Çok fazlaca şey biliyoruz

Bazen sosyal medyada fotolar görürüm mesela, yorumlanmış. Çocuklar, ayaklarında cola şişelerinden ayakkabıları, bir şeyleri sarmalayıp yapıverdikleri topları ile oynarlar. Yırtık, yamalı elbiseleri, ellerinde kuru ekmek, su akıntılarının üzerinden hoplarlar. Ama bütün bunlara inat, iç huzurları gözlerinden fışkırır. Böyle bir fotoya bakıp da bize, yıkılsın dünya, dedirten şey, acımamız mıdır yoksa kıskançlığımız mıdır, kim bilir ki…

SEDAT İLHAN 02 Ocak 2022 BLOG

Bazen sosyal medyada fotolar görürüm mesela, yorumlanmış. Çocuklar, ayaklarında cola şişelerinden ayakkabıları, bir şeyleri sarmalayıp yapıverdikleri topları ile oynarlar. Yırtık, yamalı elbiseleri, ellerinde kuru ekmek, su akıntılarının üzerinden hoplarlar. Ama bütün bunlara inat, iç huzurları gözlerinden fışkırır. Böyle bir fotoya bakıp da bize, yıkılsın dünya, dedirten şey, acımamız mıdır yoksa kıskançlığımız mıdır, kim bilir ki…

Bilmelerimiz sorumluluk alabildiğimizce, çözüm odaklı düşünebildiğimizce, birlikte yaşama gayretimizce anlamlı. Aksi, kendimizi aldatıyor olabiliriz. Söylemlerimiz, iç handikaplarımızı dile getirir sadece. Dünyanın bir yerlerinde adaletsizlik hüküm sürüyorsa ve bu normal görülüyorsa, zaten yıkılış sürecine girilmiştir. Ve bunun nedenlerinin bir parçası bizim hoyratlığımız olabilir.

Dünyadaki gelir dağılımındaki uçurum çok ciddi bir problemdir. Ancak daha vahşi olanı problemi ele alış yöntemimizdir. Çözümün bir parçası olmaya yüreğimiz yetmez ise problemi besliyor bile olabiliriz. Veya kendi çözümlerimizi dayatırız, anlamsız.

Konuyu daha genel ele almak istiyorum. Bilmelerimiz ile diğerlerini tanımlayıvermelerimiz hayatımızı yaşanmaz hale getirmekte. Çıkmaz sokaklarda dolanır dururuz. Bir sürü video seyrederim. Anlamsız gelse de seyrederim. Öğrenirim çünkü, bilmenin anlamsızlığını öğrenirim. Kimlerin neyi yanlış bildiğini anlatır dururlar. Ama neden onlara güvenmem gerektiğini göremem. Veya kendime nasıl yol bulabilirim, duyamam.

Tasavvuf felsefemiz, tarihimizde, düşünce dünyamızda inkar edilemez bir yere sahiptir. Ancak birileri bu düşünce sistemine adeta savaş açmış gibi görünüyor. İyisi kötüsü, doğrusu yanlışı ile zamanın hükmünü verdiği bu yolun sakinleri hakkında olur olmaz şeyler söylemek çok insafsızca. İnsan realitesini ele almadan, zaman faktörünü hesaba katmadan, niyetlerini değerlendirmeden, alternatif çözümler geliştirmeden, faydalarını hiçe sayarak, yerlerini daha iyileri ile doldurma gayretinden uzak…

Kabul etmeliyiz ki bir sürü problemimiz var. Bir şeyi doğru yapabilirsek diğerleri kendiliğinden düzeliverir, denilir. İşte böyle bir şey. Dostlarla konuşurken yüreğim hop hop eder, tüm söylediklerine imzamı atabilirim. Ancak yeterli değil işte, yeterli olsa idi herkes bilirdi, ben de bilirdim.

Okumalıyız, öğrenmeliyiz denilir mesela. Kim itiraz edebilir ki. Hatta neden sormayız, neden okumadığımızı. Veya neyi okumalı. Bunu söyleyen dostumuz karar almış mıdır, yoksa beni, bizi mi beklemektedir. Neyi öğrenmeli, öğrenecek isek. Neyi öğrendiğimizde hangi problemimizi çözebileceğiz. Veya neyi bilmediğimiz için yaşanmakta bunca sıkıntı, ızdırab, zulm, adaletsizlik, dağınıklık…

Kuran hayatımızı organize etmemiz için gönderilmiştir. Bir kelime ile özetleyelim istense, bulduğumuz bir kaç kavramdan birisi yaratılmışa saygı göstermek olurdu. Yok diyor dostum, Kuran tevhidi anlatır. Tabii ki doğru, itiraz etmek mümkün değil ki. Ama Allah’a hakiki bir iman ile inanan bir Müslümanın en temel özelliği ne ola ki. Veya birbirimize yaşam hakkı vermeyecek derecede ayrılık halimize Kuran ne diyor? Neden bildiğimiz hakikatler hayatımızı akışına yaşamaya yetmiyor?

Dostlarla konuşuruz bazen. Ateist diyen de olur, sorgulama diyen de, sabretmem gerektiğini söyleyen de. Biliyorlar ama yürek yangınlarımın merhemini bilmiyorlar. Gerçekten fitne çıkarma niyetim olabilir mi, bilerek veya bilmeyerek insanların kafasını karıştıyor olabilir miyim. Belki evet ama… Bir dosta söyleyecek lafları, yüreğine uzanacak yürekleri olmayanlar dünyaya mesajdan bahsediyorlar. Hayrolsun.

Belgeseller seyrederim, her şeyi bildiğimizi hissederim adeta ama tutarsız. Karadelikleri tarif ederiz, nasıl? Yakınındaki her şeyi yutan, belki kendisine katan bir alan hakkında bilebileceğimiz ne olabilir. Kainatın çapının 14 milyar ışık yılı olduğu söylenir. Belki de doğrudur. Bu rakamı bir şekilde belirleyerek bilinmezlerden kurtuluyoruz. Benim hissiyatım böyle. 14 değilde 140 milyar ışık yılı denilmiş olsa yine bana hissettirdiği değişmeyecek, 1.400.000 olsa da değişmeyecek. Ama bilinmezlik ürkütüyor. Ancak o inandığımız Allah var ise, kainatın yaşı hayallerimize bile sığmamalı.

Herşeyi bilmek isteyen bir halimiz var. Bilmemiz mümkün olmayan şeyleri de kendimize göre tanımlayıveriyoruz. Ama anlamsız, bilmediğimiz şeyleri bilmemiz anlamsız. Sanki kıyıya oturmuş, ufka bakar, dalgaların bizi çağıran nağmelerini dinler, sonsuzluğu hayallerimizde yaşarız.

Bir gün tüm sır perdeleri kalksa ve her şeyi bilir hale gelsek, ne kalırdı geriye bilmediğimiz? Bence, söylediklerimizin mutahaplarımızda ne ifade ettiğini bilmemiz mümkün olmayacak. Onların kararlarını nasıl etkilediğimizi hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Aslında bilmelerimiz ile aradığımız o şey, bilmelerimizin ötesinde bizi bekler.

Farklı bir yaşam var, sıcacık, sevgi dolu…