Özümüzü dara çekmek ve yanlış yapmamaya çalışmak

Bu an bir an önce bitsin, geçsin diye içten ve veya bağıra çağıra haykırırız, veya eskiye dönsün diye dua ederiz… ah eskiye dönmesi için neler vermezdik… Emin olun ki hiç kimse böylesi anlardan muaf değildir. Ne kadar yiğit ve güçlü olursak olalım, o an geldiğinde var saydığımız ne kadar gücümüz varsa aslında bir öneminin olmadığını

REMZİ KAPTAN 28 Mart 2020 BLOG

Bu an bir an önce bitsin, geçsin diye içten ve veya bağıra çağıra haykırırız, veya eskiye dönsün diye dua ederiz… ah eskiye dönmesi için neler vermezdik… Emin olun ki hiç kimse böylesi anlardan muaf değildir.

Ne kadar yiğit ve güçlü olursak olalım, o an geldiğinde var saydığımız ne kadar gücümüz varsa aslında bir öneminin olmadığını anlarız. İnsan olan, insani duygu ve düşüncelerini yitirmeyen herkes için geçerlidir bu durum.

Peki başımıza böylesi olaylar geldiğinde bununla nasıl başa çıkacağız, bu anları en az zarar ve tahribatla nasıl atlatabiliriz? Hiç kimsenin elinde olmadığı gibi benim elimde de sihirli bir değneğim, veya sihirli bir sözcüğüm yok.

Fakat benim başıma böylesi anlar geldiğinde Hz. Ali’nin dertli bir insan ile yaptığı diyalog geliyor. Yaklaşık olarak şöyle cereyan ediyor bu konuşma.

  • Birisi Hz. Ali efendimize geldi ve: “O kadar dertliyim ki sıkıntıdan ölüyorum”dedi.
  • Hz. Ali: “Sana iki soru soracağım, cevabını verip dermanını bulacaksın” dedi.
  • Adam: “Sor ya Ali” dedi.
  • Hz. Ali: “Bu dertle birlikte mi dünyaya geldin?”
  • Adam: “Hayır” dedi.
  • Hz. Ali: “Dünyadan giderken bu dertle birlikte mi gideceksin?”
  • Adam: “Hayır” dedi.
  • Hz. Ali son olarak şöyle buyurdu:
    Seninle birlikte gelmeyen ve giderken de seninle birlikte olmayacak olan bir dert senin bu kadar zamanını almamalı.
  • Sabırlı ol.
  • Yeryüzündekilere çok ümit bağlamaktansa yüzünü alemlerin Rabbine çevir.”

Evet, her şey geçecektir, geride izler bıraksa da mutlaka geçecektir. O an için dünya başımıza da yıkılsa, elimiz ayağımız boşalsa, feryat figan kendimizi yerden yere atıp paralasak da, her sey geçecektir. Güneş dogmaya, dünya dönmeye devam edecektir. Üzülmemek, yıkılmamak, kahrolmamak elde değil. Bu gerçeğimizdir.

Bizi biz eden, bizi insan eden de bu duyguların bütünlüğüdür. Fakat bunun bir ileri aşamasına gitmemiz gerekiyor. İleri bir aşama robotlaşmak, hissilerimizden uzaklaşmak veya onları bastırmak falan değildir. İleri aşama, farkındalığımızı geliştirmemiz, bilincimizi duru hale getirmemizdir. Böylece daha az zarar ve ziyanla atlatabiliriz en kötü zamanları. Belki burada genel söylemi bırakıp biraz daha olayı irdelememiz gerekiyor. Başımıza gelen bir çok kötü olaylar var.

Misal beklenmedik anda, hazırlıklı olmadığımız bir zamanda çok sevdiğimiz, değer verdiğimiz, çokça şeyler yaşayıp paylaştığımız birisinin ölümü. Bu gerçeği değiştirme imkanımız yok. Bu durumda acımızı yaşamalıyız ve geride kalan ömürde o yaşanılan anılara bağlılığımız devam etmelidir.

Bunun dışında hayat bir süre sonra kaldığı yerden aynen devam eder. Diğer bir yandan bazen birisi bize iftira atar, haksızlıkta bulunur, kötü muamelede bulunur. Böylesi olaylarda bizleri oldukça yorar. Veya bizler bir yanlış yaparız ve bunun sonucunda kınanırız, çevremizde adımız çıkar, dedikodumuz yapılır.

