Göç, göç oldu…

‘Göç göç oldu göçler yola dizildi’ diye başlayan bir türkü vardı… Bugün de birçok sebepten dolayı insanımız başta Almanya olmak üzere dünyanın dört bir tarafına göç ediyor… Göç ettiği yerlerde tabii ki çok ciddi zorluklarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Muhacirlik elbette ki bugün başlayan bir olay değil. En başta peygamberler olmak üzere bir çok insan

PANORAMA - NEWS 30 Mart 2017

‘Göç göç oldu göçler yola dizildi’ diye başlayan bir türkü vardı… Bugün de birçok sebepten dolayı insanımız başta Almanya olmak üzere dünyanın dört bir tarafına göç ediyor… Göç ettiği yerlerde tabii ki çok ciddi zorluklarla mücadele etmek zorunda kalıyor.

Muhacirlik elbette ki bugün başlayan bir olay değil. En başta peygamberler olmak üzere bir çok insan ve topluluk çeşitli baskı ve siyasi nedenler başta olmak üzere ekonomik nedenler, katliamlar, soykırımlar vs. gibi sebeplerden dolayı öz vatanlarını terk edip başka bir ülkede yaşamak zorunda kalmışlardır.

Bu göçler yaşanırken tarihte ve elbette ki günümüzde çok büyük trajediler yaşanmıştır ve yaşanıyor. Gerek göçten önce ve gerekse göç esnasında çok büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Hz. Peygamber 622 yılında çok sevdiği Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda bırakılmış ve çok çetin ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Medine’ye varmıştır.

Günümüzde de insanlar, özellikle savaş ve politik siyasi baskılar nedeniyle öz vatanlarını terk edip hiç bilmedikleri yerlere ve yurtlara göç etmek zorunda kalıyorlar. Bu göç esnasında kimisi yakınlarını, kimisi yavrularını kimisi de hayatını kaybediyor.

Güvenli bir ülkeye ulaşabilenler, bunların içinden sadece bir avuç şanslı insan olabiliyor. Tabi ki yeni bir ülkeye göç edenler, buralarda çok büyük sorunlarla karşılaşabiliyorlar. Çok azı gidebildikleri ülkelerde tutunabiliyor, geriye kalan kısmı ise daha büyük zorluklarla mücadele ederek yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

Bugün başta Suriye, Irak ve Afganistan olmak üzere birçok ülkeden, daha güvenli ülkelere insanlar çok büyük riskler alarak göç ediyor. Türkiye’den de son zamanlarda kendi ülkesinde kendini güvende göremeyip, şairin deyişiyle ‘Öz yurdunda garip öz yurdunda parya’ durumunda olanlar yaşayabilecekleri yeni bir ülkeye göç etmek zorunda kaldılar ve kalıyorlar…

Bu göçleri hicretleri esnasında gelenlerden dinlediğimiz kadarıyla, çok büyük acılar yaşanıyor. Her şeyini geride bırakmanın hüznü yetmiyormuş gibi o çetin yolculukta evladını, eşini, arkadaşını hatta hayatını kaybedenlerin sayısı oldukça fazla. Yine gelenlerden dinlediğimiz kadarıyla aylarca süren bu çetin ve meşakkatli yolculukta çoğu zaman yiyecek ekmek dahi bulamıyorlar.

En nihayetinde bu çetin yolculuktan sonra hayatını kaybetmeyip sağ salim güvenli bir ülkeye ulaşabilenler, kendileri burada da birçok sorunla karşılaşıyorlar. Bu yeni yurtlarında öncelikle ekonomik anlamda ayakta durmaları gerekiyor.

Çalışabilmeleri için çoğu zaman öncelikle gittikleri ülkelerin dillerini öğrenmeli ve entegrasyon kurslarına katılmaları gerekmektedir. Kısacası her şeylerini geride bırakarak göç ettikleri bu yeni yurtlarında, hiçbir şey kolay olmayacaktır. Hayata yine ve yeniden, sıfırdan başlayarak önce dil öğrenecek, ardından hayatın her kademesinde yer almak için bin bir türlü zorluktan geçmek zorunda kalacaklardır.

Hayata sıfırdan başlayacak olmanın zorluklarını iliklerine kadar hissedecek ama yine de hallerine şükredeceklerdir. Geride kalanları ve yolda hayatlarını kaybedenleri düşünüp bu “Hüzünlü Gurbet”te acılarına daha fazla acı katmaktadırlar.

Teselliyi çoğu zaman bir damla gözyaşında bulacaklardır. Bu zorunlu göçün veya hicretin bir peygamber mirası olduğunun bilincinde olup burada neler yapabilirim düşüncesiyle, yine ve yeniden Vira Bismillah deyip, yeni ve belki daha da anlamlı bir hayata başlayacaklardır. Göçün insan hayatından götürdükleri ile yeni kazanımlarını manevi anlamda değerlendirip teselli bulacaklardır.

Elbette ki burada Küçük Muhacirleri de unutmamak gerekir. Henüz hayatlarının baharında çıktıkları bu çetin ve meşakkatli yolculukta o küçücük omuzlarına öyle bir yük yüklenmiş ki bu yükü – eskilerin tabiriyle- dağlara yükleseniz onlar dahi taşıyamayıp yerle yeksan olacaktır.

Büyükleri dahi bu Kutsal Yolculukta zorlanırken onlar yolculuğun ne anlama geldiğini henüz bilmemelerine rağmen, tıpkı büyükleri gibi hayata yine ve yeniden sıfırdan başlamanın zorluklarını iliklerine kadar hissetmelerine rağmen dimdik ayakta duruyorlar.

Çoğu zaman bu yükün altında ezilmelerine rağmen, anneleri ve babaları üzülmesiler diye üzüntülerini ve öfkelerini içlerinde erittiklerine şahit olmuşumdur. Küçük Muhacirler büyüklerinin dahi taşımada zorlandığı bu yükü, büyük bir sabırla ve metanetle taşıyorlar. İleride bu devrin en büyük mazlumları ve tarihi vesikaların birer canlı şahitleri hükmünde olan Küçük Muhacirler,

çoğu zaman büyükleri için hayata tutunma amacı oluyorlar. Akranları okula giderken ve oyun oynarken, onlar hayat mücadelesinin anlamını henüz hayatlarının baharında çok acı bir şekilde yaşayarak öğreniyorlar. Yaşamanın anlamını ve gayesini yerinde anlamlandırarak büyüklerine dayanma gücü oluyorlar.

Göçün insan hayatından götürdükleri elbette ki bunlarla sınırlı değil. O kadar yaşanmış ve yaşanmakta olan acı olaylar var ki bunları yazmak ve anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalıyor. Belki gün gelecek tarih bu olayları her yönüyle kaydedecek ve bugünün muhacirleri yarının birer canlı şahidi olarak yerlerini alacaklardır. Ve… Bu acılara sebep olanları biz affetsek de tarih affetmeyecek…