Göğün yarılması

Göğün yarılması

“Gök yarıldığı zaman…” âyet-i kerimesini açıklar mısınız? Semada yarılmaya müsait bir tavan mı var? “Gök yarıldığı zaman…” âyetinde, yarılma mânâsına gelen kelime kökünden türemiş “infitâr” kelimesidir.

EKREM ERDEM 08 Aralık 2024 BLOG

Eskiler semayı, lahana kabuğu gibi üst üste katlar şeklinde tasavvur ediyorlardı. Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Miraç mucizesi bahis mevzuu olunca, devrin insanları, lahana kabuğu gibi olan semanın kabuklarının açılıp Allah Resûlü’nün dışarıya çıkamayacağını düşünüyorlardı. O günkü inananlar da bunun böyle olduğunu zannediyorlardı.

Yine o devrin insanları, âyette ifade edilen göğün yarılmasını da aynı Miraç hâdisesinde düşündükleri gibi zannediyorlardı. Onlar ikinci âyet olan, “Yıldızlar parçalanıp etrafa saçıldığı zaman…” (İnfitâr sûresi, 82/2) ifadesini semaya kakılıp çivilenmiş gibi duran yıldızların düşmesi için göğün kabuklarının parçalanması şeklinde anlıyorlardı. Yani kıyamet kopunca, yıldızlar düz bir yüzey hâlinde olan gökten aşağıya doğru dökülecek şeklinde fikir yürütüyorlardı. Yeni astronomiye göre biz, semayı böyle anlamadığımız gibi “infitâr”ı da böyle anlamayız.

Evet biz, göğün yarılmasını modern bilimlerin de açıklamalarıyla başka türlü anlıyoruz. Hazreti Allah, Rahman Sûresi’nin başında ve daha başka yerlerde, gökler ve yer arasında bir denge ve ölçü koyduğunu ferman eder.[1] Şimdilerde meseleyi, ister Newton’un çekim kanunu, ister Einstein’in izafiyet teorisi, isterse başka bir yaklaşımla ele alalım, kâinatta bir ölçü, bir nizam vardır. Artık bugün yerle gök mabeyninde ve cisimler arasında bir münasebetin ve dengenin olduğu kabul edilmektedir. Nitekim Ay’a seyahat yapıldığı zaman bu dengeden istifade edilmiştir. Şimdilerde atmosferin belli tabakalara ayrılmış olması ve her tabakanın kendi içinde belli bir yoğunluğunun bulunması ve buralarda ciddi bir hendesenin hükümfermâ olması sayesinde dünyadan Ay’a ne kadar zamanda ve nasıl gidileceği çok rahatlıkla hesap edilmekte ve bu hesapta da çok az yanılmalar olmaktadır. Zannediyorum günümüz trafik idaresi yeryüzündeki karayollarında bu kadar sıhhatli bir seyr ü sefer sistemi henüz oluşturamamıştır. Bugünün insanları konunun hendesî yönüne vâkıf olunca bu seyr u seyahat da rahatlıkla temin edilebiliyor. İşte bu da yere ve göğe bir muvazenenin, bir mizanın konulmuş olduğuna delâlet eder.

Allah (celle celâluhu), semayı yükseltmiş ve bir mizan vaz’ etmiştir. Semada çekmeler ve itmeler şeklinde belli ölçüler vardır. O, Allah’ın varlığına ve birliğine delâlet eden müthiş havası ve keyfiyetiyle, kıyamete yakınlığı izafî bir zaman içinde infitâr edip yarılacaktır. Bunun mânâsı, işte bu muhteşem kanun ve nizamın bozulup başka bir hâl alması demektir. Mesela, o zaman artık yıldızlar birbirini çekeceği yerde çekmeyecek, belki değişik harikulâde kanunlar içinde çarpışacak, atomik keyfiyetler içinde ciddi parçalanmalar olacak ve bütün zerrât-ı kâinat iyonlaşmaya doğru gidecektir.

Hâlık (yaratan), bu muhteşem kâinatı kurduktan sonra yok edecek ve sonra azametiyle, mekândan münezzeh o Sultan-ı Zîşân (celle celâluhu), “Bugün mülk ve hâkimiyet kimin?” (Mü’min sûresi, 40/16) diyecektir. Bütün nispî mülk sahipleri yok olacak ve cevap olarak da “Mutlak galip, tek hâkim olan Allah’ın!” (Mü’min sûresi, 40/16) denilecektir.

Binaenaleyh “infitâr-ı sema” denildiğinde, göklerin şak şak yarılması, ondaki nizam ve intizamın altüst olması ve mizanın ortadan kalkmasıyla yıldızların sağa sola dağılıp saçılması anlaşılmalıdır. İki tane cismin birbirine temasıyla oluşacak patlama neticesinde meydana gelen dehşetli hâdiseler ve bunun karşısında semaların çarpışması keyfiyeti düşünüldüğü zaman, âyette tasvir edilen hâdisenin nasıl müthiş bir hâdise olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Onun için, Kur’ân’ın da anlattığı şekilde, bu hâdiseler içinde denizler yanar, dağlar yürür ve koca sistemler küçük toz parçaları gibi sağa-sola saçılır ve başka bir hâl olur.

Cenab-ı Hak, mü’min olarak ruhlarımızı kabz edip, bize o dehşetli günleri göstermesin. Âmin!

                                                            * * *

Editör: EKREM ERDEM