Her uyku küçük bir ölümdür

Güne şükür ile başlamak, güzellikleri ummak, dilemek, yaşamak isteğini belirtmek; adeta olumsuzlukları kendimizden otomatik olarak uzak tutmaktır. İyi düşünür ve iyi şeyler diler ve yine kendimizce iyi şeyler yapmayı arzu edip buna gayret edersek, olumsuzlukları kapıdan içeriye almamış oluruz. Oysa uykuya karamsar yatıyoruz ve haliyle güne de karamsar başlıyoruz. Bu karamsarlık ilk andan itibaren, yani

REMZİ KAPTAN 27 Mart 2020 BLOG

Güne şükür ile başlamak, güzellikleri ummak, dilemek, yaşamak isteğini belirtmek; adeta olumsuzlukları kendimizden otomatik olarak uzak tutmaktır. İyi düşünür ve iyi şeyler diler ve yine kendimizce iyi şeyler yapmayı arzu edip buna gayret edersek, olumsuzlukları kapıdan içeriye almamış oluruz.

Oysa uykuya karamsar yatıyoruz ve haliyle güne de karamsar başlıyoruz. Bu karamsarlık ilk andan itibaren, yani gözümüzü açar açmaz bizi sarmalıyor ve akşama dek devam ediyor. Bende sabah hemen uyanır uyanmaz gülen, yataktan fırlayıp banyo aynasının karşısında şarkı söyleyen tiplerden değilim.

Sanırım bir çok kimsede benim gibidir. Kendimize gelmemiz için, uyku mahmurluğunu atlatabilmek için biraz zamana ihtiyacımız var. Fakat buna rağmen yinede zamanın da kalkabilir, güne umut ile başlayabilir ve şükür ederek, iyi yaşamaya gayret etmiş olmanın tatminkarlığı ile günümüzü geçirebiliriz.

Bu tatminkarlık bizim rahat ve huzurlu bir uyku uyumamızı sağlar. Ama dünyayı başımıza dar edersek, zindan gibi görürsek dünyayı, bu durumda güne umutlu başlayamayız. Oysa -belki çok klişe ve klasik bir önerme olacak ancak gerçekliği öyle güzel ki- hangi günü görmedik ki sabah olmamış?

Hangi gece sonsuza dek sürmüş ve güneş bulutlu olsa dahi aydınlatmamış dünyayı? Aydınlanan sadece dünya değil, gönlümüzde aydınlansın, huzura ve refaha kavuşsun. Bunu dileyelim, dilemek ve istemek ilk adımdır.

Böylesi bir bilinçle, anlayışla güne/günlere başladığımızda yaşamımız daha verimli olacaktır. Yine trafikte takılacak, yine çok çalışmayan ve işi başımıza yıkmak isteyen iş arkadaşlarımız olacak ve daha gün içerisinde başka başka olumsuzluklar olacaktır.

Bütün bunlara farkındalıkla bakarsak, bakabilmeye çalışırsak, işte o zaman emin olun bir sıfır öne geçmiş oluruz. Yani zorlukların, sıkıntıların, açmazların olması hayatın bir gerçeği. Ve bizler aslında özümüzde gerçeklere uygun şekilde dizayn edilmiş varlıklarız.

Yani gerçeklere uyum sağlayabilen, gerçekleri kabullenip ona göre çözümler geliştiren varlıklarız. O halde, madem bu gerçekliğimiz, bizler neden elimizden geleni sonuna dek yapmayalım. Yenilgilerimiz olmuştur, olacaktır da ve bu kaçınılmazdır da.

Mesele yenilmek, mesele aldatılmak, mesele karşımızdakilerin anlayışsızlıkları değildir. Mesele, bütün bunlara rağmen, bunların bilincinde olarak yeniden ayağa kalkmak ve kaldığımız yerden devam etmektir.

Bıkmadan, usanmadan, pes etmeden, aman dilemeden ve en güzelini, doğrusunu yapmak, yaşamak ve yaşatmak.. işte mesele budur. Bir an dahi inancını yitirmeden, güvenmekten vazgeçmeden…

Şu sonsuz kainatta varsak, varlığımızın bilincindeysek; bizimle aynı değerleri paylaşmış olan sayısız erenler hiç bir şeyin tesadüfü olmadığına iman etmiş ve her şeyin yerli yerinde olduğuna kanaat getirmişlerse…. O halde bizlerde elimizden geleni yapacak, irademiz dışında olanlara saygı duyacak, kabullenecek ve öylece yolumuza devam edeceğiz.

Sabahın bir sahibi var, doğan günün, esen yelin. Bunlar sadece fiziğin kanunu olamaz, nizam var, düzen var. O nizam ve düzen bizlerin içinde de var. Görmesek de, elle tutulur olmasa da, farkında olmasakda var. Yani erenlerimizin deyimiyle, Hakk’ın yaratmış olduğu her şey yerli yerinde. O halde bu yerindelikte bizlerde varız. Varlığımız bu noktada daimi şükür vesilesidir. Varız, yerimiz var ve bu bizi değerli, özel kılar.

Özeliz, değerliyiz ama neden bu bizlerin hayatına yansımıyor?

İşte aşmak istediğimiz noktada budur, bunun hayatımıza yansımasını sağlamaktır. Bunun için diyoruz ya, elimizden geleni yapacak, gelmeyeni yani irademiz dışında olanı ise kabullenecek ve çabamızı sürdürmeye, yeni yollar ve yöntemlerle mücadelemizi vermeye devam etmeliyiz diye.

Kendimize inanarak, güvenerek, değer vererek varlığımıza, anlam katarak yaşadığımız her ana, her nefes alış verişe, her adım atışa…

Gökyüzünün sonsuz maviliğine bakmayı bile adeta mucize sayarak, sayısız yıldızı ilk defa görüyormuşcasına heyecanlanarak, yağmurda yürürken yağmur tanelerinin saçlarımızdan yüzümüze damlamasını duyumsayarak…

Dünyanın tüm başarılarına doymuşcasına ama diğer yandan o Hakk’ın sonsuzluk deryasından bir damlaya bile sayısız kalp atışıyla heyecan duyarak…

Yaşamak, var olmak… Hakk deryasının sonsuzluğunda damla olmak, bütünleşmek o sonsuzlukla… Bu aşk ve ikrarla dara durup dua edelim. Ya Hakk; Senden gelen cefaya da, sefaya da eyvallah. Yunus erenlerin buyurduğu gibi: ne varlığa sevinirim, ne yokluğa üzülürüm. Senin varlığın, senin hoşnutluğun benim için kafidir, yeterlidir. Yüreğimden aşkın, sevgin, ikrarın eksilmesin. Sonsuz denizinde damla olmayı nasip kıl.

Ya Hakk; yolundan şaşırmayan, kendini bilenlerden, arınmışlığa ulaşmış, huzuru dilemiş ve ermiş olanlardan eyle.

Sonsuz gerçekliğin demine Allah, eyvallah.

Not: Bu yazı ‘Kırk Gün’ adlı kitabımdan alınmıştır

ÖNE ÇIKANLAR