Gölge adam

Adam merdivenlerden iniyor. Ortam aydınlık ama kendisi gölge gibi görünüyor. Bir eli sanki cebinde, diğer eliyle duvara tutunmuş. Fotoğraftaki verilerden yola çıkarak bir hikâye uyduralım. Ama önce karar vermemiz gerekiyor. Adam başkasının mekanından mı çıkıyor yoksa kendininkinden mi? Ayrılışı bir kaçış mı? Yakalanmamak için mi acele ediyor yoksa birini mi kovalıyor? Kaçıyorsa işlediği suçun dehşetini

ASBURCE DEMİRCİ 10 Ocak 2023 BLOG

Adam merdivenlerden iniyor. Ortam aydınlık ama kendisi gölge gibi görünüyor. Bir eli sanki cebinde, diğer eliyle duvara tutunmuş.

Fotoğraftaki verilerden yola çıkarak bir hikâye uyduralım. Ama önce karar vermemiz gerekiyor.

  • Adam başkasının mekanından mı çıkıyor yoksa kendininkinden mi?
  • Ayrılışı bir kaçış mı?
  • Yakalanmamak için mi acele ediyor yoksa birini mi kovalıyor?
  • Kaçıyorsa işlediği suçun dehşetini mi yaşıyor?
  • Ne bileyim çağdaş bir Raskolnikov olabilir mi?
  • Minik baltasını ceketinin kolunda mı taşıyor?
  • Kimi neden öldürdü, kimden ne çaldı?
  • Casus mudur acaba?
  • Kovalıyorsa bir intikamın mı peşinde?
  • Yoksa onu terkeden sevgisiline “dön bana” demeye mi hazırlanıyor?
  • Severek terkeden o da “kararımdan cayarım” diye mi acele
    ediyor?
  • Bir hastalık, kaza veya ölüm haberi aldığı için mi varlığı aniden gölgeleşti?
  • Yukarıdan aşağı inmesi illa mekandan ayrıldığını mı gösterir?

Belki alt komşusuna, belki aynı binanın yan blokuna geçiyordur. Geçelim bütün bu olasılıkları, hareketinin onu denklanşör karşısında gölgeye dönüştürmesine odaklanalım. Bu, adamın dışı değil belki de içinin fotoğrafıdır. Şöyle ki; adamın hayatında her şey yerli yerindedir. Karşılanmayan bir fiziksel ya da duygusal ihtiyacı yoktur.

Vardır aslında da yokmuş gibi gelir ona. Daha doğrusu varlıkla yokluk kaynaşmış ve belirsizleşmiştir. Öylesine uyumlu, öylesine telaşsız yaşamaktadır. Gelgelim hisleri donmuştur. “Mutlu musun?” diye sorsalar bilmediğini söyler. “Mutsuz musun, neyin var?” sorusunun cevabı da aynıdır: Bilmiyorum. Ne geçmişi hatırlamak ister, ne de geleceğe dair hayal kurar. Başkalarının acı veya tatlı haberleri tenine değip geçer.

Hiç bir şey iz bırakmaz zihninde. Duygu yelpazesi açıkmış gibi görünür, kapalıdır aslında. Çalışkandır, helal para kazanır, kimseye muhtaç değildir, aksine muhtaçlara yardım fırsatını hiç kaçırmaz. Bulunmak zorunda olduğu ortamlarda ne gerekiyorsa onu yapar ama kalbi sanki hiç orada değilmiş gibi atar. Ağlarken ve gülerken rol yaptığını düşünür, öfkesi de sevgisi de sahteymiş gibi gelir.

Kendisinden başka kimsenin seyretmeyeceği bir filmde seven, dokunan, yürüyen, yemek yiyen, çalışan, okuyan, yorum yapan, yıkanan bir adamı canlandırdı sanısından kurtaramaz kendini. Sanki varlığı bir teneke ile kaplanmıştır. Değen geçer, delinme olmaz. Hiçbir şeyi biriktirmez. Hayır, durumun adını depresyon diye de adlandırmaz.

Tuhaf bir denge halidir bu. Derdi yoktur ki derman arasın. Bana kalırsa gölge adamın merdivenlerden inişi, kendi filminden çıkma zamanını gösteriyor. Uzun zamandır yaşamadığı sahici bir neşeyle köpürüyor. Duvara tutunması unutulmuş bir heyecanın şiddetinden yıkılmamak için. Gizli kameralar stop diyecek biraz sonra.

Uykuya benzeyen bir ömür sonlanacak, başka bir uykuya uyanacak adam. Onu melekler bekliyor kapıda. Ellerinde bir pankart. Üzerinde “Ne varlığa sevindin, ne yokluğa üzüldün. Tebrikler” diye bir not. Derin bir nefes alacak adam. Bu, dünyalılara göre son nefesi olsa da görünmeyen karşılayıcılar ilk nefesi alkışlayacaklar.