Köprüköy’de savaşan o asker

Yıl 1914. Aylardan Ekim. Osmanlı’nın belini büken büyük felaket kapıdadır. Bir ay önce İtilaf Devletleri’ne savaş ilan eden Devlet-i Aliyye, birçok cephede aynı anda savaşmak zorundadır. Memleketin her yerinden cepheye insan çağrıldığı günlerdir. Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinin Yenişar kasabasından Mustafa oğlu Ali de sürgülü tüfeğini omzuna atar ve askerlik şubesine teslim olur. Komutanları, Ali’yi Kafkasya Cephesi’nde

SAİD GÜL 25 Ocak 2018 BLOG

Yıl 1914. Aylardan Ekim. Osmanlı’nın belini büken büyük felaket kapıdadır. Bir ay önce İtilaf Devletleri’ne savaş ilan eden Devlet-i Aliyye, birçok cephede aynı anda savaşmak zorundadır. Memleketin her yerinden cepheye insan çağrıldığı günlerdir.

Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinin Yenişar kasabasından Mustafa oğlu Ali de sürgülü tüfeğini omzuna atar ve askerlik şubesine teslim olur. Komutanları, Ali’yi Kafkasya Cephesi’nde savaşacak olan 3. Ordu’ya dahil eder. Ali’yi, kasabasından bin 500 km uzakta Rus ve Ermeni taarruzunu püskürtecek olmanın heyecanı sarar.

Ağzından duasını, elinden tespihini düşürmeyen Ali, artık omuzunda da mavzerini taşır. Dua ve zikir dilinden hiç eksik etmediği zırhlardır. Kasabada sülalesine boşuna ‘Dervişoğulları’ dememişlerdir.

39 yaşında vatan müdaafası için düşmüştür yollara. 3. Ordu’nun karargahının bulunduğu Erzurum’a geldiğinde 32. Piyade Tümeni’ne kaydolur. Aralarında Ermeni milislerin de olduğu Rusların Kafkasya Ordusu’yla o günlerde Köprüköy mevkiinde göğüs göğüse çarpışacaktır.

Kasım ayının başlarında soğuk iliklerine kadar işler Ali’nin. Üzerinde sadece bir hırkası ve başında bir serpuşu vardır. Fakat kutsal olan vatan topraklarının can siperine savunması ayrı bir heyecan verir kendisine. Keskin soğuğa rağmen bu duygu içini ısıtır askerimizin. Geride bıraktığı çiçeği burnundaki eşi Ismahan’ı, 3 yaşındaki oğlu Osman’ı ve dünyaya yeni gözlerini açacak olan Mustafa’sını bırakıp sancak altına gelmiştir.

Aynı günler 3. Ordu’ya giyimleri ve konuşmaları biraz farklı askerler de gelir. Ali, onları başta biraz garipser. Çoğu süvari olan bu askerler Kürt Aşiret Alayı’na mensupturlar. Ali’nin en çok dikkatini çeken, orduya vaizlik yapan ve at üzerinde etrafındakilere yazı yazdıran kişidir.

Orduya irad ettiği vaazlar gözlerini doldurur ve duygulandırır Yenişarlı askerimizi. Ferîk-i Evvel (Orgeneral) Hasan İzzet Paşa’nın taarruz emrini verdiği 11 Kasım 1914 Çarşamba günü, ‘şehit olacağım’ duygusuyla, at üzerindeki bu gizemli askerle tanışmanın yollarını arar. Gözleriyle hep onu süzer. Fakat nafile.

O gün ‘Allah allah‘ nidalarıyla ateş hattına atılan askerlerimizden 9 bin nefer bu savaşta şahadet şerbetini içer. 3 bin esirin verildiği harp meydanından, bölge aşiretlerinden gelen 2 bin 800 asker, ailelerini koruma bahanesiyle köylerine dönerek cepheyi sahipsiz bırakırlar. Kürt süvari onları ikna edemez. Buna rağmen Ruslar bu savaşta gözle görülür bir başarı elde edemezler. 40 bin kayıp Rus komutan Berhmann’ı derinden sarsmıştır.

Askerlerimiz, bu toprak için toprağa düştüğünde, komutanları şehitlerimizin kimliklerini tespit etmeye başlarlar. Verilen 9 bin şehidin arasında Yenişar’lı Dervişoğulları’ndan Mustafa oğlu Ali de vardır.

Mavzerine sımsıkı sarılmış ve adeta ‘Bu silah benim namusumdur’ dercesine sahip çıkmıştır ona. Cephe arkadaşlarından 60 bin nefer birkaç hafta sonra tarihimizin en trajik vakalarından olan Sarıkamış’ta soğuktan donarak şehit düşeceklerdir.

Askerimiz oracıkta defnedilirken, şehit düşmeden önce bir türlü tanışamadığı 3. Ordu vaizi Kürt süvari de vatan müdaafası için Van’ın Gevaş ilçesine gider. Kürt asker, on iki sene sonra Bitlis’te  inzivaya çekildiği bir esnada, hakkında çıkartılan suçlamalardan dolayı Isparta’nın kuş uçmaz kervan geçmez Barla köyüne sürgün edilir.

Burada asrın hastalıklarına reçete hükmündeki Risale-i Nur’ları yazmaya başladığında, kendisiyle tanışamadan Hakk’ın rahmetine kavuşan Mustafa oğlu Ali’nin doğduğu ve yetimlerini bıraktığı kasabasına çok yakındır. Kaderin cilvesine bakın ki, maşuk aşığının diyarındadır. Nihayet yazılan Risale’ler Yenişar kasabasında da hüsn-ü kabul görür.

İşte Köprüköy mevkiinde tam 104 sene önce Nur’ların müellifi üstad Bediüzzaman Said Nursi’yle aynı cephede omuz omuza çarpışan, onun vaazlarıyla aşka gelen, fakat onunla hiç tanışamadan şehit düşen askerimiz Dervişoğlu Ali, benim Erzurum topraklarına emanet ettiğim özbeöz büyükdedemdir. Ruhu şad olsun.