Mevlâna’dan tüm insanlığa yetecek hoşgörü

Mevlâna’dan tüm insanlığa yetecek hoşgörü

1207 yılında, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelen Mevlâna Celâleddin Rûmî, Anadolu’yu ilim ve irfân nûruyla aydınlatan “Horasan Erenleri”nin bir ferdi olarak, halkı Hakk’tan ayrı tutmamış, tüm ikiliklere, ayrılıklara ve çekişmelere karşı tavır koymuştur.

PANORAMA - NEWS 05 Ekim 2023 BLOG

“Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın!” sözünün sahibi olan Mevlâna, bu tavsiyesinin fikrî altyapısını da aşağıdaki sözlerinde oluşturmuştur:

“Gel, gel, daha yakın gel, bu yol vuruculuk ne zamana kadar sürüp gidecek? Mademki sen, bensin, ben de senim, artık bu senlik ve benlik nedir? Biz Hakk’ın nûruyuz, Hakk’ın aynasıyız.

Şu halde kendi kendimizle, birbirimizle ne diye çekişip duruyoruz? Bir aydınlık, bir aydınlıktan neden neden böyle kaçıyor? Biz hepimiz, bütün insanlar, tek bir vücut halinde, olgun bir insanın varlığında toplanmış gibiyiz. Fakat neden böyle şaşıyız?

Aynı vücudun birer uzvu olduğumuz halde neden zenginler, yoksulları böyle hor görürler? Aynı vücutta bulunan sağ el, ne diye kendi sol elini hor görür? Her ikisi de madem senin elindir, aynı tende uğurlu ne demek, uğursuz ne demek?

Biz hepimiz, bütün insanlar, hakîkatte tek bir cevheriz.”

Rûmî’ye göre; “Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Yahûdi olsun, Zerdüşt olsun, herkes Cenâb-ı Allah’a yönelir, O’na duâ eder. Hatta taşın, toprağın, dağın, suyun bile gizlice Allah’a bir sığınışı, bir yakarışı, bir duâsı vardır.”

Düşünen bir insanın gözlerini “birlik” gerçeğine açan Mevlâna’nın yukarıdaki etkileyici sözleri, Abdullah bin Tâhir el-Ezdî’nin, Hüseyin Hâllâc-ı Mansûr’la yaşadığı şu olayı akla getirmektedir:

“Bağdad çarşısında, bir Yahudi ile tartışmış ve ona hakaret etmiştim. Biraz sonra, Hallâc yanımdan geçiyordu ve bana bir göz atıp şöyle söyledi: ‘İnsanlara hakaret etme!’ Ben işimi bitirince, doğru Hallâc’ın yanına gittim. Beni görünce, yüzünü öbür yana çevirdi. Özür diledim; kabul etti ve bana şunları söyledi:

‘Yavrucuğum! Dinlerin tümü Allah’ındır. Her dinle bir kitleyi meşgûl ediyor. Her kitle kendileri için seçilmiş olan dini izliyor, kendi iradeleriyle seçtikleri dini değil.

Bir insanın, bir başkasını, izlediği din yüzünden itham edebilmesi için, dinin o kişi tarafından özgür iradesiyle seçilmiş olduğunu kanıtlaması gerekir.

Şunu bil ki, Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâm ve öteki dinler değişik unvanlar, değişik adlardır ama hepsinin ortak amacı birdir, değişmez.”