Dinlerin özü aynıdır

Dinlerin özü aynıdır

Neden bir tane din gelmemiştir?

EKREM ERDEM 27 Ekim 2024 BLOG

Yahudilik, Hıristiyanlık ve daha başka dinler olacağı yerde, ta baştan İslâm dini gelse ve başka bir din gelmeseydi, daha iyi olmaz mıydı?

Esasen temelde farklı dinler yoktur, –zamanın gerektirdiği teferruattaki farklılıklar müstesna– baştan bu yana gelen dinlerin hepsi İslâm dinidir. Haddizatında din; insanların ferdî, ailevî ve içtimaî hayatını düzene koyan, Allah (celle celâluhu) tarafından konulmuş bir ilâhî kanunlar mecmuasıdır ve insanları kendi iradeleriyle mutlak hayra sevk eden bir düsturlar mecmuasından ibarettir.

İnsanların, iradelerini kullanarak dünyevî ve uhrevî hayra ulaşmaları ta Hazreti Âdem’le (aleyhisselâm) başlamış, daha sonra Hazreti Nuh (aleyhisselâm), Hazreti İbrahim (aleyhisselâm), Hazreti Musa (aleyhisselâm), Hazreti İsa (aleyhisselâm)… gibi peygamberlerle devam etmiş, son şekli diyeceğimiz etemmiyet ve ekmeliyetini Efendimiz’le (sallallâhu aleyhi ve sellem) bularak asrımıza kadar gelmiştir. Ancak beşer, Hazreti Âdem’le başlarken, henüz rüşdüne ermemiş bir çocuk gibidir. Rüşdünü idrak edip fikren, ruhen ve kalben geliştikçe, mevzuatta beşerin teşkil edeceği içtimaî yapıya göre teferruatta değişiklikler göstermiştir. Teferruatta değişiklik olurken temel prensiplerde asla bir değişme olmamıştır. Hazreti Âdem (aleyhisselâm) devrinde Allah’a, ahirete, kitaba… ve imanın bütün esaslarına inanıldığı gibi, en kâmil devre olan Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) devrinde de bu esaslar üzerinde durulmuştur.

Evet, iman esasları değişmezken, beşerin durumuna göre teferruatta bazı değişmeler olmuştur. Mesela, fertler eskiden üçer-beşer kişilik gruplar hâlinde yaşarlarken sonraki bir devirde kabile hayatı yaşanmaya başlanmıştır ki işte o zaman, bu kabileyi idare edecek kanunlar ve teferruatların değişmesi zaruri hâle gelmiştir. Zira, üç-beş kişiyi idare eden kanunlar bir kabileyi idare edemezdi. Din mübelliğinin karşısına daha kalabalık toplumlar çıkınca, yine füruatta değişme olması kaçınılmazdı. Dinin bütün insanlıkla alâkalı olmasını konuştuğumuz zaman ise teferruatta değişme olmamasını düşünmek mümkün değildir. Bir çocuğa vereceğimiz terbiye, on beş yaşındaki insana vereceğimiz terbiyeden farklı olduğu gibi, yirmi beş yaşında terbiyesini düşündüğümüz bir insana vereceğimiz terbiye de aklını başına alamamış, hâlâ dalâlet içindeki bir kişiye anlatacağımızdan çok farklı; keza kültürlü ve gün görmüş bir insana vereceğimiz terbiye daha farklı olacaktır.

İnsanlık, Hazreti Âdem’den (aleyhisselâm) beri hâdiselerin kendisini yetiştirmesiyle kemalde belli bir noktaya ulaşmıştır. İşte bu noktaya ulaşacağı âna kadar uğradığı merhalelerde kendisini irşat etmek için gelen peygamberler, onun diliyle; sosyal seviyesi, idrak seviyesi ve kalbî hayatının seviyesi ile ona hitap etmişlerdir ki, buna “tenezzülat” diyebiliriz. Kâmil bir beşere, Hazreti Âdem’in kendi cemaatine hitap ettiği şekilde konuşulursa, bu konuşulanlar, o cemaatin ufkunun altında; Hazreti Âdem’in cemaatine de Hazreti Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) diliyle konuşulursa, onların da başının üstünde, anlaşılması zor bir hâl alacağı kaçınılmaz olur. Binaenaleyh, beşerin tedricî (kademeli) gelişim ve tekâmülüne göre, usûlde değil, teferruatta emirler farklı farklı gelmiş ve buna göre de dini tebliğ eden insanların ismini almıştır.

Haddizatında din, İslâm dinidir. إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ الْإِسْلَامُ “Allah katında hak din, İslâm’dır.” (Âl-i İmran sûresi, 3/19) Hazreti Âdem’den (aleyhisselâm) beri de din, İslâm dini olarak yâd edilmiştir. Yahudilik bir zaman içlerinden pek çok peygamberin zuhur ettiği bir topluma izafe edilmektedir. İçlerinden peygamberler zuhur ettiği ve o günkü topluma bunlar hükmettiği için din bunların adını almış; Hazreti Mesih (aleyhisselâm), beşere yeni bir irşat çerçevesi ile gelince de, o gün İslâm dini, Hazreti Mesih’in adına isnat edilmiş ve İsevilik veya Hıristiyanlık denmiştir. Nitekim bugün bazıları yanlışlıkla veya başka mülâhazalarla Efendimiz Hazreti Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) getirdiği esaslara Muhammedîlik diyorlar ki, bu büyük bir yanlıştır.

Netice itibarıyla, temelde bir din farklılığı yoktur. Sadece dinlerin teferruatında beşere hitap şekliyle alâkalı farklılıklar vardır. Bu zaviyeden de devr-i Âdem’den günümüze kadar din aynıdır. Yani aslı itibarıyla Hıristiyanlık aynı Yahudilik; Yahudilik de aynı Hıristiyanlık’tır. Değişen sadece muhatap olan cemaatin seviyesine göre tarz-ı telakki ve tebliğin şeklidir. Şayet bugün Müslümanlar tebliğe bağlı temsili ve “Herkes bizim gibi olsun!” anlayışı yerine evrensel insanî değerlerle birlikte hâl dilini kullansalardı her şey çok daha farklı olacaktı. İnşâallah bir gün öyle olsun!

* * *

Editör: EKREM ERDEM