Yanlış yapmak, bazı konularda eksikliklerimizin ve hatalarımızın olması bir noktada doğal bir durumdur. Keşke şu hayatta bir çok şeyi doğru yapsak, yerinde kararlar alıp en ideal davranışı sergilesek. Ne yazık ki bu her zaman için mümkün değildir. Olmadığı içinde hata ve yanlış yapmak kaçınılmazdır.

Onurlu ve haysiyetli birisi zaten öz eleştiride bulunur, özünü dara çeker, aynı yanlışı tekrar yapmamak için en azami gayreti gösterir. Fakat bir çok durumda birileri adeta açığımızı ararcasına yaptığımız en küçük bir hatadan bile milyon dedikodu çıkartabiliyor. Bu durumda kendimize zarar vermemiz, üzülüp kahrolmamız gerekiyor mu? Başkaları ne der diye bir yaşantının sahibi olmak ne kadar doğru? Başkalarının söylem ve yargılarına göre neden hayatımızı yaşayalım ki?

Demek ki bizleri üzen olayları veya sıkıntıları incelediğimizde, şöyle kaba bir hesapla baktığımızda, sıkıntı ve sorunlarımızın en az yarısının başkalarının bizler üzerindeki değerlendirme, ön yargı, açık arama, açık bulamadıklarında açık oluşturma ve bunların sonucunda hakkımızda olumlu olmayan söylemlerin, yargıların oluşmasından dolayı olduğunu görebiliriz.

Diğer sorunlarda, misal ölüm gibi, irademiz dahilinde olmayan şeylerdir. O halde, irademiz dahilinde olanı, misal hakkımızda olumsuz yorumlar yapan, dedikodu üreten, bizleri üzen kimselerin değerlendirmelerini ciddiye almayacağız. Elimizde olmayan durumlarda ise zor ve uzun bir süreç sonucu da olsa kabulleneceğiz.

İnsanlık ne yazık ki henüz iyiliği görmek, iyi olanı yüceltmek, destek ve dayanışma verme noktasında istenilen düzeyde değildir. Daha çok açık arama, rekabetçilik, istememezlik, bencillik yani “ben en iyisi olmalıyım, en güzel aile, çocuk, mevki benim olmalı, herkesten daha çok maddiyatım olmalı” düşünce ve duygu sarmalından sıyrılmış değildir.

Böyle olunca da insandaki güzellikler, iyi yanlar ve özellikler fark edilmez, göz ardı edilir. Nerede bir eksiklik ve yanlışlık varsa, bine bin katılarak, abartılarak söylenir, yaygarası yapılır.

Peki madem biz bunun farkındayız, neden bu yersiz, öz güveni zedeleyici ve aslında gerçek olmayan değerlendirmeleri, yargıları esas alıyoruz ve kendimizi üzüyoruz? Biz doğru olanı yapalım, yaşayalım, esas olan budur.

Geride falanca kişi şöyle demiş, falancası böyle demiş çokta lülü, yani hiç bir önemi yoktur. O hırstan, öfkeden, kıskançlıktan bencillikten kabına sığmayan kimselerin değerlendirmelerini olumlu veya olumsuz ciddiye almayalım, biz bizi biliyorsak bu bize yeterlidir. Hz. Ali’nin de buyurduğu gibi yüzümüzü ve yüreğimizi ötelerin en ötesine çevirelim.

Dünyanın çer çöpünü duymasın kulaklarımız daha. Hakk’ın hakikatlerine açılsın gözlerimiz. Cümle güzelliklere nail olsun gönül gözümüz. Gerçek dostlukların, sevgilerin, ölümsüz aşkın ve aşıkların peşinde ve izinde olalım.

Öyle bir kurulsun ve sağlam hale gelsin ki dostluklarımız, deyişte de geçtiği gibi dostun yüzü adeta bizim için cemallulah olmalıdır. İşimiz olmasın açık arayan, kınayan, kötü ve zor günde bırakanlarla. Bu gece dostluk için, ölümsüz dostluklar için, yüreğe değen bakışı ve sözleri olan dostlar için deyişimizi söyleyelim ve böylesi dostlukları bize nasip etmesi için duamızı edelim.

Ya Hakk: yolumu yolsuza düşürme.

İşimi halden bilmeze düşürme.

Yüzümü nursuza uğratma.

Beni Hakk’ı ve hakikati bilen, ötelerin ötesini hedefleyenlerle bir eyle, aynı yolu sürmeyi nasip eyle.