Lena’nın iftar sofrası

 Ramazan ayının soğuk ve kısa kış günlerine denk geldiği zamanlarda Hamburg Üniversitesi’nde öğrenciydim. Şimdiki etli butlu hâlimi görenler pek inanmıyor. Ancak bendeniz bir zamanlar bu üniversitenin spor bölümünü de bitirdi. Bilenler bilir Hamburg Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nin (eski adı) oldukça özgürlükçü bir yükseköğretim anlayışı vardır. Örneğin bazı profesörler ile öğrenciler arasındaki o kalın ve görünmez

DR. ÜNAL BİLİR 09 Mayıs 2020 BLOG

 Ramazan ayının soğuk ve kısa kış günlerine denk geldiği zamanlarda Hamburg Üniversitesi’nde öğrenciydim. Şimdiki etli butlu hâlimi görenler pek inanmıyor. Ancak bendeniz bir zamanlar bu üniversitenin spor bölümünü de bitirdi. Bilenler bilir Hamburg Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nin (eski adı) oldukça özgürlükçü bir yükseköğretim anlayışı vardır.

Örneğin bazı profesörler ile öğrenciler arasındaki o kalın ve görünmez duvar orada yoktur. Bu yüzden öğrencilerin bir profesöre ‘sen’ diye hitap etmesi gayet normaldir. İşte böylesine kasıntısız bir ortamda teorik derslerden biri için beş on kişi seminer salonunda toplandığımızda bir ramazan günüydü. Dersin başında bir arkadaş hocadan izin isteyerek herkese meyve suyu dağıttı. Öğrenciler bir yandan içeceklerini yudumlarken bir yandan da sunum yapan kişiyi, ara sıra ekstra bilgi veren hocayı dinliyordu. Ben hâliyle oruçlu olduğum için önümde duran meyve suyuna hiç dokunmadım.

Meyve suyunu ikram eden arkadaş durumu fark edince “Bunu sevmediysen başka vereyim” dedi. Ben de “Sevmediğimden değil. Ben ramazan yapıyorum. Yanıma alır, evde içerim” dedim. Ancak öylesine söylediğim ‘ramazan yapıyorum’ lafı salondaki tüm meraklı bakışların bana yönelmesi için yetti. Sınıftaki yegâne Müslüman öğrenci bendim. Diğer bir yabancı öğrenci olan Lena ise Rusya’dan geliyordu. Kuşkusuz birçoğu ramazanın bir şekilde Müslümanlarla ilgili olduğunu biliyordu. Ancak bilgileri bununla sınırlı olmalıydı ki çok geçmeden ramazanla ilgili sorular ile benim bu sorulara verdiğim cevaplara yorumlar birbiri ardına gelmeye başladı.

Sabahtan akşama kadar hiçbir şey yiyip, içemiyorsun öyle mi?
Gerçi kilo vermek için iyiymiş!
Demek sigara bile içilmiyor!

Bir anda ramazan sohbetine dönen dersi baltalamamak için sorulara kısa yanıtlar veriyor, doğrusu daha fazla dikkat çekmek istemiyordum. Son olarak o gün ne zamandan beri yiyip içemediğimi, akşam orucumu ne zaman açabileceğimi dakikasına kadar söyleyerek konuyu kapattım. Derse döndük.

Yapılan sunum ile ilgili tartışmaların iyice alevlendiği bir esnada çaprazımda oturan Lena kitaplarını ve defterini masada bırakıp, çantasını alarak sınıftan çıktı. Sanırım tuvalete gidecekti. Biz ise derse devam ettik.

Dersin son yirmi dakikasına girmiştik ki seminer salonunun büyük ahşap kapısı kendiliğinden açıldı. Kapı ardına kadar açılmasına rağmen her ne hikmetse içeri giren olmamıştı. Neden sonra Lena elinde kocaman bir karton olduğu hâlde kapı aralığında gözüktü. Hocanın, öğrencilerin şaşkın bakışları arasında, dikkatli adımlarla ilerleyen Lena sonunda önümde durdu. Üzerinde yiyecek ve içeceklerin bulunduğu kartonu bir çocuğun önüne doğum günü pastası koyar gibi özenle masaya koyan Lena ardından şöyle dedi:

Sanırım, artık şimdi yiyebilirsin!

Afallamıştım. Lena ise profesörün şaşkınlığı, diğer öğrencilerin ‘wooow’ tezahüratları arasında “Hadi yesene!” diyordu. İnanılır gibi değildi. Lena sınıftan meğer bana bir jest yapmak için çıkmıştı. Bulduğu bir kartonu tepsi yaparak kâğıt bardak içinde kantinden aldığı hazır çorbayı, puding ve keki, bir şişe suyu üzerine yerleştirmiş; yemek için çantasında getirdiği küçük bir muzu da menüye ekleyerek bana bir iftar sofrası hazırlamıştı. Sevinçten ağlamaklı olmuş, konuşamıyordum. Lena’nın jesti bir serenat kadar güzel, yüzündeki gülümseme kadar sıcaktı. Neden sonra kendimi toparlayarak, titreyen sesime hâkim olmaya çalıştım ve “Lena ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Herzlichen Dank” dedim. Ardından da spontane bir ramazan kuralı uydurarak şunları söyledim:

Ramazan ayının size söylemediğim bir kuralı daha var. Biz ‘iftar’ adını verdiğimiz bu anı yalnız değil, mümkün mertebe dostlarla birlikte yaşarız. Dolayısıyla ben bunları siz olmadan yiyemem. Lütfen, beraber yiyelim!

Onay isteyen bakışların kendisine çevrildiği profesör sempatik bir şekilde “Zaten Ünal ramazan yüzünden dersimi bugün yeteri kadar sabote etti. Eğer herkes kabul ediyorsa bir sonraki dersi yirmi dakika fazla yapıp, şimdi partiye devam edelim” dedi.

Sağ olsunlar! Sınıftaki herkes kabul etti. Birkaç ders masasını birleştirdik. Kimi çantasında olanı masaya koydu kimi kantinden kahve ile atıştırmalık bir şeyler alıp geldi. Sonuçta kâğıt bardaktaki sıcak çorbanın bana ayrıldığı, minik bir iftar sofrası çıktı ortaya. Salon dersin ardından boş olduğu için hem yiyip içtik hem de uzun uzun sohbet ettik.