Rehberliğine inandığımız büyükler!

Rehberliğine inandığımız büyükler!

Bunların hemen hepsinde ve bilemediğimiz bir kısım bazı insanların rehberliğine ihtiyaç duymamız gayet normaldir. Dinin özünü anlama ve kavramada ve yaşanır hale getirmede önümüzde, insanlığın iftihar tablosu, İki Cihan Serveri var. Ve şu anda dahi onun selcine telkin eden rûhâniyâtını âdetâ başımızın üstünde görüyor ve hissediyor gibiyiz. Aydın gönüllerde ise bu husus devamlılık arz eden

EKREM ERDEM 22 Ocak 2021 BLOG

Bunların hemen hepsinde ve bilemediğimiz bir kısım bazı insanların rehberliğine ihtiyaç duymamız gayet normaldir. Dinin özünü anlama ve kavramada ve yaşanır hale getirmede önümüzde, insanlığın iftihar tablosu, İki Cihan Serveri var. Ve şu anda dahi onun selcine telkin eden rûhâniyâtını âdetâ başımızın üstünde görüyor ve hissediyor gibiyiz. Aydın gönüllerde ise bu husus devamlılık arz eden bir bahtiyarlık olarak sürer gider.

Allah Rasülünden sonra, hemen her asırda hâdiselerin ve zamanın her şeyi tapanlayıp dümdüz etmesine rağmen, nurlu elleriyle, isi-pası silip kaldıran ve dîni ihya edip Muhammedî rûhu asıl hüviyetiyle yeniden ortaya koyan bir kısım büyükler gelmiştir. Sahâbiyle temeli atılan bu meseleler, Ebû Hanife ve onun gibi yüce kimselerle ayrı bir buud kazanmış, daha sonra gelen Gazâlî, İmam Rabbânî, Abdülkâdir Geylânî, Mevlâna Celâleddîn Rûmî ve Asrımızın Dertlisi gibi zevâtla yenilenerek sürekli tazeliğini muhafaza etmiştir.

Bizler, en küçük teferruatına kadar bütün İslâmî meseleleri işte o nurlu elleri sayesinde, bu kadar zaman sonra ve bunca gaileye rağmen, kendi asrımızda bile taptaze ve dupduru bulduk. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz hamd-u senâ olsun ki, bizleri lütfundan ırak etmedi ve irâdemiz dışında kendimizi böyle bir nur havzının başında bulduk. Dışarıda daha müsaitler varken, bizim seçilişimiz sadece Cenâb-ı Hakk’ın ihsânının delilidir, yoksa, bizim liyâkatımızın değil. Çok küçük vesilelerle bu işin içine giren hemen bütün arkadaşlar da benimle aynı kanaatı paylaşıyorlardır, zannederim. Bugüne kadar bizlere, bugün ve bugünden sonra gerekli olan şeylerin pek çoğu anlatıldı.

Öncekiler, arkadan geleceklerin yollarını, herhangi bir tereddüde meydan vermeyecek şekilde aydınlattılar. Bundan böyle bize, bu aydınlık yolda, sadece yürümek kalıyor. Sorulduğu için misâli de o mevzûdan seçmek durumundayım. Meselâ, bizim yeme, içme ve evlerimizin nizam ve tefrişiyle alâkalı bütün yönler, tatbîkî şekliyle bize gösterilmiş durumdadır. Allah Rasulü, bir hasır üstünde yatıyor ve yattığı bu hasır onun mübârek teninde iz bırakıyordu. Hz. Ebu Bekir kendisine takdim edilen bir bardak soğuk suyu içtikten sonra, hıçkırıklarını tutamayıp ağlıyor ve kendisine niçin ağladığını soranlara, bütün nimetlerden hesaba çekileceğini hatırladığını söylüyordu. Büyük Ömer, kızı tarafından daha güzel bir elbise giymesi teklifiyle karşılaşınca, peygamber hanımı demeden Hafsa Vâlidemize şiddetli sitem ediyordu. Binlerce misâlleriyle günümüze kadar gelen böyle bir hayat felsefesi, Asrımızın Dertlisi, dertlileri ve yolundakilerle son bir kere daha, tam bir dünyâ-ukbâ muvâzenesi, ruh-beden dengesi temsil ediliyor ve bir kere daha hatırlatılıyordu…

Bize gelince, bütünüyle bu sadeliği içimize sindirdiğimiz söylenemez. Yadırganmama ölçüsünü muhâfaza edip koruma en son taviz noktası olması gerekirken, meselenin başlangıcında bu ölçü kullanılıyor. Bazan yanılıyor ve bunların, muhâtabımıza müspet yönde tesir edeceğini zannediyoruz. Halbuki bizim sadeliğimiz hasbiliğimizin en büyük şahidi durumundadır ve muhâtabımıza da tesir edecek odur. Ben hiç beklemediğim ve öyle değerlendireceğini tahmin etmediğim birisinin entel tabakaya mensup insanlar içinde ‘Bu arkadaşa itimat edin, güvenin. Çünkü ben onun evinde sadece bir hasır gördüm ve ortası da delikti’ dediğini ve itimadına onun evindeki hasırı delil gösterdiğini müşâhede etmiştim. Sınır tanımayan lüks ve debdebeye bütünüyle yetişmemiz mümkün olmadığı gibi, o yolla hizmetimize kazandıracağımız bir şey de olacağını tahmin etmiyorum. Sâdece mazeret olarak, o da belli bir devreye kadar yadırganmama ölçüsünü kullanabiliriz ki, daha ötesini tecviz etmek mümkün değildir.
* * *
Editör: EKREM ERDEM