İdeal ufku yakalamak için neler tavsiye edersiniz?

Zaten bir hadis de bu hususu izah eder. Üç haslet vardır. Bunlar kimde bulunursa, o insan imanın tadını tatmıştır: Allah ve Resûlü’nün her şeyin üstünde sevilmesi, insanlara Allah’tan ötürü muhabbet duyulması ve imanı bulduktan sonra yeniden küfre dönüşün ateşe atılıyor gibi kerih görülmesi. Sen “âşık” olacaksın Allah ve Resûlü “mâşuk” olacak. İnsanları sadece Allah için

EKREM ERDEM 31 Aralık 2021 BLOG

Zaten bir hadis de bu hususu izah eder. Üç haslet vardır. Bunlar kimde bulunursa, o insan imanın tadını tatmıştır: Allah ve Resûlü’nün her şeyin üstünde sevilmesi, insanlara Allah’tan ötürü muhabbet duyulması ve imanı bulduktan sonra yeniden küfre dönüşün ateşe atılıyor gibi kerih görülmesi. Sen “âşık” olacaksın Allah ve Resûlü “mâşuk” olacak. İnsanları sadece Allah için seveceksin. Bunlar meselenin müsbet yönüdür.

Bir de meselenin menfi yönü var ki, o da küfür ve küfran yoluna karşı bir tavır belirlemenin gerekli olduğudur. Evet, hakikî mü’min iman sevgisi kadar dalâlet yoluna girmemede kararlı ve gerilimi tam olmalıdır ki, kendi olarak kalabilsin. Ne var ki gerilimi muhafaza etmek, elde etmekten çok daha zordur. Onun içindir ki bu mevzuda sebat ve azim birer ön şarttır. Gerilim yer yer ünsiyet ve ülfetle gevşeyebilir. Davaya karşı bir alışkanlık olur. Bazen de araya bencillik, hırs, tamâ, makam sevgisi, rahat ve rehavet düşkünlüğü gibi şeyler girer, hizmet aşk ve şevkini söndürür, ruhu yozlaştırır ve iradeyi de felç eder. Bir devre gece gündüz demeden hak davası uğruna koşup duran biri, daha sonra her arandığında ayrı bir bahane ile hizmetten kaçıyorsa, gerilim gevşemiş ve o da kokuşmaya yüz tutmuş demektir. Hâlbuki çok ciddî bir metafizik gerilim isteyen böyle bir mevzu, gerilimini kaybetmiş insanlarla tahakkuk ettirilemez.
İmanla kanatlanmış mü’minler, her mevzuda olduğu gibi, metafizik gerilim ve aksiyon hususunda da çok dikkatlidirler. İçlerinde, alnından öpülmeye lâyık niceleri vardır ki, her an arkadaşlarına misal teşkil edecek şekilde metafizik gerilim örnekleri vermektedirler. Hatta bunlardan birisini hiç unutamıyorum. Bir gün kendisine “İki-üç gece evde kal da şu işi yapıver.” demiştim. Verdiği cevap aynen şu olmuştu: “Salih amel adına yapmaya azmettiğim şu son işten sonra ben hiç evimde kalamıyorum ki…”

İşte bu gerilimin gevşememesi gerekir. Biz, Resûlullah’a ve O’nun güzide dostlarına ancak bu gerilimle ulaşabiliriz. Hekimler bazı rahatsızlıklarımıza karşı bize bir kısım tavsiyelerde bulunur ve bu tavsiyelere kayıtsız şartsız itaat etmemizi isterler. Hoşlanmasak bile onların verdikleri hapları yutar, iğneleri vurdururuz. İşte en az maddî hastalıklarımıza gösterdiğimiz bu hassasiyet ölçüsünde, bu meselenin hekimlerinin sözlerine uymakta da hassasiyet gösterilmesi lâzımdır. Ta ki, gerilim muhafaza edilmiş olsun. Şimdi de mevzu ile alâkalı tavsiye edilebilecek bazı hususları arz etmeye çalışalım:

Birincisi: Yalnız kalmamaktır. Sürüden ayrılanı kurt yer. Topluluktan ayrı kalan, arkadaş ve dostlarından uzaklaşan bir kişinin akıbeti de nefis ve şeytan tarafından parçalanıp yutulmak olur. Önceleri kendi yapamadığına hayıflanmakla işe başlar. Bu esasen iyidir ancak yeterli değildir ve devamlılık arz etmez. Sonra arkadaşlarının yaptıklarını hafife almaya; derken, basamak basamak ilerleyen bu tavrıyla en sonunda bütünüyle, dava düşünce mefkûresini inkâra ve yapılan işlerin lüzumsuzluğunu iddiaya başlar. İşte mahvolmaya namzet bir zavallı. İlk başta onu bu hâle getiren yalnızlık ve topluluktan uzak kalış hemen telâfi edilmedikçe onun bu kötü akıbetten kurtulması düşünülemez. Öyleyse böyle bir neticeye götürmesi muhtemel kapılar, ta baştan kapalı tutulmalıdır.

