahkûmu olarak ölüyorlar, rızıksızlıktan ölmüyorlar…

                                       * * *

Editör: EKREM ERDEM