İnsanın anlam arayışı

İlkokul çağlarında arkadaşlarıma söylediklerimin bana karşı kullanılması beni incitmişti mesela. Dağ başında bir evde yaşamak hayalim vardı bir dönem. İstenmediğim yerde durmak istemem, demiştim. 40 yaşlarımda “marifet iltifata tabidir” sözünü duymuştum. Duymuştum dedim ama belki de bu söz yaşadığım hadiseler ile birlikte düşünce dünyamda can bulmuştu o an. Ancak hala iltifatı öncelikleyebildiğimi söyleyemem. Sürekli öğrendiğimi

SEDAT İLHAN 07 Temmuz 2021 BLOG

İlkokul çağlarında arkadaşlarıma söylediklerimin bana karşı kullanılması beni incitmişti mesela. Dağ başında bir evde yaşamak hayalim vardı bir dönem. İstenmediğim yerde durmak istemem, demiştim. 40 yaşlarımda “marifet iltifata tabidir” sözünü duymuştum.

Duymuştum dedim ama belki de bu söz yaşadığım hadiseler ile birlikte düşünce dünyamda can bulmuştu o an. Ancak hala iltifatı öncelikleyebildiğimi söyleyemem. Sürekli öğrendiğimi sanıyorum ama insan nedir sorusuna bulduğum cevapları özümseyebilmiş değilim henüz.

Yakın bir zamanda bir psikoterapist ile görüşmemde insanı anlamak istediğimi belirtmiştim. Gitmemin en temel nedeni de bu idi aslında, düşüncelerimi bilen birisi ile ele almak istiyordum. Bir tecrübesini aktardı bana. Uzun süre ceza almış bir mahkum ile terapi görüşmesi yapmış. Konu insan. Planlanan 20 seans tamamlandığında yeni bir plan yapmak istememiş mahkum, yoruldum demiş, insanı düşünmekten yoruldum. Psikoterapisti zorladım biraz, konu açmak istedim, neden dedim, sorularımı sormaya çalıştım. Girmedi konuya. Herkes dengesini bir şekilde kurdu ise problem yok, diyerek geçiştirdi…

Aslında insanın anlam arayışı insanlık tarihi kadar eskidir. Bir gün dostuma seyrettiğim bir videodan notlar aktarmıştım. MÖ 400 yıllarına dayanan Stoa felsefesinden düşünce dünyamıza işaretler vardı videoda. Şol gök kubbede söylenmedik bir şey yok, demişti dostum ve bu dahi bana bir ışık olmuştu.

İnsanlık tarihine eser bırakmış felsefecilerin hayatları incelendiğinde pek çoğunun ciddi psikolojik problemleri olduğu görülür. Bunun nedenini sadece anlam arayışlarına vermek insafsızlık olur.

Öncelikle mevcut handikaplarımızla realitelerimizi elde etmeye çalıştığımızın farkında olmalı. Freud’un aile hayatı hakkındaki görüşlerinde, kızı ile var olduğu söylenen ilişkisinin izlerini görmek mümkün.  Veya Tolstoy’un kendi tesbitiyle, işçi hakları konusundaki söylemleri, devlette görev almasıyla ikinci plana itiliverir.

Bilmek acıtır, bütün bilmeler daha fazla bilgiye ihtiyacımızı gösterir çünkü. Gerçekten bilmeye çalışanlar için böyledir tabii ki bu. Bilgiyi bir makam elde etme, geçim sağlama aracı olarak görenler için durum farklı olabilir. Bilmeleri ile elde ettikleri imkanların verdiği tatmin hissi mutlulukları için bir referans olabilir böyleleri için. Oysa bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir, diyen Sokrates mutsuz mudur veya bilmenin ötesinde olan bilinmez ne ola ki ?

İnsanı bilmek daha fazla acıtır. Çünkü insanı bilmek sonsuzluk okyanusunda yelken sürmektir bir anlamda. Ve bilirsin ama bilmenin işe yaramadığını görürsün. Maddi alemde hadiseleri açıklayan basit ve değişmez formüller olduğu gibi manevi alemin de kuralları mevcuttur. İnsanlar yaşayarak öğrenirler mesela, her insan kendisi yaşamalı öğrenmek için. Öğrenmek esas olmalı hayatımız boyunca. Öğretmek ve öğrenmek, ikisi bir arada mümkün olmuyor. Öğretmeyi tercih ettiğimizde, öğrenmemiz de öğrenci bulmamız da imkansızlık derecesinde zor.

İnsanın anlam arayışı hayat boyu süren bir serüven, yapayalnız girilen, sadece kendimiz için. Sadece sorularımıza cevaplar aramalı. Her yaşanılan hadiseyi yeni sorular, cevaplar için fırsat bilmeli. Bilgimizin, tecrübelerimizin bize ait realiteler olduğunun farkındalığı ile.

İnsan nedir sorusuna cevap bulmamız gereken bir varlığız belki de. Ve bu cevabı sadece kendimiz için, kendimize özel, kendi gayretlerimizle bilmelerimizin ötesinde bulabiliriz. “Bilen söylemez, söyleyen bilmez” demişler çünkü.

ÖNE ÇIKANLAR