Haklı olmanın hakkını vermeli

En küçükten en büyüğe kadar her şeyde bulunan ve birbirini hatırlatan, destekleyen, tasdik eden düzenin, intizamın, hassas dengelerin tesadüfler ile açıklanamayacağını ve bu nedenle Allah’ın varlığını gösterdiğini söyledi bir tanesi. Yok, dedi diğeri, belki Allah değildir, çok gelişmiş bir bilgisayardır. İşte o bilgisayar dediğin şey Allah’tır, cevabı ve bu cevabın şaşkınlığı ile son bulmuştu video.

SEDAT İLHAN 12 Eylül 2021 BLOG

En küçükten en büyüğe kadar her şeyde bulunan ve birbirini hatırlatan, destekleyen, tasdik eden düzenin, intizamın, hassas dengelerin tesadüfler ile açıklanamayacağını ve bu nedenle Allah’ın varlığını gösterdiğini söyledi bir tanesi. Yok, dedi diğeri, belki Allah değildir, çok gelişmiş bir bilgisayardır. İşte o bilgisayar dediğin şey Allah’tır, cevabı ve bu cevabın şaşkınlığı ile son bulmuştu video.

Kendisini ateist olarak niteleyen bir arkadaş ile uzun süre yolculuk etmiştim. Prensip sahibi idi, inanç konusunda tartışmaya girmem, diyordu. Söylemlerinin arasında bir şey vardı ki onun inancını, arayışını, cevap bulmak konusunda acele etmediği sorularını göstermekte idi.

İnanç, hayatımızı dengeli, kaliteli, huzurlu yaşayabilmek için ihtiyacımız olan en önemli değerlerden birisi. Bence dünyada inanmayan insan yoktur. Ancak inanan insan var mıdır, bilemem. Bu konuda tartışmak, herhangi bir kişiyi itham etmek değildir niyetim. Kendimce, kendi düşünce dünyamda dengelerimi kurabilmek üzere tefekkür etmekteyim.

Herhangi bir konuda filmler seyrederim, mesela 2. Dünya Savaşı. Almanları esas alarak çekilmiş belgeseller üzer beni, sanki yenilen benim. Rusları esas alarak çekilmiş olanlar ise Almanlara karşı savaşa çeker beni. Filmlerde başrol kime verilmiş ise sonuçta onun kazanması içimi rahatlatır. Oysa rolün önemi yok mudur? Hırsız, katil, zalim olmasına rağmen onunla bütünleşmem ne ile açıklanabilir? Bu aldanmışlığım sadece filmlerle sınırlı kalıyorsa çok şey kaybetmeyebilirim. Ancak hayatın içinde devam eden bir zaafım ise bu, vay halime… Belki de bu duygu sadece bana aittir. Senaryoda kaybediyor olabilirim kendimi.

Din kitlelerin afyonudur, der Karl Marks. Bir anlamda doğrudur bu, onun kast ettiği anlamda olmasa bile. İnsanlığın pek çok problemi olmuştur ve olacaktır da. Hepsinin merkezinde din olduğu gibi bir algı vardır. Sanki insanlar din adına hayatlarını darmadağınık ediyorlar, mutlu olamıyorlar. Dini bir malzeme olarak kullanmak mıdır bu, yoksa bazı yanlış anlamaların sonucu mudur veya atlanan başka kriterler mi vardır?

Karl Marks’ın insana bakarak gördüğü kriter, Efendimiz SAV‘ın „insanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar“ sözü ile daha bir gerçekçi ifade edilmektedir. Demek istemem odur ki, din adına savaş yoktur, olmamıştır. Ancak insanları din adına bir araya toplamak çok kolaydır. İnsanların bir araya gelme nedenlerinin en başında din, inanç birliği bulunmaktadır. Bir araya gelebilen tüm insanların en temel motivasyon kaynağı inançtır, idealdir. İnsanların din adına, dini referanslar ile bir araya gelmeleri normaldir. Ama böyle bir olguya dayanarak diğerlerini dışlamaları, hakir görmeleri anlamsız, faydasız, tutarsız. Kaosa giden yoldur hatta.

Allah’ın varlığına delil olarak dünyamızda, kainatta mevcut olan düzeni gösteririz öncelikle. Allah var ise sonsuz kudret sahibi olmalı yani. Buna karşılık diğerleri ile düşman olduğumuzda, herhangi bir şeye ihtiyacı olmayan bir varlığın rızasını kazanmayı ummak??? nasıl açıklanabilir?

Düşmanlık güç sahibi olamamanın bir göstergesidir. Söylenecek sözün bittiğinin işaretidir. Maddi ve manevi belirli bir gelişmişlik düzeyi aşıldı ise eğer, herkes dosttur zaten. Gücü elinde bulunduranın zor kullanması, insanları münafıklaştırır sadece. Böyle bir ortamda temsil, tebliğden söz edilemez ki.

Aslolan, muhataplarımızın sadece inandım demesi olamaz. Kimin neye inandığını kimse bilemez çünkü. Mümkün olsa öncelikle kendimizinkini ölçebilsek. Herhangi birisi ile yoldaşlık yapmaya karar verirken yalnızca imanına bakıyor olamayız. Veya inanç sistemlerimiz birbirimize, toplum hayatımıza ne ifade ediyor, etmeli?

Sanki bir uyku hali var üzerimizde, din soslu. Kendimize ait fikirlerimizi, din adına anlam giydirerek başkalarının kabulüne sunmak, işimize geldiğince bazılarını Cennet’in bahçelerine veya Cehennem’in çukurlarına göndermek ??? Bu yapılan ne vazifemizdir, ne de haddimiz. Velev ki haklı olalım, güzel düşüncelere sahip olalım. Allah’ın muradı bu olamaz. Din adına hareket ettiğimizi sanarak dünyamızı mahvettiğimizin farkına varmalı. Birlikte yaşamak üzere tüm alternatif çözümlerin denendiğinden emin olmalı.

Aslında konu haklı – haksız olmaya gelmiş ise bazı şeyler atlanmış bile olabilir. Bu bir sondur, suç ile mücadele gerektiğince önceliklenemediğinde gelinen bir son. Yaptıklarımız nedeni ile kulların eline bakmak hali veya, beklenti. Güzelliklerin her şeye rağmen gösterilememesi durumu, kazanma kuşağında kaybetmek gibi.

Veya haklı olmanın hakkını vermeli. Aslolan haklı olmak değildir belki de. Haklı olmak Hakk’ın hükmüne razı olmak ile anlamlıdır çünkü…