Motoru çalışırken tamir etmek

Dünyaca ünlü kalp doktorumuz Mehmet Öz, birgün bozulan arabasını tamire götürmüş. Tamirci, otomobilin kaputunu açmış ve Mehmet Öz’e dönerek: ‘Size birşey soracağım. Nerede ise ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi kaputu açacağım, bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, kabloları ve motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine

ASBURCE DEMİRCİ 02 Aralık 2022 BLOG

Dünyaca ünlü kalp doktorumuz Mehmet Öz, birgün bozulan arabasını tamire götürmüş.

Tamirci, otomobilin kaputunu açmış ve Mehmet Öz’e dönerek: ‘Size birşey soracağım. Nerede ise ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi kaputu açacağım, bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, kabloları ve motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım. Söyler misiniz, nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz, ama ben meteliğe kurşun atıyorum?’

Bunun üzerine Mehmet Öz tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş: ‘Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene!’

İnsanla uğraşmak ayrı bir sanat. Çünkü o çok hassas bir varlık. Ona hassasiyetini veren ise kalbidir. Arabayı istop ederek tamir etmelisiniz, ama insan devamlı çalışır vaziyettedir. Çalışır vaziyetteyken tamiri zor olduğuna göre onu çalışırken, yani yaşarken incitmemek ve o kalbi kırmamak gerekir. Oysa insan işin bu tarafını düşünmeden kırar geçirir sağını ve solunu.

Mehmet Öz Hoca’nın tamir ettiği elbette kalbin zâhiri, yani görünen kısmıdır. 450 gram et parçası dediğimiz esrarengiz tulumbacık yani. O esrarengizliğin ardında onun bir de bâtını, yani görünmeyen yanı vardır. İnsanın sevdiği, kırıldığı, kısacası hislendiği yanı. Bir de bunu eskilerin ‘Bâtın-ı kalp âyine-i Samed’dir’ sözüyle değerlendirirsek onun, Allah’ın hiçbir yere sığmazken mü’min insanın kalbine sığmasıyla nasıl değerli bir parçamız haline geldiği de anlaşılmış olur.

Herşeyin melekûtu (mana yönü) mülkünden (maddî yönü) üstündür. Çünkü her zaman melekût mülke mâliktir. Melekût hükmeden, mülk de hükmedilendir. İnsan, hükmedilene bakıp hükmedenin büyüklüğünü anlayabilir.

Kalbin melekûtu da mülküne yani et parçasına hükmeder. Vuran el mülktedir, fakat ona vur emrini veren kin duygusu kalptedir ve melekûttur. Oysa et parçası deyip de geçmemeli. Örneğin bir tarlayı sulamak için kullandığınız su pompasını düşünün. Ondaki basınçla suyu saniyede birkaç metre hareket ettirebilirsiniz. Halbuki yaradan kalbimizin yerine bize böyle bir pompa takmış olsaydı, vücudumuzdaki hücrelerin yaşaması için gerekli olan oksijen çok gecikmeli olarak ulaşırdı. Varın akibetini siz düşünün. İnsanın dört saniyede alıp verdiği nefesle hücrelerin tamamı oksijene kavuşmalı ve aynı anda bu hücreler karbondioksit gazından temizlenmeli. Dört saniye. Bu dört saniye çok önemli. Kan adlı taşıyıcı bu dört saniyede bütün hücrelere girip çıkacaktır. Bunun için 120 bin kilometre uzunluğundaki damar yollarından geçmelidir bu dört saniyede. Yani saniyede 30 bin kilometre yol. Üstelik bunun için sudan daha katı olan bir cismin hareket ettirilmesi gerekiyor. Sadece kendisine hükmedilen mülkü bile bu kadar mühteşem olan bir kalbin, ona hükmeden melekûtunu, yani mâna yönünü artık siz düşünün. O zaman ‘Nasıl olur da insan bir kalp kırabilir ki? diyeceksiniz. Ne olursa olsun herşeye rağmen bu güzel sanat harikasını kırmamak gerekir. Çünkü ‘kalbimizin çalışırken tamiri çok zor’.

ÖNE ÇIKANLAR