İkincisi: Bilgi ve mârifet plânında daima bir yenilenme yolları araştırılmalı ve bu hususta ısrarlı olunmalıdır. Allah (celle celâluhu) kâinatı bir kitap gibi önümüze sermiş, sonra da bunları bizlere talim edecek kitap ve peygamberler göndermiştir. Daha sonra yetişen binlerce evliyâ, asfiyâ ve âlimler, hep aynı hale etrafında pervâz etmiş, istidat, kabiliyet ve meşreplerinin renk ve durumuna göre, her iki kitabı şerhe koyulmuşlar ve bir arı gibi çiçekten çiçeğe kona kalka nice mârifet peteğinde şifa dolu bal hüzmelerine iştirak etmişlerdir. Bütün bu olup bitenler bir gaye ve hedefe bağlı olarak ilâhî hikmetin muktezası şeklinde değerlendirilip ihtimamla mütalâa edilmelidir ki, ilâhî hikmete uygun bir karşılıkta bulunduğumuzdan söz edebilelim. Bu fıtrî seyre ayak uyduramayan ve kâinatta her an meydana gelen teceddüt ve yenilenmeye mârifet adına iştirak edip aynı kanaviçeyi dokuyamayan bir insan, yavaş yavaş bilgi planında hayatiyetini kaybeder ve beklenmeyen bir hızla kokuşma devresine giriverir. Derken bir müddet sonra da işe yaramaz hâle gelir.
Üçüncüsü: Râbıta-i mevt, dediğimiz daima ölümü düşünme de gerilimimizi muhafazada önemli faktörlerden biridir. Ölmeden evvel ölme, hakikî hayata ermenin bir başka adıdır. Bizi bitirip tüketen tûl-i emeller, ancak, ölümle kesilip atılabilir. Hele, bütün dostların kabrin öbür tarafında bizi bekledikleri düşüncesi, hele gerçek saadet ve bahtiyarlığın, kabir koridorunun öbür ucunda bulunduğu inancı…

Zaten bir dava adamının idealini süsleyen en son nokta ve ufuk mefkûre, yârâna kavuşup onlarla beraber Cennet ve Cemalullah’ı müşâhede değil midir? Öyleyse bizi o neticeye götürücü yolda bizler de birer küheylan kesilmeli ve çatlayıncaya kadar da durup dinlenmeden yolumuza devam etmeliyiz.
Evet, bir küheylan gibi… Çünkü o yorulma bilmez, mazeret ileri sürmez. Dermanının bitim noktasına kadar koşar, çatlar ve ölür. Ancak ona ölüm mazeret olur. Bu yönüyle ben atı çok severim. Ve her dava adamının ona benzemesini isterim.

Dördüncüsü: Kendimize, mutlaka, bizi ikaz edecek ve bizde bir gevşeme müşâhede ettiğinde hayırhâhlık yapacak bir arkadaş seçmeliyiz. Bu da, yollardan biridir. İlk bakışta böyle bir şey nefsimize ağır gelebilir, ancak, dinî hayatımız adına çok mühim ve müspet neticeler doğuracağı şüphesizdir.
İyi dost Hızır çeşmesi gibidir. Kendinizde biraz gevşeklik ve kalbinizde biraz sarsıntı, hatta heyecansızlık hisseder etmez hemen ona koşup “Bana bir şeyler anlat!” deyin ve derdinizi söyleyin ve hiç şüpheniz olmasın ki, böyle bir dost sizi elinizden tutacak, hayatın çeşitli girdap ve labirentlerinden geçirecek ve yeniden aydınlık iklime kavuşturacaktır. Zâhiren onun sözlerinde bir ekşilik ve iç burkuntusu duyabilirsiniz; fakat mühim olan işin neticesidir. İlk neşter darbesine katlandıktan sonra, her an onun yüz misli size ızdırap veren yaraların sancılarından kurtulacak ve dinen ızdırabınız bir cihetle ruhanî bir zevkle yer değiştirecektir. Ben şahsen bir devrede önüme oturmuş ve benden ders okumuş bir arkadaşıma bu mevzuda birçok defa müracaat ettim. O da kendine göre bana bir şeyler söyledi. Hiç zarar görmedim, aksine istifade ettim ve yararlandım.

Sizin de aynı çareye başvurmanıza bir mâni yoktur. Yeter ki mesele hasbîlik çerçevesinde ele alınmış olsun.

Beşincisi: Ecdadımız, işleyen demirin pas tutmayacağını en veciz ve en tonlu keyfiyetiyle ifade etmişler ve “İşleyen demir pas tutmaz.” demişlerdir. Aynı ifade hizmet insanı için de geçerlidir. Onun içindir ki gerilimi muhafazanın başka bir yolu olarak da bu mevzuun ele alınmasında yarar görüyoruz.
Psikolojik olarak insan, içinde bulunduğu işle daha yakından alâkadardır. Diğerlerinin yaptığı şeyler, kendi yaptığından mühim olsa da onu dolayısıyla ilgilendirir. İşte insandaki bu zaafı iyi kullanmak gerekir. Her mü’minin, dine ve millete hizmet etmeye ait bir meselenin ucundan tutarak işe sahip çıkması ve bunun yaygın hâle getirilmesi, terki caiz olmayan bir zarurettir.
Baştan beri saydığımız maddeler tatbik edildiği müddetçe -inşâallah- bizde gökkuşağı gibi bir gerilim meydana gelecek ve bizler de birer aksiyoner dava adamı olma ufkuna ereceğiz.

* * *
Editör: EKREM ERDEM