Dostlara Selam

Ama yazmak öyle değil; Kim okur, ne zaman okur, ne halde okur bilmeyiz. Belki de herkesden önce kendi yazdığımızı kendimiz okur ve puan verebiliriz, olmamış deriz, bunu demek istemedim, yanlış anlaşılabilir, şu yazdığım kriterin kaynağını bir kesinleştireyim. Yazı yazmak kendimizi okumaktır bir anlamda, kendimizi görmek, keşfetmek, düzeltmek, yüzleşmek. Konuşmak dostlara davet vermek gibi ise, yazmak

PANORAMA - NEWS 14 Temmuz 2019 BLOG

Ama yazmak öyle değil; Kim okur, ne zaman okur, ne halde okur bilmeyiz. Belki de herkesden önce kendi yazdığımızı kendimiz okur ve puan verebiliriz, olmamış deriz, bunu demek istemedim, yanlış anlaşılabilir, şu yazdığım kriterin kaynağını bir kesinleştireyim. Yazı yazmak kendimizi okumaktır bir anlamda, kendimizi görmek, keşfetmek, düzeltmek, yüzleşmek.

Konuşmak dostlara davet vermek gibi ise, yazmak pazarda mal satmak gibidir. İnsanlar dostlardan gelen hediyede samimiyeti görürler, fedakarlığı görürler ve memnun olurlar, hediyenin zati değildir memnuniyet konusu, niyettir belki de. Hediye verirken muhatabımızın önceliklerini, tercihlerini hesaba katma şansımız vardır. Her dostumuz ile her sözü, her ses tonu ile konuşmayız mesela. Ancak insanlar pazardan mal almak istediklerinde verecekleri bedel ne olursa olsun, işlerine yarayıp yaramadığına bakarlar, sunum önemlidir beğeni için, kullanışlılık önemlidir, hayatı kolaylaştırması önemlidir.

Bu yazıyı tekrar okuduğumda takıldığım noktalardan birisi burası idi. Pazarcı olmalı mı veya biraz daha yumuşatırsak satıcı olmalı mı? Direkt satış sistemleri ile biraz uğraşmış olan birisi olarak bilirim ki insanlar satışı sevmezler, hele müşteri aramayı hiç sevmezler, bir dükkan açıp veya satış yeri, müşteri beklemeyi tercih ederler. Ancak istesek de istemesek de hem alır hem de satarız, sürekli yaparız bunu. Alıcımızın çok olması, kıymetli bir malımızın olduğuna işaret edebilir. Malımıza güveniyorsak satmaktan neden çekinelim ki veya malımızın kıymetli olup olmadığını pazara çıkarmadan nasıl anlayabiliriz ki. Ve belki de yazıyı öncelikle kendimiz için yazmalı, kendimizin kullanmaya tenezzül etmediği bir mal ile pazara çıkmamalı.

Ve işte bu nedenler ile herkese yazı yazmayı önerirdim, öneririm. Bir dostun ısrarı, tavsiyesi üzerine yazı yazmaya niyetlendiğimde kendimle yüzleştim. Ortaya koyduğum kriterler beni de korkuttu.

Neden mi, söyleyeyim ama önce kriterleri sıralayayım.

-Okuyucu ile sohbet eder gibi yazmak isterim.
-Tüm insanlara hitap etmek isterim.
-İçerikte hüküm olmamalı, sanki okuyucu ile beraber tefekkür etmeliyim.
-Yazı gündemden uzak olmalı, zamanla orjinalitesi eksilmemeli.
-Okuyucuların yorumlarını takip etmeliyim ve cevaplamalıyım.

Siz ne dersiniz, okuduğunuz bir yazıdan bekledikleriniz nelerdir?
Aslında düşününce ortaya koyduğum kriterler çok harika gibi görünmekte ama neden korkutur ki bunlar beni. Yoksa sosyal olduğumu zanneden ama asosyal yaşayan bir acube miyim?

Başkalarının düşüncelerine, duygularına, hassasiyetlerine önem vermek isteyen ama bir türlü kendisini aşamayan bir garip. Eleştirilere açık olduğunu iddia eden ama dostlardan gelen en ufak bir kritik karşısında dünyaları yıkılan bir aciz. Kendisine yapılmasını istemediğini başkasına çok rahatlıkla yapabilen, başkalarını çok rahat kritik edebilen, onlar hakkında acımasızca, cahilane hüküm verebilen bir insan.

Bilmem ki, Hayat kolay olmalı ve akışına yaşanmalı, mutlu olmak için herhangi bir şart koşulmamalı, beklenmemeli, kırılmamayı öğrenmeli ki kırmamalı, İnsanların söylemlerinin, gösterdikleri ani tepkilerin genellikle kendilerini korumak ve anlatmak amacıyla olduğu deneyimlenmeli, İnsanların bizim makamımız, güzelliğimiz, kuvvetimiz, aklımız, paramız ile ilgilenmedikleri, onların asıl ilgilerinin kendilerine verilen değer olduğu bilinmeli,
Bir selama olan ihtiyacımız keşfedilip, dostlara selam denmeli…

SEDAT İLHAN