Chester Beatty ve Sam Fogg kimdir?

Bu iki isimden ilki Chester Beatty bugün Dublin’de bir kütüphaneye verilmiş olsa da aslında eski el yazması eserleri toplamış bir koleksiyoncunun ve onun günümüze taşıdığı Manuskriptler’in (elyazmaları) adı. İkincisi ise müzayedelerde boy gösteren bir sanat koleksiyoncusu, doğudan batıya kadar bütün sanat dalları ile ilgilenip eserlerini elde eden, sergileyen ve bunları müzayedelerde alıp-satan bir antikacı. Aslında

DR. MUSTAFA AKDAĞ 17 Şubat 2019 BLOG

Bu iki isimden ilki Chester Beatty bugün Dublin’de bir kütüphaneye verilmiş olsa da aslında eski el yazması eserleri toplamış bir koleksiyoncunun ve onun günümüze taşıdığı Manuskriptler’in (elyazmaları) adı.

İkincisi ise müzayedelerde boy gösteren bir sanat koleksiyoncusu, doğudan batıya kadar bütün sanat dalları ile ilgilenip eserlerini elde eden, sergileyen ve bunları müzayedelerde alıp-satan bir antikacı. Aslında her ikisinin de tarihi yaşatma çabası içinde oldukları söylenebilir.

Chester Beatty papirüslere yazılmış Mısır kitabelerinden tutun da Müslüman âlimlerin elyazmalarına ve 260’dan fazla el yazması Kuran’a kadar bugün antika değerinde ve bizim aslında kütüphanelerimizde çürümeye terk ettiğimiz tomarla eserlerin çoğunlukla da orijinalleri olan nüshalarını içinde barındırıyor. Özel karbon teknikleri ile bu eserlerin tarihlerini ortaya çıkaran metotlar geliştirilmiş ve üniversitelerde bu konu ile ilgili Papiroloji (eski kağıt bilimi), Epigrafi (yazıt bilimi) ve Nümismatik (sikke ve madalyon bilimi) gibi bölümler açmışlar. Ödenek ayırıp araştırmacıları çalıştırıyorlar.

Bazılarının “Olsa ne olur. Bizim eserlerimizi çalmışlar zaten!” dediğini duyar gibiyim. Elde etme şekilleri tartışılabilir. Ama onlar olaya hiç de bu şekilde yaklaşmıyorlar. Aslında tam İslam’ın, “İlim müminin yitik malı. Gidip nerde olursa olsun bulmalı.” emrini yerine getiriyorlar. Hem bizim her türlüsünden kendi eserlerimize sahip çıkmadığımızı ve çürümeye terk ettiğimizi düşünürsek, şu veya bu sebepten onların çabalarını insanlığın ortak malı olan eserler sahip çıkma olarak görmek gerekir. Örneğin 2000’de bir araştırma vesilesi ile İstanbul Üniversitesi’nin el yazma eserler kütüphanesine gittiğimde karşılaştığım tavır ilginçti. Kütüphane depremden dolayı zarar gördüğü için canım eserler depolara kaldırılmış. Sonrası malum. Çürümeye terk edilmiş.

Yani bu durumda Avrupalı bilim adamlarının çabalarını alkışlamak gerekir. Sebep-saik ne olursa olsun neticesi iyi. Ayrıca centilmenlik dışı olmadığı müddetçe her sahada yarışmak da herkesin hakkı ve de boyun borcu. Zira bu bir amme hizmeti. Cenaze namazı gibi, ilim öğrenmek gibi “Farz-ı Kifayeler” olarak bilinen önemli işler var. Bunları yapmak dinen zorunlu ama eğer toplumda birileri yapıyorsa herkes yapmak zorunda değil anlamında. Bugün ise bazı âlimlere göre ilim öğrenmek “Farz-ı kifaye” olmaktan çıkmış, “Farz-ı Ayn” olmuştur. Yani toplumda birileri yaptı diye diğerlerinin omuzundan düşmez. Yediden yetmişe ilim farz ve aydınlanma gerekiyor.

Örneğin miladi 9. asırın başında Abbasî Halifesi Me’mun tarafından açılan “Beyt-ü’l- Hikme” adı verilen tercüme merkezlerinde antik döneme ait kitapların Yunancadan Süryaniceye oradan da Arapçaya tercüme edilmesi olayı. Orada yapılan iş daha sonra Avrupa’ya tıbbı, matematiği vs. öğretecek olan İbni Sina ve Farabi gibi dünya çapında hocaların yetişmesini sağlamış. Avrupalılar da bunun farkında ve art niyetli ve önyargılı olanların dışında, Fransız tarihçi Pierre ve Alman Lessing ve Goethe gibi şahsiyetler ve günümüzde daha pek çokları bu durumu itiraf ediyorlar ve İslam Kültürü’nün, Avrupa Kültürü’nün ayrılmaz bir parçası olduğu kanaatindeler. Örneğin Alman akademisyen F. O. Wolf: “İslam olmasa idi ne eski dönemlerin bilgileri Avrupa’ya taşınırdı ne de Avrupa da aydınlanma yaşanırdı” diyor.

Öte yandan batılıların elde ettikleri başarıda emek ve gayretin payını da unutmamalıyız. Kim olursa olsun ilme ve dolayısı ile insana verilen değerin karşılığını Allah bu dünyada da hemen veriyor. Zira başlıkta yazdığım iki unsur da İngilizlere ait. Sadece maddi anlamda değil teknoloji ve ilme değer verme anlamında da çok gayret göstermişler.

Örneğin bu Londra merkezli sanat koleksiyoncusu Sam Fogg elde etmiş oldukları ve yayınladıkları Kuran-ı Kerim’in ilk el yazması Mushaflarından oluşan sergiler açmışlar. En enteresanı ise resimleri ile birlikte basmış oldukları antika Kuran-ı Kerim kataloğu: “The World of Ilimunati” Türkçeye henüz çevrilmemiş. Koleksiyonun Türkiye’de sergilendiğini de sanmıyorum. Ama muhteşem bir çalışma. Hz. Osman zamanında yazılmış dünyanın ilk Kuran-ı Kerim’i olarak bilinen Özbekistan’da bir müzede mevcut Mushaf’ın bazı parçalarından tutun da değişik dönemlere ait 60’a yakın Kuran örnek resimleri ile katalogda yerini almış. Ayrıca bu eserlerin kendilerini de müzayedelerde sergilemeye devam ediyorlar.

Peki, Özbekistan’da bulunan kitap onların eline nasıl geçmiş derseniz; aslında bu hikâyeden de bir film senaryosu çıkar.

ÖNE ÇIKANLAR