Bir gün tekrar dertleşme ümidiyle

Bir gün sahralarda yürürken, kızgın kumun acısından derdimi unuttuğum anda düştün aklıma. Elimizin altındakileri keşfedemeyişimizdendi kaybedişimiz.. Yok oluşumuzdu. Mânâ yolculuğundan madde yolculuğuna düşüşümüzdü belki de. Ne zaman maviliğinde derin hülyalara dalsak, bir varoluş başlardı içimizde. Derinliğinde kaybolurken bir dost tutardı elimizden. Korkma der gibi bakar; o derin sularında gezdirirdi. Tüm sırlarını su yüzüne vurmak istercesine.

PANORAMA - NEWS 15 Temmuz 2017

Bir gün sahralarda yürürken, kızgın kumun acısından derdimi unuttuğum anda düştün aklıma. Elimizin altındakileri keşfedemeyişimizdendi kaybedişimiz..

Yok oluşumuzdu. Mânâ yolculuğundan madde yolculuğuna düşüşümüzdü belki de. Ne zaman maviliğinde derin hülyalara dalsak, bir varoluş başlardı içimizde.

Derinliğinde kaybolurken bir dost tutardı elimizden. Korkma der gibi bakar; o derin sularında gezdirirdi. Tüm sırlarını su yüzüne vurmak istercesine. Gizli kalmış her köşeyi gösterirdi, hayatın hengamesinden bunalmış gönüllerimize.

Çoğu zaman bir bankta oturur, rüzgarla gelen hırçınlığını, güneşle gelen parıltını ve seher vakti şafak sökerken  kuşlarla olan dostluğunu izlerdik. Kimi zaman çocukça bir masumiyetle salınır, kimi zaman asi ruhunun bastırılamaz fırtınalarını sererdin önümüze.

Üsküdar’ında güneşin hep turuncu, Hisar üstünde denizin hep maviydi,

Galata’da ciğerlere dolan nefes, Süleymaniye’de  huzur, Çengelköy’de tadına doyulmaz çınar altı sohbetleri.

Hayat kavgası deyip unuttuğumuz değerler, insanlığımızı da mı unutturdu bize. Ne zamandır paylaşmayı kayıp, sahip olmayı erdem sayar olduk. Tebessümleri sadaka olmaktan çıkarıp, ne zaman art niyetlere kurban ettik.

O kalabalıklarda en çok da kendimizi mi kaybettik, yoksa ekmek kavgası deyip, rızkı verenden mi şüphe ettik?

Bir gün elimizdekileri yitirip, bir başımıza kaldığımızda düştün aklımıza. Yıllar geçmiş, asırlar tükenmiş. Ömür denen sermayenin sonuna gelmişken, sen her zaman ki maviliğinle karşımızdaydın.

En vefalı dost,  hüznümüzü, sevincimizi, gözyaşlarımızı karşılıksız paylaşan sen oldun hep.

Emirganında lale bahçelerinle, Eyüp de Pierre Lotinle,  ecdat yadigarı her bir köşenle sardın yaraları.

İstanbul,

Sinesi geniş şehir,

Bir peygamber müjdesi, rüyaları süsleyen Fatih hayali, Eyüb-el Ensari‘nin ümidi,

toprağı altın, suyu gümüş, güneşi yakut şehir,

Kiminin ekmek kapısı, kiminin seyirlik rüyası.

İnsanlar seni izledikçe ruhunun kıpırtılarını daha bir iyi duyar olmuş. Aşkı sende bulup, feryat eden kalemi kağıdına kavuşturmuş.  Öyle ki, kaleminden düşen her bir mürekkep damlasında, kağıt tutuşmuş.

Derin  anlamlar içinde boğulurken, Enginliğin de kaybolurken, Dalgalarınla savaşmayı öğrenirken ve en önemlisi hayatın mavisini sende keşfederken…

Şimdi anlıyorum cananların can diye neden seni bağırlarına bastıklarını, şimdi anlıyorum yarenlerin neden senin koynunda teselli aradıklarını ve şimdi anlıyorum şairlerin neden sana bu kadar aşkla bağlandıklarını….

Bir gün tekrar dertleşme ümidiyle….

ÖNE ÇIKANLAR