Dindar mı olmalı? Yoksa insan mı?

Sosyal yaşamın kalitesi için neler gereklidir, insan ne ile yaşar, ne ister bilmek istediğimizde, yaşadığımız çevrenin dışına çıkmak, kültürümüz, kimliğimiz dediğimiz kabuğumuzu kırmak gereklidir. Aksi halde bazı gerçek bildiklerimizi ninni niyetine birbirimize fısıldar, aldanmışlığın hafifliği ile bulutlar üzerinden seyrederiz dünyamızı. Bir Türk dünyaya bedel deriz mesela, yalan söylememeyi Müslümanlığa has biliriz, dindar mı olmalı yoksa

PANORAMA - NEWS 20 Ağustos 2019 BLOG

Sosyal yaşamın kalitesi için neler gereklidir, insan ne ile yaşar, ne ister bilmek istediğimizde, yaşadığımız çevrenin dışına çıkmak, kültürümüz, kimliğimiz dediğimiz kabuğumuzu kırmak gereklidir.

Aksi halde bazı gerçek bildiklerimizi ninni niyetine birbirimize fısıldar, aldanmışlığın hafifliği ile bulutlar üzerinden seyrederiz dünyamızı.

Bir Türk dünyaya bedel deriz mesela, yalan söylememeyi Müslümanlığa has biliriz, dindar mı olmalı yoksa insan mı diye tartışır dururuz.

İnsanı tanımak için sadece yaşanılan an ve çevre yeterli olmayabilir. Tarih iyinin de kötünün de hükmünü vermiştir. Bize dokunduğu için kötü diyebiliriz veya kabul etmeyebiliriz ama aslında iyi olabilir bazı kriterler ve vardırlar. Kimse içindeki vahşiliği kabul etmez ama tarihe bakıldığında insanlığın vahşeti görülür ve bir de bir avuç garipler. Bu nedenle tarih önemlidir. Tarihe bakabildiğimizde, bazı kabuller ile kendimizi değerlendirmenin, diğer insanlara başka gözle bakmanın bize çok şey kaybettirdiğini görebiliriz.

Tüm insanlar diyebilirsek görebileceğimiz şey, toplumsal hayatın kalitesi için gerekli olan şeylerin bizi Allah’a yakınlaştıranlar ile paralel olduğudur. Bu kriter benim için Allah’ın varlığının ve Rahmet’inin delilidir.
Bir insan düşünelim ki, çok büyük bir hata yaptı ve affedileceğine dair ümidi yok, neler yapabilir ? Ve toplum bu insanı dışladı, nasıl bir sosyal yara oluşur, çığ gibi büyüyen… ? Veya herkesin birbirinin hatasını aradığı bir toplumda yaşamayı düşünebiliyor muyuz ?

Toplumsal yaşamın kalitesi için insanları karşılıksız, nedensiz, sadece sevmeli, hatta düşmanlarımızı bile sevmeli. İki kardeş düşünelim ki, bir sebeble araları açılmış, düşman gibi olmuşlar, inatlaşmışlar ve bu inatları ile hem kendilerine hem de çevrelerine ciddi zarar vermekteler. Eğer bir tarafın geri adım atması ile güzellikler gelecek ise kimin haklı – haksız olduğunun ne önemi vardır ki… Allah böyle davranılmasından razıdır, Allah’ın rızası bunun üzerinedir. İnanırız ki Efendimiz SAV en makbul kuldur ve O mahşerde insanlara şefaat ederken resmedilir.

Tüm insanlar diyebilirsek, Allah’ı bilmeye, yaratılış hikmetlerini anlamaya bir kapı açılabilir. Allah tüm kullarını sevmektedir ve tüm kullarını rızıklandırmaktadır, herhangi bir hata yapan hemencecik ceza görmemektedir hatta günahlar tövbe etme ihtimaline karşılık hemencecik yazılmamaktadır. İnsanların böyle bir Allah’a ihtiyaçları vardır. Allah’ın Rahmetinin sonsuzluğu, O’nun sonsuz kudretinin, varlığının delilidir.

Tüm insanlar diyebilirsek, Efendimizi SAV bilme, yüceliğini kabul etmeye, sevmeye bir kapı açılabilir. Tüm insanlar diyebilmeyi tefekkür ettiğimizde, hem zorluğunu hem de gerekliliğini görmek mümkün olabilir. Tarihe kulak verdiğimizde başta Efendimiz olmak üzere tarihe ismini yazdıran Allah dostlarının hepsinin kendi kapasitelerince tüm insanlık dediğini duyar gibi oluruz.

Tüm insanlar diyebilmek, kendimizi, insanları tanımamıza bir kapı açabilir. Kendi problemlerimizi çözmemizi, hatta problem yaşamamamızı mümkün kılabilir. Herkesin hayır diyemeyeceği bir hayat ile çevremize yardımcı olmamıza imkan sağlayabilir. Tüm insanların iyiliği için bir dua gibi olabilir hayatımız.
Bilen yapar, yapan susar, Allah Rahmeti ile hükmeder…

SEDAT İLHAN